Bayram Yaruk-Kocaeli 1 no’lu F Tipi Cezaevi
Bu bir sessizlik, dipsiz kuyularda sesi boğulmuş kalabalıkların ürkütücü suskunluğu, ölüler evine dönmüş dışarısı. Taş çatlatır suskunluk zamanına, öyle inceldi ki yüreğimin aynası, bir tek yağmur damlası dağıtacak gecenin içinde karanlığa gömülmüş suratları. Kaç can bırakarak ardımızda, sürüklenip getirildik yanlızlığa. Yara bere içinde her yanımız, zemheri ayazıyla birlik, kurşun atar, bıçak çeker zehirli gazlarla morarmış etimize. Hava buz gibi, buz gibi hava üşüyorum delice. İstiyorlar dışarısı gibi sessiz, dışarısı gibi suskun olsun buralar. Üşüyorum suskunluktan, üşüyorum sağırlıktan, ardında bıraktıklarımızın sızısı yanıyor ateş gibi yüreğim Cevriye Anne…
Evet güzel annemiz, hüzün hep olacaktır. Ay uzunca mapushane canıma yansısını düşer, parlaklığın ardına, sonsuz lacivertte olsa da heybeti ve eşiklerde anaların ihtiyaç nemli gözleri aranıp durur göklerin zühresini. Sonra ağıtlar sarar geceyi “Ez qurbana te me, ez heyrana bejna te me lawo”. Hüzün hep olacaktır Cevriye Anne, unuttuk hangi mevsimde, açardı akasyalar ve nasıl kokardı direnenlerin tenlerinde sabah, unuttuk. Tüketmiştik belki de özlemin gözyaşlarını Cevriye Anne. Ama bekledik hep delikanlı bir sabırla dönüp gelirler diye. Sonra fısıldadığımız o cehennemi aşkları, sonra tütün sardık dudaklarımız acıdan titremesin diye. Kaçak hüzünler demledik susarak kış günü çağlalar açan gözlerimizde. Ve hüzün hep olacaktır Cevriye Anne. Aşk ve sevgi göğsümüzde hep yeşersin diye. Can cana candan gidilir, canan candan cana gider. Bu sıcakta bu ölüm, bu ölümde bu sıcak. Cevriye Anne bu yürek seni nasıl anlatacak; “Hawar” diyesim geliyor, hawar. Susuyorum.
Daha direnen çok can var, biliyor musun. Sen fanisi olmaz karanlıklar içinde suskunluğun bütün yolları tarifsiz bir ayrılık, geride ışığı arayanların ayak izleri aşktan ve sevgiden yoksun. Fakir bir sığıntı yatağı olmuş kentler. Sigara dumanının izi kalırken damağımda, sessizliğin izi yok kulak zarımda. Zemheri karı düştü düşecek toprağa. Yüz göz olduk acılarla ve açlıkla. Hücreler buz gibi, kan tutar zamanı. Önde gidenlerin yürek iklimlerinden vurup gelen umut esintileri, bahar yağmurları muştuluyor.
Sessizlik içerisinde bırakırsak kendimizi, anlamsızlaşacak yaşam, vurup kavuracak kuraklık sevdamızı. Halkımızın arsızca yarınlarını boğan yürekleri gibi sağır faşizmin naçağdaş zindanları faşizmin bir tek kremotoryumu eksik. Kalemin ucu kırık, bıçağın ağzı kör, su rengini kaybetmiş artık F’lerden türemiş bir sessizliktir hücre tipi yaşam. Her şey tek kişilik.
İnsan nasıl yaşar paylaşmadan? Oysa içimde hüzünleri, sevinçleri, acıları paylaşmanın telaşlı uğultusu. Daraldıkça hücreler, genişliyor gökyüzü, genişliyor ufkumuz Cevriye Anne. Bir kalem yapmalıyım kendime, sabrın mavi duruşundan Cevriye Anne. Sonra bir defter, olumlu ve olumsuzluğuyla bunca yaşananları düşmeliyim ak sayfalarına insanlığın, anlatılmalı, gerçeğin sesinden eğip bükmeden hiçbir şeyi, yarınlara yürek koyanların bilinçlerine. Bugün açlığınızın altmış dördüncü (64) günüdür. Altmış dördüncü günü erimiş bedenleri, incelmiş parmaklarıyla sarmaşık gibi tutunarak, ıssız koridorlardan hayata helalleşmeye gidiyorlar boranlar. Böyle günlerde bir kilama vurmalıyım zamanı, yaşadıkça büyümeli güzellikler. Eridi dirhem dirhem canlar. Mevsim evrildi, sonbahara, son nefesini saldı Amed 5 Nolu’da Kemal. Sonra bir daha, bir daha. İçeriden dışarıdan kanatlandı canlar. Hastane kapılarından uğurlananlar zalim zaman, sabırsız gelen günler her şehadet. Kadim şehrin kıyısından soğuk hücrelere bir bomba gibi düşüyor dalga, kavrulur yürekler, yüreklerde gururum. Hüznün ve acının şarapnel parçaları içe akan damla damla gözyaşları.
Her şey iç içe. Adımlar hızlanıyor, adımlar yavaşlıyor. O türkü ağızlarda halen söylenmeye devam ediyor, sabır kendi taşında öfkesini keskinleştirdikçe. Çetelesini tut ey tarih, çetelesini tut ey şair, bedeni incelmiş sevdaların, o destansı gülümseyişlerin çetelesini tut ey şair, suskunluğun sofrasında karınlarını doyuranlar var, bir tomurcuk patlamasının depremini yüreğinde hissedenler dirhem dirhem erirken yanıbaşlarında… Saygıdeğer Leyla heval merhaba, Öncelikle iyi olmanız dileğiyle selamlar, saygılar, umarım iyisinizdir. Ben debizler de iyiyiz. Fiziki olarak sizden uzak olmanın burukluğu dışında herhangi bir olumsuzluk yok.
Leyla heval, saygıdeğer Cevriye annemizin vefatını büyük bir üzüntü ile öğrendik. Dolayısıyla acınızı yürekten paylaşıyor, size ve şahsınızda tüm halkımıza başsağlığı dileklerimi iletir, Cevriye annemize layık bir evlat olmanın sözünü veriyoruz.
Bu duygularla sana sağlık, tüm yaşam ve onurlu mücadelenizde üstün başarılar diler, en kısa bir zamanda özgür bir ortamda buluşmanın büyük umut ve inancıyla selam ve saygılarımı gönderiyorum. Kendine iyi bak, olur mu… Saygılarımla… 12.01.2019
*Bu mektup Leyla Güven’in isteği üzerine gazetemizde yayımlanmıştır.