PKK lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecridi protesto etmek için 9 gündür açlık grevinde olan Leyla Güven, çözümsüzlüğü dayatan politikalardan vazgeçilmesi gerektiğini söyleyerek, “Tecride sessiz kalarak derinleştirmeyelim, hep beraber tecridi parçalayalım ve ortadan kaldıralım” dedi.
Türkiye’nin Afrin’e dönük operasyonuna gösterdiği tepki, yaptığı açıklamalar ve Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) çalışmaları nedeniyle 31 Ocak’ta tutuklanan DTK Eş Başkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven, tutuklu yargılandığı davanın 3’ncü duruşmasında da tahliye edilmemişti. 7 Kasım’da görülen duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılan Leyla Güven, PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemi başlattığını duyurmuştu. Güven, başlattığı süresiz dönüşümsüz açlık grevini Gazete Karınca’dan Altan Sancar’a gönderdiği mektupla değerlendirdi.
‘Toplumsallık bilincini ifade ediyor’
Sağlık durumu hakkında bilgi veren Güven, “Sağlığım da moralim de gayet iyi durumda. Son dönemde kendimi bu kadar huzurlu, moralli ve güçlü hissetmemiştim. Öyle ki kendimi işlenen bir insanlık suçu karşısında tutum sahibi olmanın huzuru içinde görüyorum. İçinde bulunduğum grev, insani ve ahlaki olarak büyük bir toplumsallık bilincini ifade ediyor. Yaptığım iş toplumsallığımıza işaret ediyorsa demektir ki doğru yerde duruyorum. Bu süreçte dışarıdan aldığım olumlu tepkiler, eylemin haklılığını ortaya koyuyor. Manevi açıdan beni güçlü kılan ayakta tutan da budur. Cezaevi rutininden sağlık heyeti de her gün düzenli olarak koğuşta sağlık kontrollerini yapıyorlar aynı zamanda. Tansiyon ölçümü, nabız, kilo gibi kontroller yapılıyor. Kontrollerin sonuçları üstlerine rapor ediliyor sanırım” dedi.
‘Öcalan’ın düşünceleriyle kendimi tanıdım’
Eyleme PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüştürülmemesine tepki olarak başlattığını ifade eden Güven, “Cezaevlerinde on binlerce tutsak bulunuyor ve ben de bunlardan biriyim. Cezaevlerinde 30 yılı aşkın süredir bulunan arkadaşlarımız var ki bu durum ortalama bir insan ömrümün yarısına tekabül ediyor. Rakamlarla durumu dile getirmek kolay olabilir ama özünde korkunç bir durum ile karşı karşıyayız. Sise Ana 80 yaşında olmasına ve bu koşulları kaldıramamasına rağmen cezaevinde tutulmaya devam ediyor. Ayrıca hasta tutsaklar, küçük çocuklar da cezaevlerinde tutulmaya devam ediyor. Tüm bu gerçeklikler varken, kendi içinde bulunduğum şartlar için greve girmem düşünülemezdi. İçinde bulunduğum demokratik siyaset geleneğinin bireysel bir ölçüsü ve kültürü yoktur. Benim de örgütlü bir birey olduğum gerçekliği ile böylesi bir tutum geliştireceğim düşünülemez. Sayın Öcalan üzerideki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması için greve başladım. Çünkü Sayın Öcalan tek başına bir kişi değildir, bir halka ve topluma mal olmuş bir kişiliktir ve bir siyasi iradedir. Milyonlarca insan Öcalan’ın geliştirdiği paradigma çerçevesinde örgütleniyor, yaşamını özgürleştirme mücadelesi veriyor. Dolayısıyla Öcalan’a yaklaşım savaş ve barışa gerekçe olabilmektedir. Yakın tarihte Türkiye toplumu çözüm sürecinde gördü ki Öcalan’ın rolü ve misyonu ile savaş yıllarca durabildi. Öcalan, Türkiye’de barışın konuşulmasını ve gündemleştirilmesini sağladı. İşte tam da bu nedenle Sayın Öcalan’ın içinde bulunduğu koşullar, her yurtsever ve onurlu Kürt gibi benim için de hayati önemdedir. Bir Kürt kadını olarak Öcalan’ın düşünceleriyle kendimi tanıdım ve bildim. Gönül rahatlığı ile belirtebilirim ki bugün Kürdistan’da bir kadın devrimi gelişti. Kadın özgürlüğüne dayanan eşit temsiliyet, eşbaşkanlık gibi birçok gelişme bu devrimin ürünleridir” diye konuştu.
‘Çözümsüzlüğü dayatan politikalardan vazgeçilmeli’
Öcalan’ın vereceği mesajlar, sadece Türkiye toplumu ve Kürt halkının sorunlarının aşılmasına yönelik olmayacağını, Ortadoğu’da yaşanan kaostan çıkışın da gündemlerini belirleyecek nitelikte olavağını belirten Güven, “Tabi ki öncelikle manevi olarak Kürt halkına moral olacaktır. Tıkanan sürecin aşılması açısından önemli bir adım olacaktır. Sayın Öcalan’ın söyleyecekleri kader belirleyecek gelişmelerin yaşanmasını beraberinde getirecektir. Öcalan’a yönelen İmralı özel sistemi bu nedenlerle 1999 yılında bu yana yürürlüktedir. Çünkü kendisi son derece kısıtlı imkanlara rağmen Kürt sorununun demokratik çözümü için birçok proje geliştirdi. Aynı zamanda halkların ortak barışının mümkün olacağını gösteren yolları açtı. Öcalan bu süreçte Barış Grupları’nın gelmesini sağlamış, defalarca ateşkes ilan edilmesi çağrıları yapmıştır. AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılında yaşanan ekonomik kriz sürecinde ciddi çatışmalar yaşanıyor olsaydı, kriz daha fazla derinleşecekti. Fakat Sayın Öcalan, sadece bu dönemde değil defalarca çözüm iradesini ortaya koydu, iktidar ise görmezden geldi. Her adım atma çabalarında ve koşulların olgunlaşmasının ardından tecrit koşulları devreye sokuldu. Dikkat edersek tecridin arttığı dönemlerde çatışmalar da yoğunlaşıyor. Dolayısıyla çözümsüzlüğü dayatan bu politikalardan vazgeçilmelidir” ifadelerini kullandı.
‘Birlikte tecridi parçalayalım’
“Eylemimi sonuç alıncaya kadar sürdüreceğim” diyen Güven, son olarak şunları söyledi: “Toplumsal barışın kalıcılaşacağına, halklarımızın ortak yaşam özleminin gerçekleşeceğine olan umudum daima canlı ve diri oldu. Umudumun büyüklüğü eylem düşüncemin de gelişmesinde pay sahibidir, umudum olduğu için bu eylemi başlattım. Gelişmelerin seyrini şimdiden kestirmek doğru olmaz, ancak eylemimi sonuç alıncaya kadar sürdüreceğimin bilinmesini isterim. Demokratik kamuoyunun üzerine düşen her türlü çalışmayı yapacağına inanıyorum. Halkımızın duruşu bana güç ve moral verecektir. Sayın Öcalan üzerinde ağırlaştırılmış tecride sessiz kalmak, ne insani ne de ahlaki bir durumdur. Tecridi sessiz kalarak derinleştirmeyelim, hep beraber tecridi parçalayalım ve ortadan kaldıralım.”
HABER MERKEZİ