Leyla Güven aslında açlık eyleminden başarıyla çıktı. Umut ederim bu başarıdan sonra saygıdeğer eylemini sonlandırır. Leyla Güven herhangi biri değil, her şeyden önce TBMM’de Hakkari vilayetinin milletvekili. Hangi milletin vekili diye sormayın Kürt milletinin vekili!
Dolayısıyla ona karşı yapılan saygısızlıklar, Kürt milletine yapılmış bir saygısızlık! (İzninizle halk söylemi kullanmayacağım).
Aslında Türk milliyetçilerinin en fazla empati kurması gerekmiyor mu Kürtlerle? Eğer gerçekten milliyetçi iseler. Kendi milletine saygı duyan başka millete de saygı duymak zorunda değil mi?
Leyla Güven açlık grevi ile Barış Süreci’nin önünü açmak istedi. Bunu basit olarak Öcalan’ın tecrit durumundan çıkması için yapılmış bir eylem olarak görmemek gerek.
Sevelim sevmeyelim, destekleyelim desteklemeyelim Öcalan Kürt milletinin önder olarak kabul ettiği bir kişilik. Tarihte, Irak’ta 1919 yılında Mahmut Berzenci, ilk bağımsız Kürt devletini ilan etti, 1956 yılında İran’da sürgünde öldü. Daha sonra Barzani ve Talabani, Kürt milletinin önderleri olarak yükseldiler. İran’da Gazi Muhammed Kürt milletinin temsilcisi olarak yükseldi, Mahabad Cumhuriyetini ilan etti, 1946 yılında asıldı. Ondan sonra yükselen temsilci İran KDP lideri Dr. Kasımlo 1989 yılında Viyana’da İran devletinin ajanları tarafından öldürüldü.
Suriye Kürtlerinin önderi Salih Müslim, zor bir mücadelenin önderliğini başarıyla yürütüyor, farklı milliyetlerin ve inanç guruplarının katılımını sağladığı demokratik bir halk meclisleri modeli ile. Aslında bu bütün Ortadoğu halkları açısından ilham ve umut verici bir deneyim.
HDP de son derece önemsenmesi gereken, seçimlerden başarı ile çıkmayı başaran önemsenmesi gereken bir deneyim. Suriye’deki Şura deneyimi gibi. HDP bir Kürt Partisi değil, Kürtlerin de yer aldığı, halkların birlikteliğini üstelik TBMM’de hayata geçirmeye çalışan bir proje. Leyla Güven de bu projenin Kürt ayağının önemli temsilcilerinden biri.
Diken yazarının iddia ettiği gibi, Kürdistan İşçi Partisi iteklemedi bu açlık grevlerini. Çok sonra kısmi bir destek verdi sadece, diğer siyasal oluşumlar gibi, Leyla Güven’in açlık grevi eyleminin destek bulmaya başlamasından sonra. Ama kimse kusura bakmasın, KİP’i suçlamasın, çatışma yeniden tırmandı diye, eğer yoğun çatışma ortamına yeniden dönülürse.
Aslında Leyla Güven Kürt milletinin barış istemini, beklentisini yeniden gündeme getirmeye çalıştı sadece. Bunu başardı da.
Öcalan’a uygulanan tecrit hem insan hakları evrensel beyannamesinin, mahpus haklarının ihlali, hem de insani hukukun, Cenevre 2. Savaş Konvansiyonu’nun ihlali.
T.C. hükümetleri 30 yıldır her ikisini de inatla ihlal ediyor. En son Brüksel Yüksek Mahkemesi’nin de karar verdiği gibi, Kürdistan İşçi Partisi bir terör örgütü değil, bir iç çatışmanın taraflarından birinin temsilcisi, tipik bir ulusal kurtuluş hareketi.
Bu konuyu daha 1995 yılında Cenevre’deki yıllık BM İnsan Hakları toplantısında, T.C.’nin BM nezdindeki büyük elçisi Gündüz Aktan ile Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu delegasyonunun üyeleri olarak tartışmıştık.
“Ya insan hakları evrensel ilkelerini ya da insani hukuk ilkelerini uygulayın” demiştik. “Hem savaş var deyip insan haklarını askıya alıyorsunuz, hem de savaş durumlarında uygulanacak insani hukuku kabul etmiyorsunuz.”
Öcalan, savaşan bir tarafın komutanı olarak, Cenevre 2. Konvansiyonu çerçevesinde , “savaş esiri” olarak belli haklardan yararlanma durumunda.
Yok, İnsani Hukuku kabul etmiyorsanız, İnsan Hakları Evrensel Sözleşmesi ve ilkeleri çerçevesinde, aile ve avukatlarla görüşme hakkından sürekli yararlanma durumunda. “Ağır müebbet” gerekçesi ile bunu keyfi olarak askıya almak da başlı başına bir ihlal. Yapılacak basit, kanunda yapılacak küçük bir değişiklikle ağır müebbetliklerin (her ne ise!) haklarını iade etmek!
Öcalan 28 Şubat darbesi günlerinde, 1999 yılında uluslararası bir “operasyon” ile T.C. adaletine teslim edildiğinde, verilme koşullarından biri “idam” edilmemesi idi. O zamanın başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli’nin gücü yetmedi “idam”a. Başbakanı Ecevit ise “Niye verdiler, ben de anlamadım” demişti.
Herhalde bir IQ sorunu! “Bacağınızı kırın, oturun, Kürt sorununa barışçıl bir çözüm bulun!” demek istemişlerdi sadece yahu.
Bu fırsat, 1993’te ve de sonrasında, Kürt tarafı istekli olmasına karşın, defalarca kaçırıldı. Çünkü çözümsüzlük, despotizmin, tiranlığın devamı için bir bahane oldu hep. Bir sürü provokasyon sonucu, KİP’in uluslararası kurumlar mekanizmasında “terör örgütü” olarak tanımlanması başarıldı. Daha sonra MHP’den milletvekili olan Deniz Bölübaşı gibi diplomatların başarısı idi bu.
Şimdi de aynı kafanın değişmediği görülüyor.
Leyla Güven’in açlık grevi eylemi başarıya ulaştı. Önce ailenin görüşmesi, sonra avukatların görüşmesi sağlandı. Ama bu bir defalık olmamalı. Öcalan temel tutsak haklarından sürekli olarak yararlanmalı. Bu konuda ne yazık ki, BM, AB gibi uluslararası kurumlar yeteri kadar hassasiyet göstermiyorlar.
Brüksel’deki Yüksek Mahkeme kararından sonra, uluslararası kurumların daha farklı bir yaklaşım içine girmesi gerekiyor. Bu aynı zamanda Türkiye’de demokratikleşme sürecine yapılmış en büyük katkı olacak. Çünkü Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve çatışma ortamının devam etmesi Türkiye’de on yıllardır militarizmin ve onun sivil devamı olan sağ popülizmin, iktidarı yitirmemek için kullandığı en önemli çare.
İstanbul seçimlerinin ihlali, demokrasiye yapılan son büyük saldırı. Tam bu karar sonrasında RTE, “Bir daha çözüm süreci beklemeyin, geçti” açıklaması yaptı. Hem de Öcalan’ın avukatları ile yolladığı, “Çözüm sürecine dönülmesi” çağrısından sonra.
Bu, hem Leyla Güven’in açlık grevine, hem de Öcalan’ın barış çağrısına doğrudan verilmiş bir yanıt.
Seçimler öncesi yapılmış doğrudan bir provokasyon. Hani bizim oğlan bina okur döner döner yeniden okur misali. RTE, 2015 Haziran seçimlerinden sonraki taktiğini uyguluyor. Çözümsüzlük, çatışma, korku ortamında kendini yeniden dayatma. Artık yeni taktik, plan geliştirmekten aciz. “Devlet”e mahkûm kaldı. Bu politikalardan sonra sadece “Devlet”in elini güçlendirdiğinin farkında değil. Fetö’den sonra şimdi de “Devlet”e esir olduğunun farkında değil. Zaten İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi de “Devlet”in dayatması ile olmadı mı? Saray içi bilek güreşleri devam ediyor.
Bir gün RTE, geçmişte Kürtlerle barışçıl çözüm masasına oturduğu için, “Vatana ihanetten” Yüce Divan’da yargılanırsa, hiç şaşırmayın.
Leyla Güven’in açlık grevi eylemi başarıya ulaştı. Önce ailenin görüşmesi, sonra avukatların görüşmesi sağlandı. Ama bu bir defalık olmamalı. Öcalan temel tutsak haklarından sürekli
olarak yararlanmalı