Bu bir “seçim” miydi? Değildi. Daha doğrusu Batı’da seçim yapıldı, Kürdistan’da savaş hali vardı. Erdoğan takımı seçim stratejisini aylar öncesinden planlamıştı.
Bu stratejiye göre, Batı’da nasıl olsa seçimi kazanacaklarını biliyorlardı. Kürdistan’da ise HDP’nin bütün kayyımları süpürdükten sonra beş altı yerdeki AKP’li belediyeleri kazanacağını da hesap etmişlerdi.
Hesaplarını da buna göre yaptılar. AKP-MHP’nin hedefi “Kürdistan’da kayyımları korumak, Türkiye’de seçimi kazanmak” idi. Batı’da seçimi kazanmak için parmaklarını bile kımıldatmaları gerekmiyordu. Ama Kürdistan’da yapılacak çok şey vardı: Kaç sahte seçmen kaydırırlarsa, kaç rütbeli askeri, kaç polisi seçmen haline getirirlerse, Şırnak’ı düşüreceklerini milimi milimine planlamışlardı.
Ağrı’da, Muş’ta, öteki şehirlerde seçim günü her türlü sahte seçmeni ve üniformalı “seçmen kılığındaki kayyımları”, velhasılı kimi, hangi sandığa gönderecekleri çoktan belliydi.
Örneğin Alevi Kürtler arasındaki çelişkilerden haberdardılar; onları birbirlerine düşürmek için, Dersim’e seçim günü, sadece “bir günlüğüne” dört bin subay ve polis göndereceklerdi. Daha buna benzer nice dalavere planlanmıştı. Van ve Amed gibi şehirlerde hedefleri oyları bir nebze düşürmekti. Daha fazlasını yapamazlardı.
İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya. Hatay gibi iller ise zaten çantada keklikti. Buralarda fazladan bir hileye, numaraya, üç kağıda zaten ihtiyaç yoktu. Nasılsa HDP seçime girecek, CHP ise nasılsa “nal toplayacak”, atı alan Üsküdar’ı geçecekti. O nedenle Batı’da “seçim” yapmaya, Kürdistan’da ise “sandık savaşı” yapmaya karar verdiler.
Derken bir şimşek çaktı. Ardından gök gürledi. HDP Genel Merkezi’nden, benim bile aklımı karıştıran bir ses yükseldi: İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de, Hatay’da, Antalya’da ve daha nice yerde HDP aday göstermeyecekti… Eyvah…
Seçime haftalar kalmıştı. “Ne yapmalı?” Kürdistan’da yapılanları, hesaplananları nasıl edip de metropollerde Kürt seçmenine de uygulamalı? AKP’nin ve derin devletin o anda imamesi şaştı, havuz medyası şallak mallak oldu, öyle ki, kimi kamuoyu araştırma şirketleri neredeyse kapısına kilit vuracaktı. Kürdistan’da yapılacaklar belliydi. Elli yıldır yapılanları yapmak yeterliydi.
Ya Batı’da?.. Kürdistan’da seçmeni teşhis kolaydı. Şırnak’da kaç Kürt varsa onlar seçmendi. Muş’ta da öyleydi. Her yerde öyleydi. Onları sandıktan uzaklaştırmak, onlara karşı her türlü zorbalığı yapmak, yoldan geçen bir Kürdün seçmen olduğunu anında keşfedip, onu göz altına almak kolaydı. Orada kolaydı da, diyelim ki, İstanbul’da CHP adayına oy verecek olan Kürt seçmene karşı dümen yapmak, onu sandıktan uzaklaştırmak, onu bulup, keşfedip göz altına almak, Kürt mahallelerinde tanklarla dolanmak, tepelerinde uçaklarla uçmak, onların yoğun olduğu, örneğin İstanbul seçim bölgelerine “polis, subay seçmenleri” yığmak, Kürt seçmenlerin oy vereceği sandıklara Patagonya’dan sahte seçmen yığmak mümkün değildi.
Buna ne mekan, ne de zaman müsaitti. Şaşırdılar. HDP’nin İstanbul’da yüzde on iki oyu seçim günü harekete geçti. Süleyman Soylu’nun bu harekete geçen Kürt seçmen kitlesi karşısındaki çaresizliği ileride Yeşilçam filmlerine mutlaka konu olacaktır.
Çaresiz kaldılar. CHP’nin HDP’siz hiçbir işe yaramayacak olan oyları o anda Saray’ın tepesine, Kürdün oylarıyla birleşip, Kandil’e atılan “kazan bombası” gibi düştü. “Adam kaybetti.” Kim kazandı? Yüksek Seçim Kurulu’nun, şimdilik geçerli olan açıklamasına bakarsanız İmamoğlu kazandı. Ötekiler de…
Diyarbakır ağzıyla sorayım: “Bunlar gerçekten ‘kendilerine” mi kazandı?” Sezai Temelli ilan etmişti: Kazanamazsınız; biz size kazandırırız, Saray’a kaybettiririz. Öyle de oldu. “En büyük yol, üçüncü yol.” Ne AKP ne CHP…
Yani İmamoğlu ve öteki CHP’li seçilmişler koltuklara rahatça kurulurken, bir mazlum halk Kürdistan’da, kan revan içinde, rejime karşı direndi; rejimin kayyımlarını birkaç yer hariç ezip geçti; amansız saldırılara karşı nice bedel ödeyerek AKP-MHP ittifakına en büyük kentlerde kaybettirdi…
Şırnak’ı, Ağrı’yı, Muş’u verdi, bunlara karşılık CHP’ye İstanbul’u, Ankara’yı, Adana’yı, Mersin’i, Hatay’ı, Antalya’yı kazandırdı. Mecnun bile Leyla için bu kadarını yapmadı. Masal gibi değil mi? Gökten bir elma düştü.. İmamoğlu kırk gün kırk gecelik bir düğünle koltuğa oturdu. CHP’liler erdi muradına. Biz çıkalım kerevetine… Sonra? Boş verin. Bizimkiler açlık grevlerinde ölüme karşı direniyor. Hayat devam ediyor.