Kenan Kırkaya
“Kürt Sorununda Muhataplık” tartışması hayati bir tartışmadır. Suyu bulandırma, kafaları karıştırma çabalarına rağmen tartışmanın yeniden başlamış ve yürüyor olması hayırlı bir gelişmedir.
Kürt sorununun çözümünde ya da çözümsüzlüğünde muhataplık meselesinin belirgin bir payı var. Bu mesele 30 yıldır süren bir tartışma ve arayıştır. Fakat muhatap ol(a)mama durumu Kürtlerden, Kürt aktörlerden değil, sorunun varlığından nemalanan egemen anlayıştan kaynaklanıyor. Sorunu çözümsüz bırakmak için yıllarca Kürtler inkâr edildi, yok sayıldı. Mücadeleleri karşısında Kürtleri mecburen kabul etmek zorunda kalanlar bu kez “Kürtlerin taleplerinin” belirsiz olduğunu savunuyor. Bugün Kürtleri işaret ederek, “Muhatap kimdir?” şeklinde ortaya atılan soru ve yürütülen tartışma bu çözümsüzlüğün başka bir yüzüdür. Oysa Kürtler vardır, talepleri nettir, muhatapları bellidir.
Temel sorun, devlet adına hareket edenlerin siyasi bir çözüme taraf ve muhatap olmamalarıdır. Şimdiye kadar devlet adına Kürtlerle muhatap kılınan tek güç ordu oldu. 2009 açılım sürecinde de 2013-15 müzakere sürecinde de siyasi bir akıldan çok askeri ve istihbari bir akıl devredeydi ve zaten çözüm sürecinin akamete uğramasının nedeni de sorunun şiddetle bastırılması arayışı ve anlayışının terk edilmemesiydi.
Bu uğursuz yaklaşım her fırsatta nüksediyor, her şekle giriyor, her zeminde kendisini yaşatıyor. Kılıçdaroğlu’nun açıklaması üzerinde aynı teraneleri tekrarlamaya başladılar. Öcalan ile HDP’yi bu meselenin muhataplığında rakipmiş gibi sunanlar tuzakçıdır. Puslu havayı severler, muğlaklık ve belirsizlik yaratmak mayalarında var. Yaratmak istedikleri esasen soruna bir muhatap aramak değil, sorunu çözebilecek aktörleri karşı karşıya getirmek, muhatapların bir kısmını reddiyeci bloka çekmektir. Bu nedenle son tartışmalarda kritik birkaç önemli husus var:
1) Kürt sorununun çözümünde muhataplık meselesinin gündeme gelmiş olması herhangi bir partinin ya da siyasi aktörün lütfu değil, koşulların zorunlu dayatması ve Kürtlerin mücadelesinin bir sonucudur. Kürt sorununu müzakere ve diyalogla çözmeye yanaşmayan hiçbir aktör iktidar olma şansına sahip değildir.
2) Kürt dinamiği gündem belirleme gücüne sahiptir. Son gelişmelerle de görüldü ki çözümü tartışan gündem belirler, inisiyatifi ele alır. O yüzden bugün Türkiye’de çözümsüzlüğü dayatan iktidar değil, ucundan kıyısından bile çözümü telaffuz eden muhalefet gündem belirlemeye başlamıştır.
3) Nasıl ki devlet adına hareket eden herhangi bir partinin muhataplık rolüne işaret etmek Meclis’in veya diğer devlet organlarının rolünü yok saymak anlamına gelmiyorsa, Kürtler adına Öcalan’ın belirleyici muhataplık rolüne işaret etmek HDP’nin muhataplık rolünün inkârı anlamına gelmez.
4) HDP’nin rolünü kabul ediyormuş gibi görünenlerin Öcalan’ın rolünü inkâr etmeleri çözümsüzlüğün devamıdır. HDP’ye “Öcalan’ın muhataplık rolünü inkâr edin” dayatmasıdır. Sonuç olarak, Öcalan temel muhatap ve aktördür. HDP muhatap ve aktördür. Öcalan’ın 1994’te dile getirdiği “Muhatap arıyorum” çağrısı halen karşılık bulmadı ve temel sorun budur. Yoksa “Öcalan mı HDP mi muhataptır?” tartışması tam bir “Cambaza bak cambaza” taktiğidir.