Hafta başında Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanları görevden alındı, yerine il valileri atandı. İrade gaspıdır.
Diyarbakır, Mardin ve Van kentleri özgündür. Onlar Kürtlerin ağırlıkta olduğu, binlerce yıldır yurt edindikleri mekânlardır. Duygu ve düşüncelerinin tarihten gelip yoğunlaştığı ve yabancılaşmaya karşı daima dinamiktirler. Adeta Kürdün ruhsal dünyasının simgeleridir. Dolayısıyla kayyum adı altında gasp Kürdün ruhuna, iradesine yapılan müdahale olarak anlaşılmakta, öyle görülür ve değerlendirilir. Kayyum müdahalesi ile yapılan budur. İnfialin esası da budur. Ruhuma, irademe müdahale edilemez, edemezsin demek istiyor Kürt.
Önceki yıllarda da gerek kayyum atamaları gerekse de daha değişik biçimlerde özü aynı olan ağır müdahaleler yapılmıştı. Ancak Türkiye kamuoyunda gösterilen dayanışma ve tepkiler dar kesimlerle sınırlı kalmıştı. Şimdi kimi çevrelerden gelen tepkiler ürkek de olsa daha yaygındır. Bunun göstergesi şudur: Gelen tehlikenin büyüklüğü ve kapsamı geniş çevrelerce hissedilmeye başlanmıştır. Yani önceki dönemde olduğu gibi, “Kürtlere yapılıyor; bize yapılmaz, yapılmayacaktır. Hatta Kürtler hak ediyor, çünkü bölücülük yapıyorlar, vatanımızı bölüyorlar” diyerek yapılan zulümler meşrulaştırılıyordu. Bugün Diyarbakır, Mardin ve Van’da başkanlar alındı, yerlerine kayyumlar atandı; yarın sıra İstanbul, Ankara ve İzmir’e gelecek demeye başlandı. Batıdaki şehirlere de kayyumlar atanabilir mi? Atanabilir. Kuşkusuz bu gelişme Türkiye’de demokrasi mücadelesinin toplumsal zemininin büyümesini ve yaygınlaşmasının göstergesidir. Bu bağlam içinde Kürtleri yalnızlaştırma ve özgürlük istemlerinin boğulmasının stratejik yönelimini daha fazla güçleştirmektedir; onun aşılmasının koşullarını olgunlaştırmakta, birlikte yaşamın ve demokratik bir geleceğin taşlarını döşemektir.
Öte yandan dünya genelinde gösterilen dayanışma açıklamaları ve demokratik eylemlerdeki yaygınlıkta, Kürtleri yalnızlaştırma çemberinin kırılmasına vesile olmaktadır.
Kayyum gaspı: Hemen her kesim kendi meşrebine göre değerlendiriyor, sonuç çıkarmaya ve tutum koymaya götürüyor. Faşizmi tahkim etme hamlesi içinde olan erk güçlerinin açıklamaları absürt olsa da, diğer kesimlerin değerlendirmelerinde kimi doğrular vardır. Fakat onların çoğu talih konular üzerinde düşünüyor ve sonuçlar çıkarıyor. O da eksik oluyor, yetersiz oluyor. Dolayısıyla doğru ve yetkin tutum almayı zaafa uğratıyor. Faşizmin kolay davranmasına zemin sunuluyor. CHP’nin tavrı en tipik örnek oluyor. Kurucusu olduğu ulus-devlet zihniyetiyle düşündüğü için payanda olmaktan kurtulamıyor.
Elbette AKP yerel seçim yenilgisini hazmedemedi. Kaybettiği büyük şehirlerin akçelerinden mahrum kalmayı kabullenmesi güçtür. Kendisini mutlak kazanmaya odaklamış bir yapı. Yerel yenilgi genel yenilgiye gidebilir. Bunu gördü. Panikledi. Dengesini kaybetmeye başladı. Yenilginin belirleyicisi de HDP ve seçmenleri olunca “vatan, millet ve sakarya” haykırışlarıyla kendini tahkim edeceğini düşünmeye itti. Hedefe de Kürtler koyması anlaşılır. Böyle kabul göreceğini zannediyor. Ancak bu durum esası oluşturmamaktadır. Onlar etkileme anlamında doğrudur. Fakat eksiktir.
Ortadoğu perspektifinden bakılacak olursa, durum daha iyi anlaşılacaktır. İki hususu belirtmek anlaşılması için yeterli olabilir: Birincisi “güvenli bölge” meselesidir. İkincisi İdlib’deki gelişmelerdir. “Güvenli bölgeden” beklenti tersinin yaşandığı kısa sürede açığa çıktı. Çokça dillendirilen 30-40 kilometre derinlik gerçekleşmediği gibi, inisiyatif de kendisinde olmadı. Bu gelişme ile ABD’ye yaklaşmak zorunda kalındı. Ve Rusya bu durumdan hoşnut olmadı, İdlib hareketlendi. Gözlem noktaları Suriye ordusunun çemberine girmeye başladı. Ne ayıya (Rusya’nın simgesi) ne de file (Trump partisinin amblemi) yarandı. Ayıyla Fil arasında dans etmek, çok zordur!
Bir zamanlar Erdoğan’ın resimleri Arap sokaklarında dolaştırılıyordu. “Sessizlerin sesi”ydi. Yeni Osmanlılık hayalleri depreşmişti. Ancak gelinen aşamada daraldı, büzüldü ve gelip Kürt çengeline takıldı.
İran sınırından Kuzey Suriye boyunca denetim kurulacağı var sayıldı. Olmayınca tam içe büzülme sürecine girildi. İçe büzülmedeki kırılmayı durdurmak için kayyumlar devreye konuldu.
Kırılmanın yığınla emaresi bulunmakta, sıralanırsa uzun bir liste oluşur. Saldırganlık kırılmayla bağlantılıdır. Kayyumla “zafer” çıkararak durdurulmaya çalışılmakta. Ancak bilimsel çözümleme yapıldığında emareler özgürlük ve demokratikleşmeye dönüktür.