Ahmet Güneş
İçinden geçtiğimiz günler LGBTİ+ hareketinin Onur Haftası. Her yıl çeşitli etkinliklerle kutlanıp Onur Yürüyüşü ile hak taleplerinin sıralandığı, zengin programlarla tartışmaların yürütüldüğü bir hafta olur genelde. Bu etkinlikler aynı zamanda hareketin görünürlüğü ve sorunların tartışıldığı konular çerçevesinde gerçekleşir. Çeşitli sempozyumlar, konuşmalar ve bir araya gelmeler ile bir anlamda hareketin geldiği evreyi ve önüne koyduğu hedeflerin yeniden değerlendirilmesine imkân sunar.
Son birkaç yıldır toplumsal hareketlerin engellenmesi ile LGBTİ+ hareketi de kendileri için çok anlamlı bir buluşma olan bu etkinlikleri gerçekleştiremiyor. Çünkü iktidarın koyduğu yasaklar artık muhalifleri sokaktan alıkoydu. LGBTİ+ hareketi ise son yıllarda devletin en üst makamından Diyanet’ine kadar hedef gösterildi. Öyle ki Saray Rejimi tarafından feshedilen İstanbul Sözleşmesi için geçerli akçe olarak öne sürüldü.
Geçtiğimiz günlerde ise Onur Haftası çerçevesinde piknik düzenlemek isteyen LGBTİ+ hareketinin Maçka Parkı’ndaki etkinliğine polis saldırdı. Maalesef bu vahşi saldırı birkaç mecra dışında pek haber bile yapılmadı. Doğal olarak da “biz muhalefet değil miyiz, neden yalnız bırakıldık” tartışmaları yapıldı.
Bu kapkara devlet gücünün her günümüze kâbuslar yaratmak için çıkardığı genelgeler ve akla ziyan yasaklar ile abluka altına alındık. Toplumsal muhalefetin tüm kesimleri bu devlet hışmından nasibini aldı. Sokak ortasında öldürmelerden linçlere ve en son HDP binasına girilip Deniz Poyraz’ın katledilmesine kadar birçok travmatik olayı yaşadık.
Poyraz’ın katledilmesi haklı olarak büyük bir infial yaratırken yine de devletin katili koruyana şefkati, protesto edene saldırısına tanık olduk. Gerek HDP’li diye Poyraz’a hakaret etmeler, gerekse de Kürtlükten dolayı yarım ağızla geçiştirmeler de yaşandı. Her katliam sanığını aklamak için kullanılan ‘akli dengesi yerinde değil, şizofren’ gibi açıklamalar ortaya atıldı. Yarın öbür gün mahkeme bu savı zanlıyı aklamak için kullanacaktır ve kimse sormayacaktır; Şizofrenler neden Kürtleri öldürür?
Başka bir yerden bakalım. Bir LGBTİ+ derneğini basan bir katil örneğin trans bir bireyi katletseydi aynı tepki oluşur muydu? Bu da başka bir tartışmayı gün yüzüne çıkarır. Eminim bazı muhalif çevreler suskun kalır, birileri yine de ses olurdu. Ama burada yine devlet konuşup katilin cinayetine bahane bulurdu. Tıpkı nefret cinayetlerinde kullanılan aynı argüman gibi; Namus ve hassasiyet.
Bugün neredeyse varoluşları hâlâ inkâr edilen ve sürekli manipülasyonla hak talebi bulanıklaştırılan bir toplumsal harekete yapılan saldırı sıradanlaşıyor hatta sessiz kalınıyor. Yaşam tarzına müdahale denilerek tepki gösterenler bile yaşam hakkı tanınmayan kesimler mevzu olduğunda suskunlaşabiliyor. Kürt öldürmeye akli denge, LGBTİ+ öldürmeye hassasiyet bahane ediliyor. Devlet her ikisine de muktedir, hepsinde karar kılıcı.
Burada yine ezilen, kesilen, sürüklenen, nefes alması haram sayılan, cinsel yönelimi günah gösterilen, yani bilumum devlet tarafından hedef gösterilen her kesimin yanında, bir arada olmaktan başka çare yok. Bir tarafa sessizlik, başka bir tarafa itiraz bu kapkara günleri aydınlığa çıkarmaz. Onur Haftası kutlu olsun.
Haftanın kitap önerisi: Aslı Erdoğan, Taş Bina ve Diğerleri / Everest Yayınları