Bu yılki 24 Nisan Anması için Arjantin, Brezilya ve Uruguay’da olacaktım, bu kez korona illeti engel oldu. Bilvesile davetleri nedeniyle Arjantin Ermeni Kilisesi’ne ve Ermeni toplumuna teşekkür ederim. Yeni dönemin dayatması sonucu sanal olarak yapılacak konferanslar.
Ermeni Soykırımı’nın yıldönümünde soykırım gerçekliği, meydana geldiği coğrafyaya kurbanlarını yeniden tehdit altına sokan bir geri dönüş yapmıştır. Korona insanlık açısından yeni bir tehdit 21. yüzyılda. Bölge halkları açısından 20. yy.’da büyük tehdit 1915 soykırımından itibaren insanlığa karşı işlenen suçların cezasız kalması olmuştur.
Gerçekliğin inkarı, özürden ve tazminden kaçış, bugün sadece martir olan halkları değil, bütün bölge halklarını tehdit altına sokmaktadır.
Soykırımların, insanlığa karşı işlenen suçların cezalandırılmayışı, bu suçların yeniden işlenmesi konusunda cesaret veren bir işlev görmekte, failler adeta kendilerini dokunulmaz hissetmektedir.
Bugün, TC rejimi, 1915-1922 arasında uygulanan soykırım ve acımasız etnik arındırma uygulamasını, 1. Dünya Savaşı’nın savaşan taraflar arasında meydana gelen kayıplar listesinde eritmeğe ve savaşın doğal sonucu olarak göstermeye çalışmaktadır.
1915 soykırımı, savaş koşulları altında uygulanmış, “güvenilmez” olarak kabul edilen bir nüfusun başka bir coğrafi mekana yerleştirilmesi olarak sunulmaya çalışılmaktadır.
Bugün Türkiye’deki rejim, bütünüyle, 1915 soykırımını gerçekleştiren İttihat Terakki Partisi’nin görüşlerine, İslam/Türk sentezi ideolojisinin babası olan Ziya Gökalp’in felsefesine geri dönmüştür.
İttihat Terakki Partisi’ni proto-faşist bir parti olarak tanımlayabiliriz. Nitekim 1. Dünya Savaşı’nın galibi olan Birleşik Krallık ve Fransız Cumhuriyeti, 1915 yılında yaşanan vahşeti, “insanlığa karşı işlenen bir suç” olarak tanımladıkları halde, Ziya Gökalp dahil İTP yöneticilerini yargılamak üzere Malta Adası’nda enterne ettikleri halde, daha sonra, bölgesel çıkarları için yargılamadan serbest bırakmışlardır. Bu, soykırım teriminin yaratıcısı olan Lemkin’in de belirttiği gibi yeni suçların işlenmesini cesaretlendirmiştir.
Bugün 1. Dünya Savaşı’nın mağlubu olan Almanya, 1915 felaketindeki rolünü kabul edip, bundan dolayı özür dilediği halde; 1. Dünya Savaşı’nın kazananlar kampında yer alan ve soykırımın ilk belgelerine sahip olan ABD ve İngiltere, bölgesel çıkarları nedeniyle soykırım gerçekliğini inkarda en başta yer alan ülke hükümetleridir. Kazanan kamptan sadece Fransa, çıkarları uğruna, Ankara’nın inkarcılığına boyun eğme siyasetinden vazgeçmiştir.
Holokaust kurbanlarının kurduğu İsrail Cumhuriyeti’nin, bölgesel çıkarları uğruna gerçekliği inkar etmesi çok acıdır.
Dolayısıyla Ankara’nın inkarcılığına boyun eğmekle, 1915 soykırımından dolayı, onlar da TC ile birlikte “sorumlu” konuma gelmektedirler. Ve bunun farkında bile değillerdir. Ya da umurlarında değildir.
Ama bunun bedelini bölgede yükselen İslamo-faşizm ile fazlasıyla ödemektedirler.
1915 yılında soykırımı önlemekte aciz kalan, İngiltere, Fransa, Rusya, bu soykırımdan sağ kurtulanların çocuklarını, torunlarını şimdi tehdit altına sokmuşlardır. 1917 yılında savaşa giren ABD de aynı konumdadır.
Corona virüsü olayı, insanlığa önemli bir ders verdi, ne kadar zayıf olduğunu gösterdi.
İTP rejiminin Balkan Savaşları’nın bütün halklara yıkımdan sonra, salt Ermeni Reformunu engelemek saplantısı ile 1. Dünya Savaşı’na, Almanya yanında dalmasının en ağır bedelini Ermeni, Süryani ve Rum halkları ödedi. Ama aynı Holokaust’un Roma Sinti, Özürlüler, farklı düşünenler gibi diğer kurbanlarının olası gibi 1915 soykırımının da Yahudi, Ezidi gibi diğer kurbanları da vardı. Tam yüz yıl sonra, ISIS Ezidi halkına soykırım uygulaması başlatacaktır.
Ve elbette nasıl Naziler sonuç olarak Alman halkını ağır bedel ödemekle yüz yüze bıraktı ise, İTP’nin savaş macerası ve soykırım uygulaması Türk halkını da ağır bir bedel ödeme durumunda bırakmıştır. Arap halkları da.
Anadolu coğrafyasındaki yıkım, ekonomi ve kültürün 1000 yıl geri gitmesine neden olmuştur.
Salgın hastalıklar ve açlık, sadece kıyımdan sağ kalmış tehcir edilenlerin değil, askerlerin ve sivil halkın da kitlesel ölümüne neden olmuştur.
İTP’nin halkın ürünlerini, hayvanlarını gasp edip el koyması örneğin Lübnan’da 110 bin kişinin açlık nedeniyle ölümüne yol açmıştır.
1915 yılı 24 Nisan’ında Talat Paşa Ermeni aydınlarına toplu tutuklama uygulatırken, Cemal Paşa da Beyrut’ta asmakla, Filistin’de Yahudilere tehcir başlatmakla uğraşmaktadır.
Adını taşıdığım dedem Niksar Şehremini Ragıp Efendi, savaş cephesinden kaçan Suşehri muhacirlerine yiyecek dağıtırken, onlardan salgın hastalığı kaparak ölmüştür. O sıralarda Ermeni nüfus ise tehcir yollarına düzülmek için anayolda toplanmıştır. Güçlü bir kadın olan anneannesinin büyüttüğü annem, “dışarda Ermeniler, içerde biz ağlıyorduk” derdi. Hem ölen babasına, hem Ermeni komşularına… Çeteler Kelkit suyuna indiklerinde katleder onları. Annem de yetimdir, ninesinin kurtarmaya çalıştığı 2 Ermeni kızı da… Yetimlikte eşitlenirler. Bir yanı hep hüzünlüydü annem Safiye Hanımın.
TC’de soykırımın inkarı, milli güvenlik siyasetinin en önemli parçalarından biri konumuna getirilmiştir. Bu inkarın yürütücülerinden biri olan Talat Paşa Komitesi, bugünkü otoriter, diktatoryal rejimin ayaklarından biridir.
Bir başka ayak ise en üst inkar kurumu olan Asılsız Soykırım İddiaları ile Mücadele Koordinasyon Kurulu’nun kurucu başkanı olan Devlet Bahçeli ve partisidir.
İslam/Türk sentezi ideolojinin ulus devlet kurma projesinin bir diğer kurbanı ise Kürt halkı olmuştur. Pozitivist olduğunu iddia eden İTP, soykırım için İslam dinini kullanmaktan, “cihat” ilan etmekten kaçınmamış, dini sömürmüştür. Şimdi bunun ağır bedelini, rejimin 100 yıldır eritmeyi başaramadığı Kürt halkı ödemektedir.
Bunu suça şu ya da bu nedenle, bir şekilde katılmanın “bedeli” olarak da niteleyebiliriz.
Türkiye’deki rejim, diğer otoriter/totaliter rejimler gibi son bulacak.
Ve hakikat ile yüzleşmeden, özür dilemeden ve tazmin etmeden Anadolu coğrafyasında gerçekten demokratik, hümanist bir yönetim kurulamayacak.
Bu olacak, bir gün mutlaka.
Ve Martin Luther King’in dediği gibi, Hrant Dink’in düşlediği gibi, “We will walk hand in hand”.