Kültürümüzün, ahlakımızın, dilimizin, düşlerimizin, düşüncülerimizin, duyularımızın, duygularımızın geri dönüşümsüz ve mutlak şekilde artık liberalize olması gerektiği uyarısına yeniden maruz kalacağımız varmış. Kötü zamanlar bunlar ama anladık ki, liberal esintiye gönlümüzü açınca daha tatlı, daha kültürlü, daha ahlaklı, daha duygulu, daha düşünceli yığınlara dönüşebilirmişiz. Ne kadar liberal o kadar sevilesi, ne kadar ılımlı o kadar katlanılası. İstediğimizde hemen oluvereceğimiz bir güzellik. Uzandığımızda hemen bürünüvereceğimiz bir sevimlilik. Gevşekliğin tarih öncesi kalıtları, el değmemiş yadigarları bir tatlılık. Hoş mu hoş, alımlı mı alımlı bir göz kamaştırıcı topluluk. Kaldı ki, daha da iyi olabiliriz. Dilimizi, zihnimizi ve kalbimizi azıcık bükebilsek, düş katmanlarımızı bir süreliğine havalandırabilsek, müziğimizi ve aksanımızı bitiştirebilsek…
Paradoksları aştık, trajedileri hasarsız atlattık. Benlik vurgusu olmadan belirli koşullar içinde “var olduğunu” duyurmanın imkânsız olduğunu kavradığımızda, aynı sebep yüzünden özel bir biçimde var olamayacağımızı öne süren her şeyden, tüm zorunluluklardan arınmayı da başardık. Artık biliyoruz, düşmekten kurtaramazsa da aynı anda birlikte düşenlerin birbirine tutunması mutlu edebilir. Liberal büyü, dişil ilkeyi anımsatan bu evrensel sıcaklık, saklı neşemizi gömülü soğukluğumuzdan kurtarabilir. Hazır dominant heyecan, baskın içgörü, çalkantılı heves durulmuşken. Taş gibi sakiniz dediğimiz şu anda, bentlerle durdurulmuş bir nehir gibi savaklarından aniden fışkıran hayatın taşkınlığı, en zayıflarımızı kapıp götürdüğü tam da şu zamanlarda.
Sömürge koşullarında “önemli” hissetmenin “özel” bir biçimi. Kendiliğinden bize gelen, ancak kendiliğinden içimize siniveren şey duyarlı kılabilir, ölü duyularımızı yeniden canlandırabilir. Gergin ve düşmanca bir atmosferde neşeyi yoklukla, eğlenceyi berhava olmuşlukla, sanat ve kültürü mahvolmuşlukla katlandırmamış olmanın mucizevi ayıltıcılığı. Liberal kültür, bizi yılgın öykülerimizle barıştırabilir; bireyselliğine içkin bir sarhoş uyarılma, öfkeli ve yabanıl içgüdülerimizi yenilmişlik duygusuyla kırıştırıp sürükleyebilir. Ne kadar liberal kültür o kadar ulus bilinci; ne kadar ince tebessüm o kadar yaşam odaklı. Liberal kültür bizi daha insanımsı, daha kimlikli, daha özgüvenli yaratıklar haline getirecek. Ondan öncesi, sonradan görme bile olmayan barbarlıktı. Şimdi liberal hazmın, gevşek damağın, incelmiş gövdenin mükemmel sindirimiyle anneannelerimizin huzur bulmaz ruhunu kuşanacak en ılıman dilimizle, kibirli uygarlığın şu kirli şafağı tüm atıklarından temizlenebilir.
Gözünde bütün duyguları onaracak ve haklı çıkaracak o sönmüş duygu bizi kışkırtıyor. İçimizi, artık bütünüyle bize ait olana kadar bu liberal kültürle kazıyabilir, zamanın bütün kötülüklerini, bize uymaz bütün kabalıklarını dışarı atabiliriz. Sömürgeci ile sömürgesi arasında hiç dokunulmamışlar olarak dikilebilir, iki dünyanın da birleştiricileri olarak anılabiliriz. Bizde, en başından beri eksik olan bu kültürdü. Elçisini bulduğunda, tamamlayanını da bulmuş oldu böylece. Onun yokluğunda yaşadık, yaşadığımız ne varsa. Hak edilmeksizin ve körü körüne yakılmış olandan kaynaklanan acı ve yıkımların bıraktığı enkaz, ancak böylesine arınmış bir bilinçle kendini ortaya koyabilenin efsunlu sözleri ve zahmet görmemiş kibar parmaklarıyla kaldırılabilir yeniden.
Yaşanan onca şeyden sonra en temiz yüzlümüzün, en afili bakışlımızın, en berrak görüşlümüzün bizim için bulduğu tek nihai selamet yolu, varlığımızın her zerresine kadar yeniden kültürlenmek, ama en liberalinden. Anneannemizin koparılmış dilini bize geri verecek olan budur, duygularımıza düşüncelerimizin genişliğini, düşüncelerimize duygularımızın derinliğini verecek olan da. Gereğince liberalize olduğunda, içimizle birlikte düşlerimiz ve ahlakımızdaki yarılma da son bulacak. Tek ihtiyacımız bir liberal büyüydü. O da gerçekleştiğinde artık aç sokak köpekleri genç ölülerimizi yemeyecek, soğutucular çocuk cesetlerini gizlemeyecek, el arabaları da delik deşik gövdelerimizi taşımayacak.