“Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara
Bakma şimdi durgunsa, bir şahan gibi duruyorsa”
Metin Demirtaş (1938-2014)
2009 yılı Nisan’ında Venezuela devlet başkanı Chavez, ABD Başkanı Barack Obama ile buluştuğunda, kendisine Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” adlı kült kitabını hediye edecekti. “Oku bunu da ondan sonra konuşalım” dercesine…
Sibel Özbudun’un “Latin Amerika’da İsyanın Tarihi” adlı kitabı şu sıralar elimde. 19. yüzyıldan günümüze Latin Amerika’daki başkaldırının, direnişin öyküsü…
1968 yazı, Alpay Biber’in kayığındayız. Deniz’in o zaman en yakın arkadaşlarından biri olan Mustafa Gürkan bağıra bağıra Metin Demirtaş’ın şiirini okuyor. “Bizim de dağlarımız vardır Che Guevara!”
Hani hoşuna giderdi Gürkan’ın, “Che’ye benziyorsun” demelerimiz.
Üniversite öğrenci birliklerinin en üst organı olan TMTF’de buluştuk hepimiz, Alpay Biber sayesinde. Masis Kürkçigil ile de Deniz Gezmiş ile de daha liseyi bitirmeden tanışmıştık TMTF sayesinde. Ben de Kabataş Lisesi öğrenci temsilcisi Mehmet’in, Alpay Biber ile bağlantısı sayesinde lise sonda TMTF’nin Bakırköy Kız Enstitüsü’nde düzenlediği bir panel de kendimi konuşmacı bulmuştum.
Türkiye üniversite gençlik hareketine, Moskova ya da Pekin’den daha cazip gelmişti o zamanlar Latin Amerika devrimci hareketi. Belki daha bağımsız görünmesi, belki de ulusalcı yana da sahip olması nedeniyle.
Latin Amerika’da Türkiye’de o zaman ABD hegemonyasından yakınmıyor muydu?
Che’nin gerilla savaşına ilişkin ilk metni, Mao’nunki ile birlikte Payel Yayınları’ndan çıktı. (Payel de birçok “ilk”e imza atmış bir yayınevidir. Hem de Can Yücel’in tercümesi ile. Ama TC devleti unutur mu? 12 Mart’ta bu kitaptan dolayı hapis yattı Can Yücel, Adana Cezaevi’nde.
ANT dergisi Che’nin anılarını önce tefrika etti, sonra kitap olarak yayınladı. ANT Yayınları da da kemalizm eleştirisinden Türkiye solunun tarihine, Filistin’den Black Panterlere, Kürt tarihinden Meksika devrimine birçok “ilk”e imza atmış yayınevidir. Hele bir de Marigella’nın “Şehir Gerillası”nı yayınlamaz mı? Bolivya Günlüğü gibi (ikisi de Fransa, Almanya, İngiltere ile aynı yıl içinde yayınlanmıştı) o da anında yasaklanacaktı. MDD’nin öncü takımı, tam parti oluşumu içinde devrimci gençlerin kafasını karıştırdığı için verip veriştirecekti, ANT’ın özellikle Marigelle’yı yayınlamasına).
68, dünya devrimci hareketi ile buluşmanın ilham almanın adeta infilak ettiği bir yıldı. İlginçtir, Moskova ile Pekin’in yıldızının parlaması, 12 Mart yenilgisinden sonraki 70’li yıllardır. Ama devrimci gençlik hareketinde parlayan hala Latin Amerika ve Vietnam yıldızı idi.
Bizim Ayşe Nur ile 80 sonrası yayıncığımızda da Latin Amerika’nın deneyimleri ve yaşadıkları ile özel bir yeri oldu. Herhalde 40’ın üstünde kitap yayınladık. Bizim açımızda Latin Amerika’da ABD’nin askeriye ile birlikte uyguladığı Condor Planı’nın, Türkçe versiyonunu hayata geçiren 12 Eylül cuntası idi. Uygulanan ekonomik istikrar politikaları da birebir kopyaydı. Ne yaşadığımızı anlamak, önümüzü görmek bakımından Latin Amerika deneyimleri önemli idi. 68’lerde nasıl devrimci mücadele biçimleri önemli ise.
Alan Yayınları’nı 1982 yılında kurduğumuzda, Fransız bir gazeteci arkadaşımız aracılığı ile, Galeano’nun, “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitabını getirttim. Kime çevirtecektim? Elbette tercüme üstadı Attila Tokatlı’ya. Fransızca edisyonda Latin Amerika ülkelerinin 80’lerin başındaki durumunu anlatan bir bölüm de vardı. Galeano’nun o harika, metaforlar, simgeler ile dolu edebiyat dilinden sonra sıkıcı bulan Tokatlı, bu bölümün tercüme angaryasını Roza Hakmen’e yıkacaktı.
O sırada Galeano, Barselona’da sürgünde idi. Kendisi ile yazıştık. Hatta telifini o sıralar Türkiye’ye gelen Kosta Gavras ile Pera Palas’ta buluşup yollayacaktım.
1985 yılında bir kart geldi ondan. Hurre diyordu, Montevideo’ya dönüyorum. Çiçeklerle bezemişti kartı. Raul Sendic ve arkadaşları cezaevinden çıkarken, 10 bini aşkın insan karşılamıştı onları.
Bizimkiler 1991 yılında çıkarken ise Mamak’ın önünde binler karşılamadı onları.
Latin Amerika’da askeri rejimler hakkında epey kitap, derleme yayınladık; sol “birlik” kurmayı başararak, o vahşet dönemini nasıl atlatmıştı? Hatta nasıl iktidar olmuştu? Salvador solu, barış sürecinden onurlu biçimden çıkmayı başardığı gibi iktidara da gelecekti. Brezilya’da İşçi Partisi, iktidara gelmeden önce Sao Paola Forumları aracılığı ile sadece Latin Amerika solunun değil, dünya solunun da ilgisini çekiyordu, yeniden dirilişi nasıl başardılar diye. Tupamaro’lar Uruguay’da devlet başkanı bile çıkardı. Bunu beceremeyen ise Türkiye solu oldu, Latin Amerika’dan ilham aldıklarını sananlar dahil.
İşte Sibel Özbudun’un, aynı zamanda ansiklopedik bir nitelik taşıyan kitabı, Temel Demirer ile birlikte Latin Amerika’da yaşamalarının da ürünü olarak çıktı. Latin Amerika’nın iki asra yakın, farklı dönemlerini kapsayan antolojik, ansiklopedik bir özellik de taşıyor. Latin Amerika Siyasal Düşünce derlemesi olarak da adlandırılabilir.
Kim yok ki içinde, kendi metinleri ile Simon Bolivar’ından Chavez’ine, Latin Amerika’nın Gramscisi diye nitelenen Peru’nun Mariategui’sinden Abimiel Guzman’ına, Salvador’un Jorge Shafik Handal’ına, Brezilya’nın Nikaragua’nın Sandinosundan Carlos Fonseca Amador’una, Flora Tristan’dan Rigoberta Menchu’ya, Küba’nın Jose Martisinden Castro’ya… Zapaya’ya, Che’ye, rahip Camilo Torres ve diğerlerine… Yerli halkların Iximche Bildirgesi’ne…Latin Amerika’da barış süreçleri (ateşkes süreçleri olarak geçiyor), yapısal dönüşüm ile ilgili Sibel Özbudun ve Cahide Sarı’nın makaleleri önemli.
Ankara’daki Ütopya Yayınları iyi, gerekli ve anlamlı kitaplar yayınlıyor, dağıtım makenizmalarının yok saymasına karşın. “Alternatif” bir üniversitenin yayınları işlevini görüyor bir yerde. Bu da onlardan biri…