Kuzey Suriye’ye yönelik Türkiye’nin operasyonu krizi bölgesel ve uluslararası düzeye taşıdı. Erdoğan, böylece krizden çıkmayı, olmasa ertelemeyi hesaplıyordu/umuyordu. Ama bu hesap tutmadı. Atılan adım Türkiye’nin hemen hemen her ülke ile ilişkilerini bozdu. Birçok ülke Türkiye’ye yaptırım uygulamaya başladı, silah ambargosu koydu. NATO üyeliği bile tartışılmaya başlandı.
Kriz büyüyerek geri dönecek
Bundan sonra ekonomik ve diplomatik ilişkilerin nasıl yürüyeceği şimdilik belli değil. Sıcak para Türkiye’yi terk etti. Ekonomik olarak batıya bağlı olan, daha doğrusu batıdan para gelmezse büyüyemeyen ekonomi, küçülme trendinde devam ediyor. Zor bela sağlanan Wosvagen gibi bazı doğrudan yatırımlar da hareketle birlikte kendilerine başka mecralar aramaya başladı.
Bütün dünya ile kavga eden, diplomatik ve siyasi yolda hal edilmesi gerekli olan meseleleri şantaj yolu ile halletmeye çalışan bir yönetimle kimse yürümek istemez veya yürüyemez. Uluslararası arenada herhangi bir ülkenin, bu kadar yalnızlaşması varit değildir. Bundan belki kısa vadede ‘Bizi çekemiyorlar’ diye bir hamaset çıkarmak mümkün, ama uzun süre, bir devletin bununla yaşaması mümkün değildir. Diyebiliriz ki krizi uluslararası arenaya taşımak iktidara bir yarar sağlamamıştır. Şimdi eli başladığı noktadan daha zayıf. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon bütün dünyada kitlesel olarak protesto edilmiş, dünya kamuoyu ayağa kalkmış ve gözü Rojava’dadır. İşte ateşkes bu nedenle geldi.
‘Ara verdik, gerekirse tekrar başlarız’ söylemi en azından bu dönem geçerli değildi. Duran bir askeri operasyonu tekrar başlatmak kolay değildir. Ayrıca, artık iş sadece Trump’ın inisiyatifinde değil. Bir yandan Kürtlerle, Suriye rejimi ile görüşür ve bazı adımlar atarken, diğer yandan AB’ye dahil ülkeler Erdoğan’ın “kapıları açarım” tehdidine kulak asmadan, yeni yaptırımlar ve projeler üzerinde çalışmaktadırlar. Bu arada ortaya çıkan Avrupa’nın kontrolünde bir “güvenli bölge” ya da güvenlik kuşağı dikkate değer bir öneri olarak görülmektedir.
Muhalefet ve HDP
Operasyonla birlikte HDP’ye yönelik baskılar katlanarak büyüdü. Baskılar HDP’nin pratik faaliyet yürütmesini elbette zorlaştırmaktadır, ancak siyasi olarak güçlenmektedir. Kürt siyasetinde genel bir toparlanma ve birlik dönemi başlandığını gözlemek mümkün. Özellikle Rojava’ya destek eylemleri bunun somut göstergesidir.
HDP’ye yönelik baskılar genel olarak muhalefete yönelik baskıların ilk adımıdır. Eğer birlikte bir mücadele başlatılmasa, sıra CHP’ye ve diğerlerine gelecektir. HDP üzerinde baskılar temelinde AKP’nin güç toplaması mümkün değil. Ama budanmış bir CHP, ıslah edilmiş bir İYİ Parti üzerinde pekala güç toplayabilir. HDP dışındaki partilerin, milliyetçililik yarışına girerek güç toplamaya çalışmaları nafile bir çabadır. Muhalefetin tek çaresi demokrasi için ittifakı güçlendirmektir.
Umut Putin
Erdoğan, operasyonla birlikte kısa da olsa bir toparlama sağladı. Parti içindeki tartışmalar geçici olsa da bir nebze dindi. Muhalefetin eleştirileri sona erdi. Ancak bu uzun sürmedi. İçine girilen çıkmaz, herkesle kavgalı bir yönetim görüntüsü, hamasetin sağladığı toparlanmayı bitirdi. AKP içindeki gruplar tekrar kaçış senaryolarına döndüler. Erdoğan’ın ‘zafer’den hemen sonra Kayseri’de başladığı seçim kampanyası pek sönüktü, pek cılızdı. Erken seçimle ilgili belirsizliğin sürdüğünü söyleyebiliriz. Seçim tarihi bu denemelere bağlı olarak belli olacaktır. Bu yazıyı yazdığım sırada bütün gözler Soçi’de gerçekleşen görüşmede idi. İktidar partisi de oradan alacağı bir yeşil ışığa bel bağladığını çok açık etti. Erdoğan, birkaç kez ‘Sayın Putin ile konuşacağız, bu işi bitireceğiz’ dedi. Siz bu yazıyı okurken görüşmenin sonucu belli olmuş olacak. Ancak benim tahminim Erdoğan’ın Suriye içlerine doğru bir operasyon için yeşil ışık alamayacağı doğrultusunda.
Geldiğimiz aşamada bir yeşil ışık, Rusya’nın, Suriye için tasarladığı gelecek ve planlarından vazgeçmesi anlamına gelecektir. Böyle bir yeşil ışık Suriye’nin üç belki daha fazla parçaya bölünmesini peşinen kabul anlamına gelir ki, Putin buna razı gelmez. Esad ve İran da böyle bir yeşil ışığa bütün güçleri ile direneceklerdir. Esad böyle bir yeşil ışığa evet derse, Şam’ı bile tehlikeye atmış olacaktır. Ki Erdoğan’ın uzun vadede planı budur. Üstelik ‘Milli Suriye Ordusu’ ile birlikte Şam’a girerek Suriye’nin toprak bütünlüğüne de saygı göstermiş olacaktır!
Sonun sonu
Erdoğan siyasi ve ekonomik krizini Türkiye sınırları dışında bitirmek istiyor/istedi. Ancak hamlesi istediği sonucu yaratmadı. 9 gün sonra ateşkes ilan etmek zorunda kaldı. Yukarıda belirtiğim gibi, umutlar Putin ile yapılacak görüşmeye kaldı. Gerçi ne sonuç çıkarsa çıksın zafer olarak lanse edilecek, ama, krizin yeni dönemi için bütün yük tekrar sisteme yüklenecek. Çıkış ise kolay değil.