HDP Grup Başkanvekili Fatma Kurtulan, Kürt sorunu eninde sonunda kendi muhatabını yaratacağını ve çözümünü bulacağını söylerken, Saruhan Oluç ise, “Biz ne kadar güçlü ve birlikte olursak, bu iktidar da o kadar hızlı değişecektir” dedi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekilleri Fatma Kurtulan ve Saruhan Oluç, Meclis Genel Kurulu’nda bütçe görüşmelerinde konuştu. Kurtalan, “Unutmayınız, Kürt sorunu eninde sonunda kendi muhatabını yaratacak ve çözümünü bulacaktır. Bundan kaçış yoktur” diye belirtti.
Kurtulan, devlet ve toplum ilişkisini belirleyen en önemli noktanın yönetimin adaletli olup olmadığı olduğunu söyledi. Kurtulan, 1921 Anayasası’nın tarihi bir dönüm noktası olduğunu belirterek, “1921 Anayasası’nın ruhu, Anadolu ve Mezopotamya’da Kürtler ve Türklerin bir arada yaşayabilmesinin anahtarıydı. Kürtlerin varlığı bu anayasa ile kabul edildi. Bu anayasa ile devletin isminde etnik vurgu yer almadı. Türkiye Devleti’nde Kürtlerin de kendilerini yönetebilecekleri idari bir sistemin uygulanması amaçlandı. 23 maddelik anayasanın 14 maddesi Türkiye’nin idari sistemine ayrıldı. İdari birimlerden oluşturulan şuralara özerklik verildi, halkın kendi kendini yönetmesi yani doğrudan demokrasi amaçlandı” dedi.
‘Hak talebine karşı katliam, inkar, imha politikası’
Bugün ise 1921 Anayasası ruhunun terk edildiğini söyleyen Kurtulan, “Kürtleri ve haklarını yok sayan hukuki, idari ve sert fiili uygulamalara girişildi. Varlıklarının ortadan kaldırıldığını gören Kürtlerin bugün halen süren itiraz ve hak taleplerinde ısrarı böyle başladı. Koçgiri ile başlayan yok etme politikası, ‘Ağzına kadar cesetlerle doldurulan Zilan Deresi’yle’ devam etti. Her adımında kemiklerin ortaya çıktığı, mağaralarda gazlara boğulan Dersim’le devam etti. 1924’ten bu yana devlet aklı, Kürtlerin hak talebine katliam, inkâr, imha ve asimilasyon politikalarıyla karşılık verdi. Bu akıl bir asırdır Kürt meselesini askeri yöntemlerle çözebileceğini sanmaktadır” diye belirtti.
‘Kürt sorunu muhatabını bulacak’
Bugün yaşanan tüm krizlerin temelinde Kürt sorunu ve demokrasi sorununun çözümsüzlüğü olduğunu vurgulayan çeken Kurtulan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Artık uluslararası bir mesele olan Kürt sorununun çözümünün ilk adımı 1921’inin ruhunu anlamak, o doğrultuda hareket etmek olmalıdır. Kürt halkının ve bütün kimliklerin, inançların varlığının anayasal düzeyde kabulü çoğulcu demokrasinin bir gereğidir. Bugün de ihtiyacımız olan tam da bu esası anlamak, bu esasa geri dönmek, bu yöntemle yüz yıllık sorunları çözmektir. Unutmayınız, Kürt sorunu eninde sonunda kendi muhatabını yaratacak ve çözümünü bulacaktır. Bundan kaçış yoktur. Ne yazık ki seçme ve seçilme hakkının, demokratik siyaset hakkının ortadan kaldırılmaya çalışıldığı günlerden geçiyoruz. Partimizin eski eş genel başkanları, milletvekilleri, yöneticileri, belediye başkanları, üyeleri, çalışanları dahil neredeyse yarısı cezaevindedir. Demokratik siyaset dört duvar arasında esir alınmaya çalışılmaktadır. Bugün partimizi yargılamaya çalışan mahkemeler hukuk mahkemeleri değil, AKP mahkemeleridir, AKP yargısıdır.
‘Kürt düşmanı damgasını alnınıza yapıştırıyoruz’
İktidar seçimle kazanamadığını kayyım atayarak ele geçirmeyi bir gelenek haline getirmektedir. 2016 Eylül’ünden itibaren 94 belediye bu iktidar eliyle gasp edildi. Kayyımlar adeta Şark Islahat Planı’nın, Umumi Müfettişliklerin ve OHAL Valiliği’nin ardılı olarak uygulanmaktadır. AKP iktidarı, ittihatçı zihniyetin uygulamalarını sistemli bir şekilde takip etmekte ve kendi politikası olarak hayata geçirmektedir. Bir lokma, bir hırka ilamlarını, şatafat ve israf düzenine dönüştürenlerin iktidarına, ellerindeki bütçe yetmiyor olacak ki halkın belediyelerine de peyderpey el konuldu. Kürt düşmanlığı dediğimizde buna tepki gösterenler, bir kez daha söylüyoruz; bu Kürt düşmanlığıdır. Kürt düşmanı damgasını alnınıza yapıştırıyoruz.
‘Kadın kazanımlarına bir saldırı’
Kadın eş başkanların, kendi adaylıklarının tanıtım toplantısına katılmaları dahi suç olarak gösterildi. 200 gün açlık grevinde kalan Leyla Güven’in açlık grevinde olduğunu söylemek suç sayıldı. Karakola dönüştürülen belediyeler için ‘belediyeler karakola dönüştürülmüş’ demekten tutuklama gerekçesi yapıldı. Nefes alıp vermek dahi suç haline getirildi. Kayyım atamaları aynı zamanda Eş Başkanlık sistemimize yani kadın iradesine, kadınların eşit temsiliyetine ve kadın kazanımlarına bir saldırıdır. Ama ne yaparsanız yapın, biz kadınlar mücadelemizden de Eş Başkanlık’tan da asla vazgeçmeyeceğiz. Her yerde tek adam değil, çok insan, tek başkanlık değil, eş başkanlık demeye devam edeceğiz.
Kadına yönelik şiddet
Kadınlar her gün sokak ortasında öldürülmeye devam etmektedir. Kadın cinayetleri, kadını mücadelesinden, kamu alanından ve hatta yaşamdan uzaklaştırma politikalarının bir tezahürü olarak yaşanmaktadır. Kadını öldürmek kahramanlık haline getirildi. İşte bu bütçe de bunu desteklemektedir. Her gün en az bir kadın öldürülürken, bütçe kalemleri kadınların lehine düzenlenmedi.
‘Toplumun acil olarak yeni bir anayasa ihtiyacı vardır’
Bu çatı altında Türk, Kürt, Ermeni, Êzidî, Süryani, Arap, Laz vekil varken, bu topraklarda bu etnik kökenden halklar yokmuş gibi yaparak bu meseleyi çözemeyiz. Atılması gereken ilk adım tarihle, geçmişle kararlılıkla yüzleşmedir. İşte bu yüzleşme tam da burada, bu meclis çatısı altında başlamalıdır. Bu meclis eşit yurttaşlığı önüne vazgeçilmez şart olarak koymalı, adalet ve özgürlüğü düstur edinmelidir. Bu devasa sorunu ABD-Rusya ve dış güçlerle değil, kendi içimizde diyalog kanallarıyla çözmeliyiz. Toplumun acil olarak yeni bir anayasa ihtiyacı vardır. Ülkedeki demokrasi krizinin çözülmesi, Kürt sorununda eşitlikle güçlenmiş, adaletle bezenmiş, barışçıl bir çözüm halkın bizden beklentisidir.”
‘Savaş hamlelerin habercisi’
Fatma Kurtulan’ın ardından söz alan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç da, bütçeye neden “hayır” dediklerinin gerekçelerini açıkladı. Oluç, “2020 bütçesi de yoksulluğun, işsizliğin, hayat pahalılığının, zamların, artarak devam edecek olan yolsuzluğun, yeni çatışma ve savaş hamlelerinin habercisidir. Bu aslında bir kriz bütçesidir. Yalnızca ekonomik bir krizden söz etmiyorum, siyasal ve toplumsal krizin bir belgesidir bu bütçe aynı zamanda. İktidarın bu bütçesi aslında demokratik meşruiyet yitiminin de bir belgesidir” dedi.
Demokrasi krizi
Oluç, “tek adam” rejiminin meşruiyet dairesinin dışına çıktığını belirterek, “AKP iktidarı döneminde Türkiye ağır bir demokrasi krizi içine girmiştir. Yurttaşın sadece seçmen ve vergi ödeyen olarak görüldüğü bir devlet anlayışıdır bu. Bu anlayış, korku imparatorluğu ve kötülük üretmektedir. Bu anlayış resmi ideolojiye karşı ‘yaşasın mazlumların dayanışması’ diyerek yola çıkıp zalimleşen, muktedirleşen, firavunlaşan bir koltuk sevdasına kapılmıştır. Türkiye’nin bu demokrasi krizinden çıkması için, umut uyandıracak ve güven verecek bir demokrasi mücadelesi ve projesi topluma sunulmalıdır” diye konuştu.
‘Devlet partileşti’
Savaş ve çatışma çıkarmadan ayakta duramayan bir iktidarın olduğunu belirten Oluç, konuşmasına şöyle devam etti: “Afrin, Kuzey Doğu Suriye, şimdi de Doğu Akdeniz. Denizden sonra sıra herhalde imkânınız olsa uzaya gelecek. İçişleri içeriyi karıştırıyor. Dışişleri dışarıyı karıştırıyor. Hazine ve Maliye ekonomiyi karıştırıyor. AKP olmuş Ayrıştırma ve Karıştırma Partisi. Devlet partileşti. Türkiye’de siyasetin bu eksenden çıkarılarak barış ve çoğulculuk eksenine oturtulması önde gelen bir amaç olmalıdır.
‘Halkın sorunu hayat pahalılığı ve işsizliktir’
Bugün bütün kamuoyu araştırmaları da göstermektedir ki, halkın birinci ve ikinci sorunu hayat pahalılığı ve işsizliktir. İktidar kabul etmese de yaşanmakta olan ekonomik krizin aşılması en temel sorundur. Ülkeyi ve halkı yoksullaştıran bu ekonomik krizden çıkış, iktidarın yaptığı gibi dar gelirlilere, ücretli çalışanlara, emekçilere, işçilere, esnafa, küçük üreticiye, çiftçiye yüklenmekle ve sermayenin çıkarlarını eksen alan bir yerden olamaz. Yapılması gereken, üretimi arttırıcı bir planlama ve toplumsal adaleti, adil bir bölüşümü sağlayacak düzenlemelerdir.
Dış politika
İktidarın Suriye’ye ve Libya’ya askeri müdahalesi ve Doğu Akdeniz’deki maceracı politikalar, yayılmacı bir dış politikanın unsurlarıdır ve Türkiye’yi ağır bir mülteci sorunuyla, uluslararası gerilimlerle, ağır silahlanma ve savaş harcamalarıyla yüz yüze bırakmaktadır. İktidar, dış politika için ‘artık oyun kuran bir Türkiye var diyor. Doğrusu şudur: Oyun kuran değil, kurduğu oyuna kendisi düşen, içinden çıkamayan ve küresel güçlerin kurduğu oyunların uygulayıcısı durumuna gelmiş bir Türkiye vardır. İktidar asıl oyunu bu ülkenin yurttaşına kuruyor. Yanlış dış politikanın yarattığı ağır maliyeti karşılayabilmek için zamlarla, vergilerle, seçmen iradesinin gaspıyla, halkın vergilerini yandaşlara peşkeş çekmeyle, doğayı tahrip etmekle asıl bu ülkenin yurttaşlarına karşı oyun kuruyorsunuz. Yurtta ve cihanda savaş, kutuplaşma ve gerginlik anlayışı bir an önce terk edilmelidir.
Kürt sorunu
Kültürü, anadili, varlığı yok sayılan, inkâr edilen, asimilasyona tabi tutulan Kürt halkı yüzyıllık bir mücadele ile kendisine bir yer açıyor. ‘Buradayım’ diyor. Eşit koşullarda, demokratik bir ortamda birlikte yaşayalım diyor. Varlığımı ve kültürümü yok saymadan, üstünlük taslamadan ortak bir geleceği ortak vatanda kuralım diyor. Bu kendisine büyük bedeller ödeyerek açtığı yeri yok etmeye, kapatmaya çalışan zihniyete ve yapılara karşı da direneceğini gösteriyor. Milyonlarca Kürt yurttaşın hakkını, hukukunu, varlığını, iradesini çiğnemeye hakkınız yok diyor. Bu tutum ve çağrı çok açıktır. Bu eşitlik ve demokrasi teklifidir. Kürt sorunu görmezden gelinerek Türkiye’nin yönetilmesi de, kalkınması da, demokratikleşmesi de mümkün değildir. Gelin bu tarihsel sorunun çözümü doğrultusunda adımlar atabilmek için bütün partilerin eşit olarak katılacağı bir komisyon kuralım.
‘Kayyım atadığınız yerlerin iradesi Kürt halkına aittir’
Yerel iradeyi ve seçmen iradesini çiğniyorsunuz. Katılımcı bir demokrasinin gerçekleşmesi için Türkiye’de bir ademi merkeziyetçilik reformuna gidilmesi, merkez-yerel ilişkisinin yeniden tanımlanmasına gerek vardır. Bizler, hizmet yerindelik ilkesi uyarınca daha etkin bir biçimde verilmeli, halk karar alma sürecine katılmalı derken, siz merkezden vali ve kaymakamları kayyım olarak atıyorsunuz. Merkezin baskıcı vesayetini artırıyorsunuz. Yani iradeye el koyan, ipotek koyan, gasp eden bir anlayıştır. Kayyım atadığınız yerlerin iradesi Kürt halkına aittir.
‘İktidar gidicidir’
Bu ülkenin bütün ezilenlerine, yok sayılanlarına, görmezden gelinenlerine, mağdurlarına ve mazlumlarına sesleniyoruz. Bu çağrımız sizedir. Bu sistemin değişmesi için yan yana gelelim. İktidar zayıftır ve gidicidir. Bizler ise özgüvenli ve moralliyiz. Biz, Halkların Demokratik Partisi olarak halklarımızla her yerde yan yana, omuz omuza olmakta ve demokratik siyasette kararlıyız. Bu kararlılığımızla devam edeceğiz. Biz ne kadar güçlü ve birlikte olursak, bu iktidar da o kadar hızlı değişecektir.”
ANKARA