T Tipi Kapalı Cezaevi C-10 Ödemiş/İzmir
Mehmet Kartal
Değerli Hevala Leyla
Değerli şahsınızda, direnen bütün kadın yoldaşlara en içten duygularımla merhaba!
Öncelikle selam ve saygılarımı sunuyor, bilincinizin her daim açık, ruhunuzun özgür ve zafer inancıyla dolu olacağına yürekten inanıyorum.
Sevgili heval,
Halk ve hareket olarak yine tarihimizin en kritik dönemeçlerinden birini yaşıyoruz.
Yaşadığımız süreci birinci ve ikinci dünya savaşı koşullarına benzetmişti bilge. Hegemonik sistemin kriz ve ganimet savaşlarının bütün dünyaya yayılmasıdır, birinci ve ikinci dünya savaşları. Krizin ve kaosun en yoğun olduğu dönemdir. Bütün çıkışlara olduğu gibi devrimci demokratik çıkışlara da zemin hazırlayan süreçlerdir.
Biliyoruz ki, birinci ve ikinci dünya savaşlarında egemenlerin paylaşım hesapları farklıydı. Her şeyi hesaplamış ve kendi aralarında paylaşmışlardı. Ama devrimci bir çıkışın olabileceği hesaba katılmamıştı. Hesaplamadıkları şey oldu. Rus halkı ve sosyalistleri bütün ezilenlere umut ve ilham kaynağı olabilicek bir devrim yaptı ve egemenlerin hesaplarını kısmen bozdu. Evet Birinci Dünya Savaşı’nda halklar ve ezilenler adına birçok trajedi yaşandı. Ama aynı zamanda sosyalizmin hayat bulmasına yol açtı. Tarih boyunca ezilenler adına elde edilen en önemli fırsatlardan birisiydi. Sonradan yaşadığı sorunlar farklı bir tartışma konusudur. Ama “devrimi yapanların iyi niyetinden kuştku duyulamaz.”
Birinci Paylaşım Savaşı’nda en çok bilinen iki olay vardır. Biri 17 Ekim Devrimi, diğeri de Ermeni halkının başına gelenlerdir. Oysa bu sürecin (gerek savaş öncesi, gerek savaş sırasında gerekse de savaştan sonraki süreçte) egemenlerin gizlemek ve bilinmesini istemedikleri en önemli sonuçlarından biri de Kürt halkına reva görülen lanetli statüdür. Ermeni halkını kimi Kürtleri de kullanarak fiziki olarak yok ettiler. Ama Kürtler her açıdan yok edildiler. Onur, haysiyet adına ne varsa içlerinden söküp aldılar. Yurtsuz bırakıldılar, kimliksiz bırakıldılar, ruhsuz bırakıldılar, örgütsüz, başsız bırakıldılar. Bugün bile bunun sonuçlarını, acılarını yaşıyoruz.
İkinci Dünya Savaşı’nın ise iki önemli sonucu oldu. Biri en çok bilinen Yahudi soykırımıdır. Diğeri ise sosyalizm önderlikli ulusal kurtuluş hareketlerinin gelişmesine zemin hazırlamasıdır.
Bugün ise kendi coğrafyamızda Üçüncü Dünya Savaşı’nı yaşıyoruz. İktidar hastalıklı uygarlıksal gelişmelerin yeşerdiği bu topraklar, bugün en kapsamlı savaşlardan birini yaşıyor. Hiç kuşku yok ki, diğer iki savaşta olduğu gibi bu savaşın da kurbanları ve devrimci demokratik çıkışları olacaktır. Biz hem kurbanlarından olmamak hem de devrimci demokratik çıkışa öncülük yapmak iddiasındayız. Egemenler de biliyor ki, bu sefer ki devrimci demokratik çıkış ne reel sosyalizmin çıkışına ve sonradan yaşadıklarına ne de sosyalizm önderlikli ulusal kurtuluşçuların yaşadığı sonuçlara benzeyecek. Tarih kanıtlamıştır ki, köklü devrimler bulaşıcıdır. Neolitik devrimden şehir devrimlerine, Fransız devriminden 17 Ekim devrimine ve ulusal kurtuluşçu devrimlere kadar hep böyle olmuştur.
Egemenler tecrübelidir yoldaş. Bu nedenle iddiamızın büyüklüğü kadar egemenlerin bize dönük saldırıları da büyük. Üçüncü Dünya Savaşı’nda demokratik devrimci çıkışın olmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Tecrit bu çıkışı engellemenin en kilit noktasıdır. Öndersiz bir devrimin olamayacağını tarihsel tecrübelerden biliyorlar. Bu nedenle devrimin önderlerine, öncülerine saldırıyorlar. Çünkü bu sefer ki demokratik çıkıştan daha çok korkuyorlar. Kapsamını, derinliğini ve etkisinin ne kadar büyük olabileceğini görüyorlar.
Yerel ve küresel hegemonik güçlerin korkuları yerel bir Kürt devrimi değildir. İlk elden Ortadoğu’nun en önemli dört devletini ilgilendiren bir meseledir. Bölgemiz için oluşturulan yüz yıllık plan ve oyunları ilgilendiren bir meseledir.
Tecridin amacı yerel bir Kürt devrimini engellemenin ötesinde, dünyanın gidişatını ilgilendiren bir konudur. Bu kaotik ortamın demokratik devrimci çıkışı engellenirse, demokratik cephe birinci ve ikinci dünya savaşındaki konumlarının gerisine düşecek, küresel hegemonya büyük bir zafer kazanacaktır. Demokratik çıkış dışında hangi hegemon güç kazanırsa kazansın (Rusya, ABD, İran vb.) fark etmez, sonuçta hegemonik sistem kazanmış olacak. İşte bu nedenle bugün savaşan hegemon güçlerin ortaklaştıkları en önemli nokta, devrimci çıkışın önderini etkisiz hale getirmektir. Tecrit hegemonik ittifakın bir sonucudur. Tecritle de yetinmiyorlar. Umut ve hayallerimizin hayat bulduğu yerleri de yok etmek istiyorlar. Önce Rusya yol verdi, şimdi de ABD aynı şeyi yapmaya çalışıyor. Her iki gücün de amacı aynıdır. Her iki güç de Rojava’da yaşanan demokratik dönüşümü ve yarattığı etkiyi yakından takip ediyorlar. Uzun vadede onlar için nasıl bir tehlike olduğunu anlıyorlar.
Değerli heval
Artık biliyoruz ki hiçbir egemen güç ortaya çıkan fırsatları, olanakları Kürt halkının veya diğer halkların çıkarına kullanmayacak. Kimse bize özgürlük ve demokrasi sunmayacak. Direniş ve mücadele dışında hiçbir şey bizi zafere ve özgürlüğe götürmeyecek. Tarihimiz direniş dışında hiçbir alternatifimizin olmadığını bize kanıtlamıştır. En basitinden 90-100 yıllık cumhuriyet tarihinde “29.’su” olduğumuz direniş süreci bile bize 28 kere kanıtlamıştır.
Direnmediğimiz için değil, öndersiz direndiğimiz için kaybettik. Öndersiz her direniş kaybetemeye mahkum olan bir direniştir. Tıpkı başsız bir gövdenin bütün hareketlerinin çırpınmaktan ibaret olması gibi. Tarihimiz bu konuda da zengin örneklerle doludur.
Hevala Delal,
Harpagos ihanetinden bugüne tarihimiz kendi önderini arayan bir tarihtir. Öndersiz tarih başkalarının lehine ilerleyen bir tarihtir. Ve evren adildir yoldaş. Her asra bir önder bahşetti, bu asrın önderi de bize nasip oldu. Geç oldu ama görkemli oldu. “Bin muhteşem güneş” gibi ülkemize doğdu.
Toplum olarak başarısızlığımızın tarihsel gerekçesi ortadan kalkmıştır. Bu son şansımızdır. Kazanmak için her şeyimiz var. Böyleyken kaybedersek tarihin en lanetli kavmi olmaktan kurtulmayacağız. Ve bunun için kimseyi suçlama hakkımız da olmayacak. Öncülük konusunda hiç kimseye olmadığı kadar bize cömert davrandı tarih ve evren…
Tarihin tekerrür etmediğine elbette inanıyoruz ama bugün yaşadığımız koşullar ve uygulamalar 12 Eylül sürecine ne kadar da benziyor değil mi? O dönemde de halkımıza ve ailemize dönük böyle topyekün bir saldırı vardı, bugün de var. O dönem de öncülerimizle birlikte kitlesel tutuklamalar yapılmış ve zindanlara doldurulmuştu, bugün de aynı uygulamalar yapılıyor. Amaçları da aynıdır. Devrimci demokratik çıkışın öncülüğünü yok etmek ve eğer olacaksa bir çıkış, “Arap Baharı” sürecinde olduğu gibi kendi çıkarlarına uygun tarzda gelişmeleri sağlamak.
Bu aile büyük fertleri şahsında zindanlarda bitirilmek istendi. Ama öylesine bir yanıt aldılar ki, şaşırıp kaldılar. Bu ailenin büyük fertleri, olduğunuz yerde ölümüne direndiler. Ve kazandılar ve her birimizin onurlu varlığını borçlu olduğu bir direniş geleneği yarattılar.
Kuşkusuz bizden daha iyi biliyor ve hissediyorsunuz ki, eylem insanın en güçlü ifadesidir. Herkes eylemi kadardır yoldaş. Ve direniş hali insanın en soylu halidir. Bu açıdan da aile tarihimiz soylu duruşların tarihidir. Biliyoruz ki, bu aile kültüründe direniş ölümüne yaşanır. Bu soylu gelenek bugün sizin öncülüğünüzde temsil ediliyor. Bu köklü gelenektir ki yoldaş, tarihin derinliklerine, tanrıçaların damarlarına ulaşır… Kadınların direnişi tarihseldir, toplumsaldır. Leylalar da bunun bir parçasıdır. Leyla bu coğrafyanın en önemli değerlerindendir yoldaş. Halk kültürümüzde de Leylaların önemli bir yeri vardır. Leyla her şeyden önce bu coğrafyanın en çok bilinen aşk öyküsünün büyük kahramanıdır. Leyla bütün insanlığa mal olmuş bir aşk öyküsüdür. Leyla’nın aşkı hepimizin aşkıdır aslında. Dur durak bilmeyen bir arayıştır o. Ve gök yüzünde parlayan bir yıldızdır Leyla. Leyla bir dilektir semalarda yerdeki insan için. Ve bu coğrafyanın ortak değeridir Leyla. O şairlerin dilindeki mısra, ozanların ağzındaki kelamdır. Batan aşklar için ölçüdür, ölçüdür Leyla ve yıldızların parlaklığını borçlu olduğu gecedir o.
Bir de bizim Leylalarımız vardır yoldaş. Kah darağaçlarındadır bizim Leylalar, kah dişi “kaplan.” Kim bilir bilmediğimiz nice Leylalarımız vardır bizim.
Leyla Güven’i bilip, Leyla Kasım’ı bilmeyen sizi ne anlasın! Gülnaz hanımları, Zekiyeleri, Zilanları, Sema ve Saraları bilmeyenler sizleri nasın anlasın! Ve İştar’ı, İnanna’yı, Tiamat’ı… Siz direnen kadınlar tarihin yüreğinde yankılanan İnanna’nın çığlığısınız yoldaşlar. Sara’nın direngen ruhu bugün yeniden bize moral ve güç kaynağı oluyor.
Kim Gülnaz hanımlardan az soylu olduğunuzu söyleyebilir? Sizler yoldaş, Saraların, Gülnaz hanımların ve Leyla Kasımların beden bulmuş soylu ruhları, eylem ve anlam gücüne kavuşmuş sözlerisiniz.
Sizler yoldaş, Bilgelikle dolu güneş ülkesinin en soylu kadınlarısınız.
Hevala Heja
Direniş halinde olan bir yoldaşa söylenecek sözlerin birer anlamı, değeri olur mu bilemiyorum. Lakin gerçek anlamıyla sözün bittiği yerdeyiz. Duygularımı yazıp yazmama konusunda tereddütler yaşadım. Yazdıktan sonra sizinle paylaşıp paylaşmama konusunda aynı tereddütleri yaşadım, yaşıyorum. Bu mektubu yeni yılın ilk gününde yazmaya başladım ve birkaç gündür bekletiyorum. Evet direnişlerle dolu bir yılı geride bırakırken, sizin öncülüğünüzde yeni yıla görkemli direnişlerle giriyoruz.
Hiçbir haber kanalı, gazete veya herhangi bir iletim aracı sizden söz etmiyor. Edenleri ise bize vermiyorlar. Durumunuzu ancak aileler üzerinden takip edebiliyoruz. Eyleminiz altmışıncı güne dayanmak üzere, bu da bizi kaygılandırıyor, durumunuzu merak ediyoruz.
Bu arada annenizin vefat haberini de aldık. Ne demeli, nereden başlamalı? Gerçekten bilemiyorum. Böylesi vedalar bu koşullarda daha ağır geliyor, acı veriyor. Biz acılarla olgunlaştık yoldaş. Bu ayrılık da bize çok şey öğretecektir. Hiç kuşku yokki, bu acı ortak acımızdır. O sizin gibi değerli bir insanı kendi toplumuna bahşetmiş bir annenin yapabileceği en anlamlı şey, kendi toplumuna hayırlı bir evlat bahşedebilmektir. Anneniz layıkıyla yapmıştır. Ona layık olmak da bize düşer.
Heval Leyla, bu acıyı da olgunluk ve metanetle karşılayacağına inanıyorum. Yeni yaşamlara vesile olma gücünde olan kadınlar ölüsünü de daha anlamlı karşılayacaktır. Burada bulunan bütün arkadaşlar olarak acınızı yürekten paylaşıyor, değerli şahsınızda aileye ve tüm halkımıza başsağlığı diliyoruz.
Değerli yoldaş
Bu mektubu size verirler mi bilemiyorum. Ben bu duygularımı sizinle paylaşmaya ve bu mektubu yollamaya karar verdim. Hem de sizin kadar cesur olamamanın mahcubiyetiyle…
Bugün 6 Ocak 2019 Pazar ve mektubu yarın idareye veriyorum, postaneye vermeleri için.
Burada bulunan bütün arkadaşların durumu iyi, herkesin sizlere direniş ve inanç dolu selamları var.
Kazanacağımıza olan inancımla selamlıyor, saygılarımı sunuyor, yeni yılınızı kutluyorum…
Selam ve saygılarımla
Değerli Leyla heval,
Merhaba can yoldaşım,
Mehmet hevalin belirttiklerini okudum ve hepsine harfi harfine katılıyorum. Yüreğimden gelen hissiyatla seni selamlıyor, direnişinin önünde saygıyla eğiliyorum. Ayrıca ben de yaklaşık bir ay önce size bir mektup yollamıştım, acaba ulaştı mı? Tekrardan sonsuz başarılar diliyor, saygılarımı sunuyorum. Mutlaka kazanacağız.
Slav û rêzên şoreşgerî
Yusuf Orak