1993’te Lice, dehşeti yaşar. Asker ve polis, havadan helikopterlerle, karadan zırhlı araçlarla tarar ilçeyi. Lice yakılır. Aralarında bebeklerin de olduğu 17 kişi ölür. Asker çatışma der, ancak çatışma yoktur
Gülcan Dereli
Bugünlerde yaşadıklarımız, sık sık 1990’lı yıllarla karşılaştırılıyor. Beyaz Toroslar, JİTEM, faili meçhuller, köy yakmalar, helikopterden atmalar… Bazen dejavu yaşıyoruz hissine kapılıyoruz değil mi? Çok yazıldı çizildi elbette 90’lar. Ancak yine de hatırlamak önemli. Çünkü bugünlerde öyle bir bellek silme politikası yürütülüyor ki değil 90’ları dün ne yaşadığımızı unutur olduk. Çünkü egemenler bilir ki geçmişle bağı kopan bir toplum ne şimdiyi ne de yarını kurabilir. O yüzden geçmişi hakikatiyle hatırlamak bugünü ve geleceği değiştirecek bir niteliğe sahip. Biz de bu vesileyle 90’lı yılların dava konusu olan JİTEM davalarını mercek altına aldık. 7 gün sürecek dosyamızda JİTEM davalarının nasıl bir seyir izlediğini, faili meçhul denilen olayların aslında faili belli olduğunu hep birlikte tekrar hatırlayacağız. Yine bugün yaşadığımız şeylerin 90’lardan bugüne miras kaldığını, bu lanetle yüzleşilmediği için kendini tekrar edip durduğunu göreceğiz; mesela helikopterden atma gibi… Kulp, Cizre, Kızıltepe, Dargeçit, Ankara, Lice, Anter ile JİTEM ana dava ve Musa Çitil JİTEM davalarında yaşananları derledik, tanıkları dinledik, dava avukatlarına mikrofon uzattık.
Dosyamızın son bölümünde Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 1993 yılında 17 kişinin öldürüldüğü, çok sayıda ev ve iş yerinin yakıldığı ve yüzlerce kişinin göçe zorlandığı Lice davasına yer vereceğiz. Birçok faili meçhul cinayetin ortaya çıkarılması için mücadele eden ve 17 kişinin yaşamını yitirdiği davanın avukatlığını da Diyarbakır Sur’da suikast ile katledilen Tahir Elçi yapıyordu. Lice’de katledilenlerin arasında çok sayıda çocuk da bulunuyor.
Eve roket atıldı
Liceli mağdur Murat Canpolat askerlerin büyük kinle saldırdığını söylüyor. Olay gününü anlatan Canpolat, “Sabah saat 09.00’da çarşıdaydım. Askeriyeden anons geldi. Herkes evine girsin, denildi. Eve gittik, silah sesleri duyduk. Amaçlarımın evine roket atıldığı için amcam ve çocukları öldü. Dört kişi ailemizden kaybettik. Askerler geldiğinde ‘Taş üzerinde taş bırakmayacağız’ dediler. Üç gün emniyette gözaltında kaldım. Herhangi bir olay olmadan her yeri yakmaya başladılar. Bir kişi değil, herkes sorumlu” diye kaydediyor.
Çatışma yoktu
Olaylar yaşandığında ilkokul 3. sınıf öğrencisi olan Fesih Ersönmez, okuldayken silah sesleri gelmeye başladığını anlatıyor ve ekliyor: “Okulun yakınındaki evleri yakmaya başlamışlardı. Pencereden askerlerin helikopterle evleri taradığını gördüm. Saat 14.00’e kadar okuldaydık, hiçbir yer güvenli değildi. Evimize gittim. Evimiz de kurşunlanmıştı. İkinci gün olaylar yatışmadı. Tek taraflı silah atımı vardı ve çatışma görmedim. İkinci gün evlerimizi boşaltıp meydanda toplanmamızı istediler. Eşyalarımızı çıkardığımız sırada askerler gelip evlerimizi yaktı.” Ersönmez, dönemi itibarıyla asker, kaymakam ve polis gibi tüm kamu görevlilerinin suçlu olduğunu söylüyor. Dönemin kaymakamı ise ifadesinde çatışma olduğunu iddia ediyor.
‘Bebeğim kucağımda vuruldu’
Yaşanan olaylarda bebeğini kaybeden ve kendisi de yaralanan Mensure Yıldız, Cumhuriyet’e verdiği bir röportajında, Lice’de yaşananları şöyle anlatır: “Olaylar sabah saat 9 sularında başladı. Akşama kadar her taraftan silah sesleri geliyordu. Kobralar tarafından havadan evler taranırken karadan da askerler zırhlı araçlarla rastgele ateş ediyordu. Akşam saatlerinde ise helikopterden atılan roketlerden biri evime isabet etti ve kucağımdaki bebeğim elimden düştü. Evde dört kişiydik, dördümüz de yaralandık. Kolum şarapnellerden dolayı kırılmıştı. Bebeğim ağır yaralıydı ve yarım saat sonra yaşamını yitirdi. Dönemin sorumlularının yargılanıp cezalandırılmalarını istiyorum. O günün acıları olduğu gibi tazedir. O zamanın şarapnel parçaları halen vücudumun birçok yerinde bulunuyor.”
‘Yalan ifade istediler’
İsmet Yıldız da yıllardır katliamı ve silah seslerini unutamadığını belirtiyor. “Akşam saatlerinde helikopterden atılan roketle evim vuruldu. Evde eşim ve iki çocuğumla birlikte yaralandım. Oğlum orada hayatını kaybetti. Ben de ayaklarımdan ve başka birkaç yerimden yaralandım. Diğer gün bizi alıp hastaneye götürdüler. Diyarbakır’da siyasi polisler tarafından hastanede sorgulandım. Ve bana sürekli teröristlerin evimi bombaladığı yönünde ifade vermemi istiyorlardı. Dedikleri gibi ifade vermedim ve yakınlarım tarafından yaralı halde hastaneden kaçırıldım ve dışarıda kendi imkânlarımla tedavi oldum. Lice’de tek taraflı bir saldırı vardı ve tamamen askerlerin ateşi altındaydık” diye vurguluyor.
Katliamın delili
Evinde saldırıya maruz kalan ve ağır yaralanan Zerife Cantürk, saldırıda Suna (5), Hüseyin (13) ve Dilbirin (2) isimli çocuklarını kaybeder. Bir başka çocuğu ise kör olur. Zerife Cantürk’ün vücudunda halen 6 şarapnel parçası bulunuyor.
Zerife Cantürk, “İki tankın Kelvan Camisi’nin köşesinden evi hedef alıp ateş açtığını gördüm. Sonrasını hatırlamıyorum. Çocuklarımın öldüğünü bile 4 ay sonra bana söylediler. 20 gün komada kalmışım. Ben de katliamın delili olan parçalarla 22 yıldır yaşıyorum” diyor.
Keşif yapılmadan delil yok denildi
Lice davasını takip eden avukatlardan Sidar Avşar süreci gazetemize değerlendirdi. 40 klasörlük bir dosya olduğunu söyleyen Av. Avşar, “17 kişi hayatını kaybetti. 1993 yılında Lice’nin Jandarma Komutanı Eşref Hatipoğlu’nun önderliğinde olan bir operasyon. Tek sanık Eşref Hatipoğluydu. Ve diğer sanık Tünay Yanardağ dosya sürecinde ölüm evrakı geldi ancak biz kendisinin ölmüş olabileceğine inanmadığımız için Adli Tıp’tan rapor alınmasını istedik ancak bu talebimiz kabul edilmedi. Bölge Jandarma Komutanı Bahtiyar Aydın o da bu operasyonla öldürüldü. 17 kişi öldürüldü. 300’ü aşkın da ev yakıldı. Tüm taleplerimiz mahkeme tarafından reddedildi. Keşif talebimiz dahi reddedildi. Dosyada delil yok denildi ancak delil toplamak için hiçbir şey yapılmadı. Dosya yeterince araştırılmadan beraat kararı verildi. Tayfun Hatipoğlu belgesel çekimi yapmıştı o zaman sağdı. Dinlenmesini istedik reddedildi. Deniz Baykal ilçeye giriş yapmış, dinlenmesini istedik reddedildi. Bunun gibi birçok tanık talebimiz reddedildi. Son duruşma 07 Aralık 2018’de 21 celsede beraat kararı çıkmıştır” diye belirtiyor.
Lice Davası’nın seyri
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993 tarihinde 14 sivilin, bir askerin ve dönemin Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesiyle sonuçlanan; 242 işyeri ve 401 konutun zarar gördüğü; insanların ilçeden göç etmesine sebep olan askeri operasyonla ilgili süren dava, zamanaşımına bir gün kala, 21 Ekim 2013’te Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun’un hazırladığı iddianamenin Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesiyle başlar. Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın tutuksuz yargılandığı davanın iddianamesinde, Lice’nin yerle bir olmasına neden olan saldırının failinin, işaret edildiği gibi PKK olmadığı açıkça ifade edilir.
Tahir Elçi
Tahir Elçi’nin yaşamını yitiren Licelilerin avukatı olduğu davanın 1 Haziran 2015 tarihli duruşmasında Eşref Hatipoğlu’nun çapraz sorguyla ifadesinin alınması kararlaştırılır. 24 Aralık 2015 tarihli ilk duruşmada sanık Eşref Hatipoğlu’nun duruşmaya çağrılmasına, gelmediği taktirde zorla getirilmesine karar verilir. 17 Mart 2016 tarihli son duruşmada Eşref Hatipoğlu ilk kez hakim karşısına çıkar. Avukatlar Hatipoğlu’na detaylı sorular yönelttiler. 7 Aralık 2018 tarihli son duruşmada sanık Eşref Hatipoğlu hakkında beraat kararı çıkar.
Bahtiyar Aydın suikastı
Dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın yargılandığı davanın iddianamesinde, Lice’nin yakılmasına neden olan saldırının failinin PKK olmadığı açıkça ifade edilir. Operasyonun Eşref Hatipoğlu tarafından yönetildiği belirtilirken; o esnada suikastle öldürülen Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın cinayetinin de Üsteğmen Tünay Yanardağ tarafından organize edildiği belirtilir. Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Bahtiyar Aydın suikasti de PKK’nin üzerine yıkılmaya çalışılır. Ancak daha sonra JİTEM tarafından vurulduğu ortaya çıkar. Yüksekova Çetesi’ne yönelik soruşturma kapsamında sorgulanan bir çete üyesi verdiği ifadede Aydın’ın JİTEM adına çalışan itirafçılar tarafından öldürüldüğünü söyler. Aydın’ın halka yönelik yakıp yıkmaları, katliamları tasvip etmediği için JİTEM tarafından suikastle öldürüldüğü belirtiliyor.
Yaşamını yitirenlerin kimlikleri
1- Ali Nurettin Soyer: 23/09/1964 doğumlu
2- Abdulah Akçakmak: 20/09/1958 doğumlu
3- Mizgin Cantürk: 06/06/1986 doğumlu
4- Bayram Yıldız: 10/01/1992 doğumlu
5- Hüseyin Cantürk: 29/09/1981 doğumlu
6- Emine Kıraç: 04/05/1984 doğumlu
7- Zana Çakır: 11/05/1976 doğumlu
8- Ali Şanlı: 02/07/1958 doğumlu
9- Saniye Doğan: 01/01/1932 doğumlu
10- Mustafa Çakır: 10/04/1943 doğumlu
11- Ali Canpolat: 01/12/1971 doğumlu
12- Kudret Ergün: 02/11/1968 doğumlu
13- Muhyettin Gülen: 01/12/1943 doğumlu
14-Dilbirin Cantürk: 25/06/1991 doğumlu
15- Yüksel Bayar: 26/02/1967 doğumlu
16- Suna Cantürk: 1989 doğumlu
17- Bahtiyar Aydın: 10/02/1946 doğumlu
BİTTİ
NOT: Bu dosya hazırlanırken Hafıza Merkezi’nden faydalanılmıştır.
*Dosyanın birinci bölümü için tıklayız
*Dosyanın ikinci bölümü için tıklayınız
*Dosyanın üçüncü bölümü için tıklayınız
*Dosyanın dördüncü bölümü için tıklayınız
*Dosyanın beşinci bölümü için tıklayınız
*Dosyanın altıncı bölümü için tıklayınız