“Katil cinayet işlediği yere geri döner” diye bir söz vardır. Akşener de cinayetleri işlediği yere geri döndü. Bir katil kendini ne kadar gizleyebilir ki, elbet yaptıkları oradan buradan taşar. Siyasetini kan dökme üzerine kuran bir düşüncenin şimdiye kadar bu ülkeye ne faydası oldu ki şimdi olsun. Akşener’in DYP’de milletvekilliği yaptığı dönemde siyasi cinayetlere ve faili meçhul cinayetlere tepki göstermemesi, bu “mertçe” cinayetleri onaylaması, hatta içinde yer alması anlamına geldiğini hepimiz biliyoruz. 1996-1997 yıllarında İçişleri Bakanlığı yaptı, Türkiye tarihinin en kanlı dönemi olarak kayıtlara geçen bir zaman. Tansu Çiller, Mehmet Ağar, Doğan Güreş ile beraber çalıştı ve tabii ki bu liste uzayabilir. “Mertçe öldürmek” düşünen, yazan, eleştiren, her şeyin daha iyisini isteyen insanları arkadan vurmak, evlerini boşaltıp yakmak, cadde ortasında bombalamak… mıdır? En iyi şekilde yaşamak ve yaşatmanın mertçe olduğuna inananlar olarak yaptığınız cinayetler mertçe değil, kalleşçedir.
Sayın Akşener, şimdiki iktidar da bütün gücünü sizlerin yaptığı bu eylemlerden alıyor. Ayrı düşüncelerde olsaydınız, hukukun ve adaletin olduğu bir iktidar döneminde yaşıyor olsaydık, zaten şu an cezaevlerinde olacaktınız siz ve arkadaşlarınız. Geçmişte aktif siyaset yaptığınız partiler belli. DYP dönemi ülkenin en karanlık günlerinin yaşandığı dönem olarak tarihe geçmiştir. AKP’nin kuruluş döneminde siz de vardınız ama milli görüşe takıldınız. Sonra MHP’ye geçtiniz. MHP içinde olanları hatta Ülkü Ocakları faaliyetlerini en iyi bilenlerdesiniz. O MHP bugün iktidarda ve ülkeyi yönetiyor. Şimdi de kalkmışsınız MHP’nin koltuğuna göz dikmişsiniz. Şimdi de “mertçe öldürmeyi en çok ben bilirim” diyorsunuz. Bu ülkede resmi makamlarca 17 bin insan öldürüldü ve bunun içinde her etnik kökenden ve inançtan insanlar vardı. Bu ölümlerin son bulması için her zaman mücadele ettik. Sizlerin kalleşçe öldürmelerine karşı bizler mertçe mücadelemize devam edeceğiz.
Geçen haftanın en önemli açıklamalardan biri de Erdoğan’ın anadil hakkındaki açıklaması oldu. “Asimilasyona karşı en büyük silahımız çocuklarımıza ana dillerini öğretmektir” dedi. Bu sözler birçok kişinin kulağına hoş gelebilir biz Kürtlerin hariç. Bu açıklamadan ilk akla gelen seçim yatırımlarının yönünün Kürtlere çevrilmesi ve HÜDA-PAR ile Kürt oylarının kazanılmak istenmesi. Zira HÜDA-PAR da ana dilde eğitimi savunduğunu belirtiyor. Senelerdir anadilde eğitim için mücadele veren Kürtlerin başına gelmedik kalmadı. Kürtçe öğretmenleri halen görev bekliyor. Kürtçe konuşan, şarkı söyleyen insanlar linç ediliyor ve yapanlar cezasız kalıyor. Çocuklara Kürtçe isim dahi verilemiyor. Anadil konusunda herhangi bir yasal düzenleme yok…
Yani laf değil icraat lazım bize.