Ali Sinemilli
Nato’nun planı tıkır tıkır işliyor. Rusya’yı dizginlemek, kendi sınırlarına hapsetmek istiyorlar, bunun yol ve yöntemlerini arıyorlardı. Gerekçe lazımdı. Kamuoyunu tatmin edecek makul nedenler gerekiyordu. Rusya’ya karşı topyekün kuşatma- müdahale hata kabul etmezdi. Meşruiyet konusu önemli ve mutlaka sağlanmalıydı. Bu maksatla Rusya’nın adım atması, daha doğrusu yanlış yapması istendi, bu yönlü girişimler oldu. Aksi durumda Rusya’yı bütünen karşıya almak, tecrit etmek zordu. Rusya hegemonik hevesler ile oraya buraya saldırıyor-karıştırıyor denilse bu işlerin en alasını kendileri yapıyordu. Rusya’yı eleştirdikleri ne kadar konu varsa bunların hepsinde kendileri başı çekiyordu. Bundan dolayı izlenecek yol ve yöntem önemliydi. Eğer hata yapılırsa müdahalenin kendilerine dönme riski de vardı.
Rusya her geçen gün -özellikle silah sanayinde- etkili bir güç olmaya, NATO dışında kalan güçler ile bir denge unsuru olmaya başlıyordu. Çin ile ilişkiler bunun en görünen kısmıydı fakat mesele daha da çetrefilliydi. Eğer önü alınmazsa bu gidişatın oldukça tehditkâr olduğu açıktı. Tam da bu nedenle Rusya’ya müdahalenin zeminini olgunlaştırma ihtiyacı vardı ve bu kapsamda adımlar atıldı. Doğu Avrupa’da yıllardır Nato’nun bu yönlü çabaları söz konusuydu. Ne yapıp edip Rusya’yı bir sıcak çatışmaya çekmek, özellikle de kendi sınırlarında bir savaşa çekmek temel politikaydı. Bu yapılırsa, Rusya’nın doğal olarak savunmaya çekileceğini, dünya üzerindeki hegemon siyasetinden geri adım atacağını düşünerek adeta Ukrayna’yı bir yem olarak Rusya’nın önüne attılar.
Mevcut durum tam da Nato’nun istediği biçimde ilerliyor. Rusya ile savaşmıyoruz diyorlar ama Putin’in dediği gibi ‘savaş ilanına benzer’ bir pozisyon almış durumdalar. Güya savaşı Ukrayna veriyor ama arka planda yürütücü gücün Nato olduğunu artık saklamıyorlar, bunu gizleme gereği duymuyorlar.
Belli ki, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı Nato’nun yıllardır beklediği gerekçenin oluşmasını sağladı ve buna karşı Atlantik ittifakının hamlesi geldi. Amiyane deyimle aranan bahane bulundu. Dünyayı karıştıran, orada burada sorun çıkaran ‘Diktatör’ Putin’e karşı müdahale zaruri oldu. Yaratılmak istenen havanın bu yönlü olduğuna kuşku yok. Görüldüğü üzere, haftalardır tekrardan batının ‘demokrasi havariliği’ konuşuluyor. ‘Dünyanın huzurunu sağlayanlar ile bunu bozmak isteyenlerin’ kavga ettiği imajı yaratılmak isteniyor.
Açık ki, savaş kısa vadede sonuçlanmayacak. Rusya’yı hegemon emellerinden vazgeçirene kadar da bu kuşatma siyaseti sürdürülecek. Gelen haberler de bunu teyit eder nitelikte. Nato ülkeleri ‘gönüllüler’ üzerinden Ukrayna’ya her gün asker ve silah gönderirken, Rusya bundan geri durmuyor ve Ortadoğu’dan ‘gönüllülerin’ savaşa dahil olacağını söylüyor. Belli ki, Nato eline altın fırsatın geçtiği düşüncesinde ve bunu sonuna kadar kullanacak. Gidişat bu yönde.
Kuşkusuz bu savaş Nato’nun toparlanmasını sağlayacak fakat daha da önemlisi ABD ve İngiltere’yi etkili kılacak. Son yıllarda bu iki gücün kudreti oldukça tartışmalık bir durum almıştı. Özellikle İngiltere’nin dış politikada silikleştiği değerlendiriliyordu. Anlaşılan o ki, İngiliz dış politikası atağa geçerek yeni dengeler kurmak istiyor. AB’den ayrılma ile başlayan bu süreç bugünlerde daha fazla ete kemiğe bürünüyor. İngiltere-ABD ile birlikte dünyayı yeniden yönetmenin -hatırlanırsa T. May, Trump seçildiğinde ona bu teklifi yapmıştı- hevesi içinde. Elbette bu siyaset en fazla Almanya ve Fransa gibi AB üzerinden bağımsız hareket etmek isteyen güçleri etkiliyor ve bunları yedeğe düşürüyor. Hali hazırda, AB bu ikilinin yedeği olmuş durumdadır. Siyaseten vaziyet bu yönlüdür, gidişat böyle olursa ekonomik olarak da AB’nin daha fazla bu güçlere muhtaç olacağı söylenmektedir.
Mevcut durumda güçlerin karşılıklı hamlelerini sürdürecekleri anlaşılıyor. Nato ‘diktatör’ Putin’e karşı her ülkeyi olabildiğince yanına çekmek isterken, Rusya ‘sıra size gelecek’ deyip yanında duran-böyle görüntü veren güçlerle müdahaleye karşı duracak.
Dikkat edilirse, artık Ukrayna’ya saldıran bir Rusya’dan değil, yaptırımlarla ağır bir müdahaleye uğrayan Rusya’dan söz ediyoruz. Hiç kuşku yok ki, Ukrayna’da olup bitenler savaşın sadece bir kısmıdır. Şimdilerde asıl savaş Nato ile Rusya arasında sürmekte ve bu savaşın merkezinde Kiev değil Moskova vardır. Moskova ya bu hamlesiyle kısmi sonuçlar elde ederek zevahiri kurtaracak ya da bunu başaramadığı durumda büyük bir yıkımla yüz yüze kalacaktır. Nato’nun tüm çabası ikincisinin gerçekleşmesi yönündedir.
Şüphesiz, hegemon güçlerin konumlanışına ilişkin böylesi bir değerlendirme yapılabilir. Fakat olup bitenin halklara yansıması çok daha farklıdır ve bunu da ayrıca değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü fırsatların hiç olmadığı kadar arttığı bir süreçten geçmekteyiz.