Leyla Güven hakkında tahliye kararı verilmemesini hukukun Kürt siyasetine yaklaşımını gösterdiğini belirten avukat Cemile Turhallı Balsak, “Yaşananlar hukuku aşan bir durum. Güven bugün düşüncelerinden dolayı tutuklu” dedi.
Afrin’e yönelik operasyona karşı gösterdiği tepki, yaptığı açıklamalar ve Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) çalışmaları nedeniyle 31 Ocak’ta tutuklanan DTK Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, tutuklu yargılandığı davanın 3’ncü duruşmasında da tahliye edilmedi. Kelepçe dayatmasından dolayı duruşmaya katılmayan Güven, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katılarak, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi başlattığını duyurdu. Mahkemenin adil davranmadığını ifade eden Güven, bundan sonra mahkemede savunma yapmayacağını da söyledi.
‘Hukuksuz bir yargılama süreci’
Güven’in avukatlarından Cemile Turhallı Balsak, yargılama süreci ile Güven’in başlattığı açlık grevi eylemini Mezopotamya Ajansı’ndan Mehmet Şah Oruç – Özgür Paksoy’a değerlendirdi. Leyla Güven’in yargılanmasının son 3 yılda Kürt siyasetçilerine dönük yargılamaların benzeri olduğunu ifade eden Balsak, HDP’ye dönük 4 Kasım 2016’da gerçekleştirilen operasyondan sonra yerel mahkemelerde hukukun Kürt siyasetçilerine istisna olarak uygulandığını söyledi. Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ilk duruşmada verdiği tahliye kararının Leyla Güven’in milletvekili olmasından kaynaklı olmadığını, “Suç vasfının mahiyetinin değişmesine binaen” verildiğini dile getiren Balsak, aynı heyetten oluşan mahkemenin aynı gerekçeyle tutuklama kararı verdiğine dikkat çekti. Mahkemenin verdiği kararın siyasal atmosferden bağımsız kararlar olmadığının altını çizen Balsak, “HDP milletvekilleri ve belediye eşbaşkanlarının yargılamalarında da amaçsal yargılamalara tanık oluyoruz. Fiili durumlar hukukun önüne konduğu zaman böyle gülünç sonuçlar ortaya çıkıyor. Amaçlanan ile var olan durumlar birbirinden farklı olunca, zoraki amaç doğrultusunda karar vermeye çalışılıyor. Yargılama sürecinin hukukla bir izahı yok” diye konuştu.
‘Olmayan bir örnek’
Fiili durum ile hukukun çakıştığına işaret eden Balsak, şunları söyledi: “Her şeyden daha önemli olan ‘Leyla Güven’in tutuklu yargılanması gerekiyor’ fikriyatı. İdris Baluken, Selma Irmak örnekleri var. Mahkemenin vermiş olduğu tahliye kararları var. Bu tahliye kararları sonrasında ceza yargılamalarında olmayan bir örnek yaşadık. Savcı tahliye kararına itiraz etti ve itiraz sonrasında bir üst mahkeme tarafından tekrar tutuklamaya dönük bir karar çıktı. Bu ceza yargılaması açısından yasal bir dayanağı olmayan bir durum. Fiili durum işe yarar hale geldi. İstenilen karar çıkmayınca, bir üst mahkemeden verilen kararın tersine bir karar çıkarılabiliyor. Aynı durum Leyla Güven’e de uyguladılar.”
‘Hukuku aşan bir durum’
Enis Berberoğlu hakkında verilen kararı emsal göstererek mahkemeye tahliye başvurusunda bulunduklarını anımsatan Balsak, “Mahkemeler bu karar yokmuşçasına hareket ediyorlar. Leyla Güven’in milletvekili seçilmesi ardından tahliye talepli dilekçe verdik, yerel mahkeme hiç bir şekilde milletvekilliğine atıfta bulunarak bir karar vermedi. İlk olarak mazbatasını sunduk ancak görmezden gelindi. Leyla Güven milletvekili seçilmemiş olsaydı, tahliye kararı kesinleşmiş olabilirdi. Yerel mahkemelerin hukuk adına değil, ciddi baskı altında olduklarını görüyoruz. Yaşananlar hukuku aşan bir durum. Leyla Güven’in tutuklanması gerekli olduğu için bu karar verildi” diye konuştu.
Kelepçe dayatması
Leyla Güven’e 2’nci duruşmada kelepçe dayatmasında bulunulmadığını, 3’üncü duruşmada kelepçe dayatmasının siyasi atmosferden kaynaklandığını ifade eden Balsak, şöyle devam etti: “Leyla Güven bunu kabul etmedi. Milletvekili olduğunu ve dokunulmazlığının olduğunu, dokunulmazlığının kaldırılmadığını belirtti. Bunu kendisini seçen halk iradesine bir müdahale olarak değerlendirdi. Bu nedenle mahkemeye katılmadı. Mevcut durumda Leyla Güven’in kelepçeli getirilmesi, her şeyden çok daha önemliydi ama olmadı.”
‘Düşüncelerinin ötesine geçti’
Leyla Güven’in son duruşmada PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla başlattığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eyleminin DTK’nin temel gündemlerinden biri olduğunu ve Güven’in de DTK Eşbaşkanı olmasından dolayı aldığı kararın önemine işaret eden Balsak, “Son 3 yılı aşkın bir süredir Sayın Öcalan üzerindeki ağır tecridin kabul edilemez olduğu belirtilerek, buna ilişkin eleştiriler, tepkiler ve protestolar gerçekleştirildi. Siyasi mahpuslar açısından bu durum daha farklı. Leyla Güven dışarıda siyaset yaparken her şekilde tepkisini ortaya koymuş bir kişi. Şu an cezaevinde yine bu iradeyi sergiliyor. Siyasi mahpuslar açısından meşru bir talep olarak görünür olması adına açlık grevi eylemi gerçekleştiriyor. Bu yönüyle karar vermiş olması, bir bedel ödenerek verilmiş karar. Leyla Güven bugün düşüncelerinden dolayı tutuklu. Düşüncelerinin ötesine geçerek, kendi özgürlüğünün bir adım ötesinde düşüncelerini meşru bir şekilde ifade etmeye çalışıyor” ifadesinde bulundu.