Dünyada suyun yüzde 97.5’i okyanuslardaki tuzlu sudan oluşuyor. Kalan yüzde 2.5 tatlı suyun yüzde 2’si kutuplardayken, yakıtlar için buzulların erimesini bekleyenler bilimsel araştırma iddiasıyla kutupları çitliyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Dünyadaki suyun yaklaşık yüzde 2’si buzullarda tutuluyor. İlk bakışta oran az gibi görülse de kutupların erimesi halinde tatlı su kaynağı tuzlu okyanuslara karışacak. Yeni yapılan araştırmalarda, Arktik Okyanusu’nda buzsuz yazların kaçınılmaz olacağı ve bu durumun muhtemelen daha aşırı sıcak dalgalar ile sellere yol açacağı gösterildi. Diğer yandan buzullarda hızlı bir erime Antarktika’da yaşanmakta. Susuzluk ve kuraklığa doğru hızla yol alınırken, küresel ısınmaya çözüm üretildiği iddia edilen iklim zirveleri yapılırken, aynı zirvelerin katılımcısı olan ülkeler kutupların erimesini dört gözle bekliyor. Bu erimeyi bekleyen ülkelerden birisi de Türkiye olurken, ‘bilimsel’ araştırma kisvesiyle birçok ülke gibi alan çitlemesi yapmakta.
Antarktika’da bilim süslü beklenti
Geçtiğimiz gün Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Zeynep Özsoy ve CILT Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Berna Akyıldız’ın moderatörlüğünü yaptığı bir söyleşide bölgenin metal madenciliği açısından zengin bir bölge olduğu vurgulandı. Söyleşiye, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM) Başkanı ve Kutup Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Burcu Özsoy ile TÜBİTAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü’nden Kpt. Yük. Müh. Özgün Oktar katıldı. Prof. Dr. Burcu Özsoy, yüzölçümü olarak 17 tane Türkiye büyüklüğünde olan bölgenin hiçbir ülkeye ait olmadığını ancak 7 ülkenin hak iddia ettiğini belirtti.
Prof. Özsoy heyecanlı
Prof. Dr. Burcu Özsoy, “Başta demir olmak üzere pek çok maden ve metal rezervlerinin yanı sıra, hidrokarbon ve petrol yataklarına sahip olduğu biliniyor ancak şu an için çıkarılması yasak” dedi. Buradaki araştırmaların içinde olmanın geleceğe yatırım olarak değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Dünyadaki iklim sisteminin bel kemiğinin kutuplar olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Burcu Özsoy, Antarktika ve Svalbard Takım Adaları’ndaki buzulların her geçen yıl gözle görülür şekilde eridiğini, eriyen deniz buzlarının yeni rotalar açtığını söylerken, bu yıkımın kendisini heyecanlandırdığını ortaya koydu.
Türkiye’nin varlık nedeni?
İklim değişikliğinin bedelinin ağır olmasına rağmen, tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan gibi bir duruma da neden olduğunu söyleyen Prof. Dr. Burcu Özsoy, eriyen deniz buzları nedeniyle oluşan yeni rotaların seyrini kolaylaştıran yeni ticaret yollarını açtığına değindi. Kuzeyde ticaret için 8 bin km avantajlı rotalar çıkacağını kaydeden TÜBİTAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü’nden Kpt. Yük. Müh. Özgün Oktar, “Arktik bölgede petrol ve gaz çıktığını ancak maliyet nedeniyle çalışmaların bazı bölgelerde durdurulduğuna işaret ederek, “Antarktika bu hususta korunmakta, ancak eğer bir gün maden arama çıkarma faaliyetleri başlar ise Türkiye’nin bölgedeki varlığı çok önemli olacak” dedi.
Antarktika tehdit altında
Enerji ve mineral maden rezervleri tükenirken Antarktika Anlaşması ve ona eşlik eden Protokol ve CCAMLR, son sınırda kalkınmayı sağlayacak şekilde değiştirme girişimlerinde bulunulmakta. Antarktika’nın kömür ve petrol ve diğer minerallerin yanı sıra altın ve gümüş gibi değerli mineraller açısından da zengin olduğu düşünülüyor. Antarktika’daki flora ve faunadan genetik ve biyokimyasal kaynaklar arayan biyoaraştırmacıların da bölgeye yönelik artan bir ilgisi var. Antarktika Antlaşması’nın ‘kalkınma’ gibi süslü sözlerle değiştirilme girişimleri ise sürüyor.
Yasakları kaldırma girişimleri
Antarktika Antlaşması 12 ülke (ABD, Sovyetler Birliği, Japonya, Arjantin, Avustralya, Belçika, Fransa, İngiltere, Şili, Yeni Zelanda, Norveç, Güney Afrika) tarafından 1 Aralık 1959’da imzalandı ve 1961’de yürürlüğe girdi. Günümüze kadar 53 ülkenin taraf olduğu Antarktika Antlaşması, 1991 yılında Antarktika Çevre Koruma Protokolü ( 1991) imzalandı ve Türkiye 1995 yılında protokole taraf oldu. Bulgaristan’da 2015’te düzenlenen 38. Antarktika Antlaşması Danışma Toplantısı’nda kıtadaki doğal kaynakların bilimsel amaç dışında çıkarılması süresiz olarak yasaklanmasına karşın ülkeler bu yasakları delmek amacıyla hareket ederken, diğer yandan buzulların erimesi için yapamayacakları bir şey yok.
Kritik tarih 2048
Yapılan protokolün 2048’de yenilenecek olması bölgede gelecekte olası madencilikle ilgili tartışmalar ve hazırlıklar ise şimdiden başladı. Antarktika’da maden çıkarılması, kıtanın iklimi, buzları ve sanayileşmiş bölgelere olan uzaklığı nedeniyle son derece pahalı ve tehlikeli olarak görülüyor. Ancak, sondaj ve madencilik teknolojisinin gelişmesiyle birlikte kıtada madencilik faaliyeti yapılması riski artıyor. Ayrıca Kuzey Kutbu’ndaki kapsamlı madencilik faaliyetleri, zorlu kutup ortamlarında madencilik faaliyetlerinin teknik ve ekonomik olarak yapılabilirliğini göstermekte.
Yağma şimdilik durdu
Antarktika’daki maden işletmesi konusu ilk kez 1972’de Wellington’da (Yeni Zelanda) yapılan Antarktika Anlaşması Danışma Toplantısında ele alındı (SCAR, 1972). Katılımcılar, Antarktika’da potansiyel maden geliştirmenin fizibilitesi konusunda anlaştılar ve bu nedenle gelecekteki maden çıkarımını düzenlemek için yasalara ihtiyaç duyuldu. Antarktika’daki ilk madencilik düzenlemeleri, yine 1988 yılında Wellington’da düzenlenen 4. Özel Antarktika Antlaşması Danışma Toplantıları’nın (ATCM) 12. oturumunda kabul edilen Antarktika Maden Kaynak Faaliyetlerinin Düzenlenmesine İlişkin Sözleşme (CRAMRA) ile geliştirildi (SCAR, 1988). Sözleşme 25 Kasım 1988’de imzaya açıldı; ancak Avustralya ve Fransa hükümetleri belgeyi onaylamayı resmen reddederek, bu belgenin yürürlüğe girmesini engelledi.
Kuzey kutbunda yağma büyüyor
Kutup bölgeleri, iklimsel değişimden faydalanmak için birçok ülke kendisini kutuplarda konumlandırırlarken, bölgeler yeni bir soğuk savaş cephesi haline dönüşüyor. ABD Jeolojik Kurumu’na göre, 160 milyar varil petrol ve dünyanın henüz keşfetmediği doğal gazın yüzde 30’u Kuzey Kutup Bölgesi’nde bulunuyor. Bölgede kara ve deniz sahası olan ülkeler; Norveç, Rusya, İsveç, Finlandiya, İzlanda, ABD, Kanada ve Grönland’ın bağlı olduğu Danimarka bulunuyor.
Şirketler üretimleri büyütüyor
Gazprom, ConocoPhillips ve TotalEnergies bölgede petrol sondaj çalışmalarını büyüterek devam ettirirken petrol ve gaz üretiminin önümüzdeki 5 yılda yüzde 20 artacağı belirtiliyor. Bankaların 2016-2020 arasında bölgedeki çalışmalara 314 milyar dolardan fazla finansman sağlamış olması erimeyi dört gözle beklediklerini ortaya koyuyor.
Arktik’te güç mücadelesi
Bölgedeki petrol ve doğalgaz çalışmalarını içeren raporun yazarlarından Alix Mazounie, Kuzey Kutbu’nun iklim değişikliği için bir bomba olduğunu belirterek, “Petrol ve gaz sektörü bu bombayı patlatmak konusunda ısrarcı. Fakat bu şirketler tek suçlular değil, finansman sağlayan kuruluşlar da bu suça ortak” sözleri kapitalizmin gerçek yüzünü sergilemeye yetiyor. Arktik’te güç mücadelesi ABD, Rusya ve Çin arasında yaşanıyor.
Rusya’nın özel ilgi alanı
‘2035 yılına kadar Rusya’nın Arktik Bölgesinin Kalkınması ve Ulusal Güvenliğin Teminat Altına Alınması Stratejisi’ belgesine göre Rusya Federasyonu’nun Kuzey Kutbu’ndaki kıta sahanlığı 85,1 trilyon metreküpten fazla doğal gaz ve 17,3 milyar ton petrol içerdiği iddia ediliyor. Rusya 2035 yılına kadar Arktik’teki liman, lojistik tesis, gemi gibi altyapılarını artırmayı da hedeflerken, yok oluşa imza atan devletlerin yaşamı yok edecek olan süreçlerden vazgeçmesi beklenmiyor.