Toplumsal fay hatlarının her gün daha da kırılıp döküldüğü, biriken öfkelerin duygusal kopuşlara evrildiği son derece kaygan bir zemin üzerindeyiz.
İktidar eski ezberleriyle volümü giderek yükselen çatışmalı bir ortamı sürdürmeyi tercih ediyor.
Kamplaştırılıp birbirine düşman kılınarak daha koyu bir karanlığa doğru sürükleniyor toplum.
Kutuplaşma durup dururken oluşmuyor elbette. Bunun için sistematik bir ötekileştirme siyaseti uygulanıyor. Bu ülkede Türk-Sünni olanın dışındakiler ‘öteki’ konumunda, her dem potansiyel suçlu olarak görüldü, hedef haline getirildi. Irkçı ayrımcılık hiçbir zaman bu derece yaygınlaşmadı. Ötekileştirme siyaseti sonucunda gelinen mecrada iktidar vatandaşına; ya benim gibi düşünüp benden yana olursun ya düşmanımsın noktasına gelindi.
Bu duruma siyasetin kullandığı dil ve yedeğine aldığı medyanın ötekileştirme, kutuplaştırma ve giderek düşmanlaştırma söylemiyle gelindi.
***
Sistem tek tip bireyler yetiştirir. Herkesin aynı sıradanlıkta olmasını hedefler. Her sunulanı sorgulamadan kabullenen, her türlü yalan-yanlış bilgiyle manipüle edilmiş insanlar tercih edilir. Farklı düşünen insan makbul değildir sistem için.
İster siyasette ister hayatın herhangi bir alanında, yani günlük yaşam diyalektiğinde kendimize nasıl bir duruş seçmişsek hareketimiz, davranışlarımız ve tavrımız da ona göre şekillenir.
Okuduğumuz gazeteye, dergiye, seyrettiğimiz televizyona, dinlediğimiz radyoya, tıkladığımız internet sayfalarına eleştirel gözle bakabilmeliyiz. Eğer buralardaki bilgileri mutlak doğru kabul edersek fikir altyapımızı sağlam ve sağlıklı inşa etmemiş oluruz.
Başkalarının düşünce ve davranışları hakkında hüküm verirken, elimizdeki veriler çoğu zaman yeterli olmuyor. Davranışların nedenini bilmeden çok yanlış yargılara varabiliyoruz.
Düşünmek, akletmek insana verilmiş bir nimettir ve bu; yüreğinin kavrukluğunu hırçınlığa dönüştürmüş, taşlık ve çorak yürekler için yegane eczadır.
Farklı düşünebilmek, önyargılardan ve şablonlardan kurtulabilmeyle eşanlamlıdır. Böyle bir duruş da çıkar veya korkulara bağlı olarak olan-biteni çarpıtmamak vazgeçilmez koşuldur. Bu ancak zihin haritasının koordinatlarını değiştirmekle mümkündür.
Gerçeği görebilmemiz için olay ve olgulara eleştirel bakabilmeliyiz. Ancak bu sayede önyargılarımızdan ve ezberlerimizden sıyrılabiliriz.
***
Korku ve paranoyalar, önyargı ve ezberlerlerle donatılmış belli bir toplum kesimi, kendinden farklı düşünenlere öfke kusuyor.
Toplumların farklı etnik, mezhep, farklı düşünce ve farklı yaşam tarzlarına sahip kümelerden oluşması kadar doğal bir şey olamaz. Bir ülkede bunların birlikte yaşama isteklerinin yok olması, olayın kutuplaşma noktasına gelmesi tehlike çanlarının çalmaya başlaması anlamına gelir.
Biz yaşanan bu sürecin sorumlularına biat ettikçe; ne bu yapı değişecek, ne de adaletli demokratik bir yapı oluşacak.
İnsan yeri geldiğinde itirazın da adresidir. İnsanlık bin yıllar boyunca elde ettiği değerler bakımından katettiği bütün mesafeyi yeri geldiğinde ‘hayır’ diyebilen, direnebilen, değiştiren insanlara borçludur.
Ortak bir gelecekten söz edilecekse, eşit, özgür ve güven içinde yaşamak isteyen herkesin; şiddeti yaratan nedenler üzerinde düşünmesi gerekiyor.
İnsan hayatını temel almayan, yaşamı siyasetin merkezine koymayan hiçbir sistem olayların üstesinden gelemez.
Araştırmalar da gösteriyor ki bu alanda da bir algı operasyonuyla karşı karşıya toplum. Yani tüm topluma giydirilmeye çalışılan tek tip elbise kimi yapılara dar geliyor. Zaten de tek tip vatandaş oluşturma anlayışı hiçbir şekilde selamete varan bir anlayış olmamıştır. Oysa farklılıkların zenginlik olarak kabul edildiği toplumlar her açıdan sağlıklı yapılar oluşturmuştur.