Oyunun kurallarını gayet iyi bilerek ödül istiflemek için bu sahte oyuna katılan, alan memnun veren memnun şiarını benimsemiş ‘müşteriler’ var. İşte bizim karşımızdaki de, filmlerinin promosyon bütçesinden birkaç bin doları bu iş için gözden çıkarmış bir sanayici-yapımcı yönetmen
Necati Sönmez
Doğrusu gösterime giren ticari filmlerin izini sürmeye ne merakım ne de zamanım var, uzun zamandır. Ama böyle sıradışı bir vakayla karşılaşınca, insanın gazetecilik damarı kabarıyor. Konumuz, bu ay birkaç hafta arayla vizyona giren aynı yönetmene ait iki film ve aldıkları iddia edilen ödüller. Biri “Bozkır – Kuşlara Bak Kuşlara” adıyla (yazının geri kalanında kısaca “Bozkır” diye anılacak) geçen cuma gösterime girdi; “Hür Köle” adlı diğerinin vizyon tarihi ise 27 Eylül olarak açıklandı. İkisi de Mehmet Tanrısever imzasını taşıyor; hani 1990’lı yılların başında “Minyeli Abdullah”la mütedeyyin kesimi sinema salonlarıyla tanıştırarak gişelerin tozunu attıran, İslamcı medyanın ‘Hacı Fellini’ lakabını yakıştırdığı, fakat Fethullah Gülen’e adadığı “Hür Adam”dan (2010) beri sesi soluğu çıkmayan sanayici yönetmen.
Adı duyulmadan ödüller yağmış
Bir yönetmenin on yıl sonra ortaya çıkıp aynı anda iki film birden çıkarması yeterince enteresan bir vaka, ama ötesi var: Daha biz adlarını duyana kadar, bu filmlere (hem de ikisine) dünyadan ödül yağıp durmuş. “Bozkır”, iddiaya göre tam 73 uluslarası ödül kazanmış! “Hür Köle”nin ise (dünya kamuoyu filmi “Free Slave” adıyla biliyor) 84 ödül aldığı bilgisi dolaşımda. Gerçi ödül sayıları haberden habere değişiyor ama hepsi de düşman çatlatacak cinsten: “Bozkır”ınki kimi haberlere göre 58, kimine göre 49.
Yapımcı firma Feza Film hesabından Ağustos başında Youtube’a yüklenmiş olan videoda 58 deniyor; vizyona girerken 73 rakamını telaffuz ettklerine göre, demek ki aradan geçen bir aylık süre içinde onlarca festivale daha katılıp 15 ödül daha “kazanmış”. (Yazıyı yazarken yönetmenin Facebook sayfasına bir göz atayım dedim, oradaki son paylaşımda rakam 74’e çıkmış. Yazı yayınlandığında daha da artabilir.)
İnsanın “74 kere maşallah!..” diyesi geliyor tabii. “Zenginin ödülü fakiri yorar” da diyebilirsiniz. Bu nadide başarıyı biz kıskanaduralım, söyleşilerinde sürekli ödül sayılarından bahseden mütedeyyin yönetmenimizi tutana aşk olsun. 100 ödüle ulaşınca -ki ulaşacağından emin gibi konuşuyor- dünya sinema literatürüne girecekmiş, ayrıca Guinness Rekorlar şeysine başvuracakmış, vs. (İnsanın lakabı ‘Hacı Fellini’ olunca, tevazuya da ihtiyaç duymuyor tabi. 10 yıl önce “Hür Adam” adlı müsameresi için “Türkiye’nin en iyi filmini yaptım” demişti kendisi.) Yeri gelmişken, Oscar aday adaylığı için seçici kurulun önüne konan 11 film arasında bu iki filmin de yer aldığını hatırlatalım. Bu ödül yığınını Oscar’la taçlandırmak da vardı, ama işte kısmet… Saray’ın gönlünde yatan başka bir filme çıktı piyango.
Öte yandan şu soru akla takılmıyor değil: Uluslararası alanda bunca başarı elde etmiş bir film kendi ülkesinde neden ödülden mahrum kalır; tek bir ulusal festivale dahi katılıp ödül koleksiyonuna yerli heycelcikler de dahil etmeye çalışmaz? Bir muamma gibi, ama sorunun cevabı, “Bozkır”dan çıkan bir eleştirmenin duygularını şu şekilde ifade etmesinde gizli olabilir: “Bu kadar ödül kazanmış olmasına kanıp gittim, gitmez olaydım. İlkokul müsameresi gibiydi.”
Türeyen düzmece festivaller
Elbette film dünyasına ve festivallere azıcık aşina iseniz, bu ödül rakamlarını ciddiye almanıza imkân yok. Peki böyle bir kolay bir balonu nasıl arsızca şişirebiliyorlar ve neden kimse (kaldıysa, hamarat bir gazeteci) bu balonu patlatamıyor, bu da ayrı bir muamma. İş başa düştü; gelin bu sahte ödül avcılığının izini beraber sürelim. Bütün renklerin kirlendiği bir dünyada elbette kültür sanat dünyası da bu yozlaşmadan muaf kalacak değildi. Sinema dünyasında film festivallerinin ve ödül kazanmanın, altın renki heykelciklerle poz vermenin cazibesi, dünyada bu alanda yüzlerce düzmece festivalin türemesine ve bunların kendi içinde bir sahte ödül piyasası oluşturmasına yol açtı.
Tanrısever’in yukarıda adı geçen iki filminin İmdb sayfalarında listelenen ödüllere bakınca (buraya göre de, birinin 49 diğerinin 46 ödülü var), kimsenin duymadığı bilmediği acayip festival isimlerine rastlıyoruz. Kimisi kendi başına marka değeri taşıyan şehirleri (Los Angeles, California, Berlin gibi) içerecek şekilde fiyakalı isimler kullanıyor, makyajdan fragmana her dalda ödül dağıtıyorlar, belli bir düzenleyeni jürisi falan yoktur. Sinemacılar arasında “scam” (dolandırıcı/sahtekar) olarak anılan bu sözde festivallerin seyircisi de yoktur, çünkü halka gösterim yapmazlar, “izin veriyorsanız online gösteririz” gibi kurnazca bir koşul koyarlar, aklı başında hiç kimsenin yeni filminin internette açık gösterilmesine izin vermeyeceğini bilerek
Daha da enteresanı, bu festivallerin çoğu kendilerini aylık (montly) festival olarak nitelendirir. Yani yılın 12 ayı her ay yeniden “düzenlenir”; her ay onlarca, hatta yüzlerce kategoride ödül dağıtırlar. Bu ay ödül alamadıysanız gelecek ay ve sonraki aylar başvuru yapabiliyorsunuz, ödül alana kadar yolunuz var! Esas varlık nedenleri, başvuran her film başına aldıkları 20 ile 100 USD arasında değişen başvuru ücretidir. Ve elbette bol kepçeyle dağıttıkları ‘ödül’leri de size bedava vermiyorlar, buna birazdan örnekle değineceğiz.
Kuralları bilen ‘müşteriler’
Genellikle FilmFreeway gibi, festivallere tek merkezden başvuru yapabileceğiniz aracı siteleri kullanırlar. Sinemacıların bu tür ‘festival’lerle karşılaşması iki türlü olabiliyor. İşin içyüzünü bilmeden, filmini normal festivallere yollarken o siteler üzerinden bunlara da göndermiş bulunan ve sonradan bir tuhaflık sezip festivalle kontak kurmaya çalıştığında sahtekarlığa uyananlar. Ki ‘scam’ festivaller hakkındaki bilgilerimizin çoğunu, bu tür tuzağa düşmüş sinemacıların paylaştığı deneyimlere borçluyuz.
Bir de, oyunun kurallarını gayet iyi bilerek ödül istiflemek için bu sahte oyuna katılan, alan memnun veren memnun şiarını benimsemiş ‘müşteriler’ var. İşte bizim karşımızdaki de, filmlerinin promosyon bütçesinden birkaç bin doları bu iş için gözden çıkarmış bir sanayici-yapımcı-yönetmen. Tanrısever, bir röportajında, Hindistan’da bir festivalden kazandığı 12 ödül heykelciğinin gümrüğe takıldığından bahsediyor, göğsünü gererek. Bir filme bu kadar ödül dağıtan festval neymiş diye üşenmeyip araştırdım. Organizasyonun adı, Kalküta Uluslararası Kült Film Festivali. Öncelikle bu aylık festivalin Ağustos edisyonuna Tanrısever bir filmle değil, iki filmiyle katılmış (evet, aynı festivale!) ve ödülleri iki filmle süpürmüş(!). Festival sitesine bakınca tam 50 kategoride ödül dağıtıldığını görüyoruz. Bunlar arasında neler yok ki: En İyi Postmodern Film, En İyi Seyahat Filmi, En İyi Dini Film, En İyi Trailer, En İyi Poster, En İyi Sinopsis, En İyi Reklam Filmi ve evet sıkı durun, En İyi Düğün Videosu bile var! Ha, bir de 2019’daki festival, 2010’dan sonra yapılmış tüm filmlere açık. Zaten başvuru sayfasını açınca, başvuru ücretlerinin listelendiği menü gibi fiyat listesi çıkıyor karşınıza.
Gönlü zengin bir organizasyon
“Bozkır” ve “Hür Köle”nin yine birlikte katılıp toplam 7 ödül ‘kazandığı’ bir başka festivale yakından bakalım. Merkezi Şili’de gözüken South Film and Arts Academy Festival; adından hem Sanat, hem Akademi hem de Festival geçen, tiyatrodan müziğe sanatın tüm dallarına açık gönlü zengin bir organizasyon. Yine aylık olarak düzenlenen festivalin Eylül edisyonunun takvimi şöyle: Başvurular 15 Ağustos’tan 14 Eylül’e kadar açık; resmi seçki 15 Eylül’de yani ertesi gün açıklanıyor, etkinlik (ne demekse!) 16’sında gerçekleşiyor, ödülller ise 18’inde açıklanıyor. Filmleri bir gecede kimler seçiyor, iki günde kimler izleyip ödüllendiriyor, festival ekibi, jüri falan kimlerden oluşuyor, bu tür şeyleri sormayın, sitede de boşuna aramayın! Sitenin her sayfasında karşınıza PayPal ve kredi kartıyla ödeme butonu çıktığını söylemeye bilmem gerek var mı?
Diyelim ödül kazandınız, ödül heykelciğine kavuşabilmenizin tarifesi şöyle: 160 USD + kargo masrafı. Bazıları, yine bir kazanç kapısı olarak ödül gecesi düzenliyor ve ‘ödül’ alanlar dahil herkese birkaç yüz dolardan yemek davetiyesi satıyor. Böyle bir ‘festival’in her ay yüzlerce hatta binlerce başvuru aldığını, ayda en az 50 ödül heykelciği dağıttığını, tören düzenliyorsa yüzlerce davetiye sattığını düşünün ve organizasyonu yapanların vurduğu voliyi varın siz hesaplayın.
Fethullah Gülen’in icazeti
Tanrısever, Fethullah Gülen’den icazet alarak sinemaya atılmış, “Hür Adam” filmini Hocaefendi’sine adamış, aynı filmi Philedelphia’ya kadar götürüp kendisine izletmiş, oğlunun kirveliğini yaptıracak, onu evinde ağırlayacak kadar Gülen’e yakın durmuş (buna karşın bugüne kadar FETÖ’yle bağlatılı olarak karakola dahi çağrılmamış, ama orayı karıştımayalım) dini bütün bir zatı muhterem. Bu şekilde uyanık kafirlere para yedirip piyasadan topladığı ödülleri gözümüze sokması karşısında ben diyecek laf bulamıyorum. Ama bir Müslüman kardeşi de şunu dese bari: Atma Mehmet, din kardeşiyiz!