Mehmet Bayrak, Kürtlük yazıları ve kitapları nedeni ile kendine açılan davalardaki savunmalarını toplamış yeni kitabında. Bu savunmalar, bir savunma sınırlarını aşıp Kürt kimliği için mücadeleye dönüşmüş. Zaten kitabın adı ‘Kürt Kimliği Mücadelem’
Hüseyin Kalkan
Mehmet Bayrak, son derece üretken bir tarihçi. Sadece kitap yazmakla kalmadı, dergi çıkardı, bir yayınevi-kurup yönetti. Bayrak’ın çalışmaları büyük ölçüde Kürt sorununa ve Kürt tarihine dair çalışmalardır. Durum böyle olunca yolu ister istemez halk deyişi ile mahkemeye düştü. Öyle bir iki değil, Bayrak defalarca yargılandı, cezalar aldı ve cezaevine girdi. Mehmet Bayrak her davada bilimsel temele dayanan savunmalar yaptı, Kürt tarihine dair gerçekleri ortaya koydu, yazdıklarını savundu. İşte Bayrak’ın son kitabı bu savunmaların bir toplamı. Daha doğrusu bu savunmalardan oluşuyor. Özge Yayınları tarafından çıkan kitabın adı ‘Kürt Kimliği Mücadelem’. Alt başlığı ise ‘Yargılayan Savunmaların Sunduğu Gerçekler.’ Kitabını incelediğimizde nerdeyse Bayrak’ın yazdığı her yazı, çıkardığı her kitap, yaptığı her konuşma dava konusu olmuş. Bayrak ise yaptığı her savunmada yeni gerçekler ortaya koymuş, Kürt kimliğini savunmuş.
Hukuk ve Kürtler
Mehmet Bayrak’ın hukukla imtihanı bütün Kürtleri ilgilendiren bir mücadele. Çünkü bu ülkede hukuk Kürt kimliğini bastırmak ve yok saymak üzerine inşaa edilmiştir. Mehmet Bayrak’ın Hukuk Danışmanı ve İHD eski Genel Başkanı Av. Yusuf Alataş, davalarla ilgili şunları söylüyor: “Mehmet Bayrak, 1988-89 yıllarında çıkardığı Özgür Gelecek Dergisi, Yazdığı kitaplar ve yazılar nedeniyle çok değişik iddialarla suçlandı. En sık yapılan suçlamalar; bölücülük propagandası ve “halkı birbirine karşı kin ve düşmanlığa kışkırtmak”tı. Mehmet’in sadece Kürt Sorunu konusundaki yazıları ve araştırmaları değil; Kürtlerin tarihi, kültürü, dili ya da sanatıyla ilgili yazdığı her şey mutlaka dava konusu ediliyordu. O tarihlerde sadece “Kürt”, “Kürdistan” ya da “Kürt Sorunu” gibi terimlerin kullanılması dahi başlı başına suç sayılıyordu. Bugün şayet bu konularda göreceli olarak bir ilerleme varsa, bunu Mehmet Bayrak gibi her türlü baskı ve ceza tehditlerine rağmen yazmaktan, konuşmaktan ve araştırmaktan yılmayan yazarlarımıza ve düşünürlerimize borçluyuz. Şunu hemen ifade etmeliyim; Mehmet Bayrak’ın yargılamalar sırasında duruşmadaki tavrı, hiçbir zaman klasik anlamda “sanık” tavrı değildi. Çünkü normal olarak, sanık kendini savunur ve suç işlemediğini kanıtlamaya çalışır. Mehmet, aksine hiçbir zaman kendini savunmadı. Tavrı tamamen bir öğretmen tavrı idi. Özellikle iddia makamını (C. Savcısı) hedef alır ve mahkeme heyeti dahil, herkese bir öğretmen edasıyla, yargılanan kitap ya da yazısındaki düşüncelerini açıklamaya çalışır, dinleyenlere Kürt Sorunu’nu değişik boyutlarıyla anlatırdı. Mahkemenin, Mehmet Bayrak’a tavrı da normal davalardaki sanıklara yönelik tavırdan çok farklıydı. Mümkün olduğu kadar Mehmet’in sözlerini kesmezlerdi. Savunmalar, hem öğretici hem de örnek ve anekdotlarla çeşnilendirilmiş olurdu. Eminim ki, Mehmet’in savunmalarında ifade ettiği düşünceleri ister istemez Mahkeme Heyetini etkiliyordu…” (Av. Yusuf Alataş/ Bayrak’ın Hukuk Danışmanı ve İHD eski Genel Başkanı; F. Baran: Karanlığa Süzülen Işık: Mehmet Bayrak, Özge yay. Ank. 2008, s.22-23).
Mehmet Bayrak’ın yolculuğu
Ailesi, Alevi-Kızılbaş toplumunda önemli bir role sahip olan Sînemillî Aşireti ve Ocağındandır. Dallıkavak köyünde ilkokulu okuduktan sonra, Ortaokul ve Lise eğitimini Kayseri’de tamamladı. 1970’te Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Bölümü’nü bitirdi. İlk çalışmaları Türkoloji alanında oldu. 1971 yılından başlayarak çeşitli gazete ve dergilerde, Türk edebiyatına ve kültürüne ilişkin yazıları yayımlandı. 1976 yılından başlayarak çeşitli dergilerde Kürdoloji alanında, kendi adıyla ya da takma imzalarla yazılar da yayımladı. Kürdoloji alanında çıkan birçok eseri Türkiye’de toplatıldı ve hakkında davalar açıldı. Mehmet Bayrak’ın 1988/1989 yıllarında çıkardığı Özgür Gelecek dergisinden dolayı, gerek yazar, gerekse derginin sahibi ve yayın yönetmeni olarak hakkında 30 dava açıldı. Dergiyi çıkarırken, defalarca gözaltına alındı ve 2 defa tutuklandı. Tutukluluğu sırasında bir toplu dayak ve işkenceden dolayı neredeyse hayatını kaybediyordu. Helsinki Wach’ın, gördüğü işkenceye ilişkin raporu, uluslararası kamuoyunda ve Türkiye’de büyük yankı yaratmıştı. 1994 yılında, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce 10 yıl 6 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı. 1994 yılında yurt dışına çıkmak zorunda kalıncaya kadar, Kürdoloji alanında 20’ye yakın kitap yayımladı. 1995 yılı başlarında, verilen cezalar dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne dava açıldı ve bu dava 2002 yılında Türkiye’nin tazminata mahkûm olmasıyla sona erdi. Çözüm süreci başladığında hakkında açılan bütün davalar düştü ve Türkiye’ye döndü.