PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Roma günlerinde yanında bulunan Ahmet Yaman ile o günleri ve komployu konuştuk: Bütün dünya basınının manşetlerinde, ‘Öcalan Roma’da’, ‘Kürtler akın akın Roma’ya hareket başlatıyor’ vardı. Kürtlerin akınını İtalyanlar da beklemiyordu. Biz de beklemiyorduk. Kendiliğinden gelişti. O meydana çok büyük İtalyan ve dostların da akını oldu. Müthiş bir heyecan vardı
Mahsum Sağlam
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 15 Şubat Uluslararası Komplosu, 26. yılına giriyor. Bir dönüm noktasını oluşturan Öcalan’ın Şam’dan çıkışı ve İmralı’da esaretle sonuçlanan komplonun en önemli duraklarından biri İtalya idi. Kürt halkının Roma’ya akın ettiği bu süreçte Öcalan’ın yanında bulunan en önemli isimlerin başında Ahmet Yaman geliyor. Dönemin Eniya Rizgariya Netewa Kurdistan (ERNK) Roma Temsilcisi Ahmet Yaman, bu kritik dönemin şahidi. Yaman ile komplonun hedeflerini, İtalya çıkışında yaşananları, Öcalan’ın bu süreçte neler yaşadığını ve nasıl yorumladığını, günlük hayatını, diplomatik temasları, NATO Gladiosu’nun rolünü konuştuk.
- Önce PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Şam’dan Avrupa’ya çıkışını ve amacını sormak istiyorum. Sayın Öcalan ne hedefliyordu, komplocuların amacı neydi?
Önder Apo’nun çıkışı kuşkusuz Kürt sorununa siyasi çözüm odaklı bir çıkış oluyor. Kendisi de bunu zaten sık sık ifade etmişti. Suriye’den çıkarılmasında gelişen olaylar, işte Suriye Devleti’nin, hükümetinin, Esad yönetiminin baskı altına alınması, açıkça Türkiye’nin savaş ilanı, Suriye sınırına asker yığması, o dönemde Suriye’den çıkmayı kararlaştırıyor. Çıkacak savaşı önlemek için böyle zorunlu bir karar diyelim. ‘2 yol var önümde’ diyordu. Birincisi dağa geçmek, ikincisi Avrupa’ya çıkmak. Aslında Kürt sorununun siyasi çözümünü bizzat muhataplarına götürmek için Avrupa kararını veriyor. Çünkü o yıllarda, özellikle 93 sürecinde ateşkes ilanları vardı. Bu ateşkeslerde bu her seferinde provokasyonlar devreye girdi ve engellendi. Hatta bu Özal’ın hayatını kaybetmesine kadar giden bir süreç. Burada anlaşılması gereken durum şu; Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesi. Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıç tarihi Önder Apo’nun Ortadoğu’yu bırakması ile başlıyor. PKK ve Önder Apo’nun tasfiyesini hedefe koyuyorlar. Uluslararası Komplocu güçlerin bir kararlılığı var. Bütün gelişmeler aslında bununla bağlantılı.
- Peki Öcalan’ın ilk çıkışı nasıl oldu, neler yaşandı?
O süreçte Suriye’ye Önder Apo’nun bulunduğu sahaya yoğun bir dost ziyareti vardı. Tabii İtalya’dan da dostları göndermiştik, görüşme yapmışlardı. Çeşitli ülkelerden görüşmeler vardı. Aslında Yunanistan ilk başta davet ediyor. Yunanistan’daki dostlar veya Yunan çevreleri Önder Apo’yu ikna ediyorlar. Fakat Şam’dan Atina’ya giden uçak Atina havaalanında Yunan istihbaratının karşılaması ile sonuçlanıyor. Ve Önder Apo’nun Yunanistan’a girişine izin verilmiyor. Yunanistan’ın engeline takıldığı için Rusya hiç beklenmedik anda devreye giriyor. Beklenilen bir şey değildi Rusya’ya gidişi. Atina havaalanından Rusya’da böyle hazırlıksız bir gidiş oluyor. Önder Apo 1 ay, 1 buçuk ay o zaman Moskova’da kaldı. İşte parlamentonun alt kanadı Duma iltica kararı vermişti ama bu karar o zamanki Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve Başbakan Yevgeni Primakov’un reddi ile sonuçlandı. 98’in Kasım ayında bu karardan sonra 8-10 günlük bir süre verilmişti. Biz de Rusya’daki gelişmeleri yakından takip ediyor ve hazırlıklar yapıyorduk. Her ülke gelişiyle ilgili kendine göre olası bir hazırlık yapıyordu. İtalya’ya geliş süreci Rusya’nın bu kararıyla başladı. Başkan İtalya’ya gelmeye karar vermişti. Bu bize bildirildi. O dönem ben Roma/İtalya ERNK temsilcisiydim. Haberin gelişi ile birlikte, zaten önceden yaptığımız ön hazırlık vardı. Ama Rusya’dan ayrılması için sadece 3-4 günlük bir süreç kalmıştı. Burada aslında sonradan gördüğüm şunu gösteriyor; Başkan gidecek bir ülke bulmasaydı, uluslararası komplocu güçler Rusya’da durumu sonuçlandıracaklardı. Avrupa’nın herhangi bir ülkesine gideceğini kimse tahmin etmiyordu, “gidemez” diyorlardı. “Hiçbir ülke kabul etmez Öcalan’ı” diye düşünüyorlardı. Böyle bir hava vardı.
- İtalya’ya gelişi nasıl oldu? Neydi diplomatik temaslarınız?
İtalya’da biz o günlerde yoğun bir diplomatik görüşme yaptık. Bütün kurumlarla, partilerle, sendikalarla, çok önemli kurumlarla görüşmeler yapmıştık, İtalyan senatosunda görüşmeleri bir basın toplantısı ile sonuçlandırmak istedik. Basın toplantısına tüm siyasi partilerin grup başkan vekilleri, İtalya’nın sendika konfederasyon temsilcileri katıldı. Biz bu dostlarla basın toplantısı yapmadan bir gün önce görüşmelerde gündeme getirmemiştik aslında. “Öcalan’ı ülkenize davet eder misiniz” sorusu gündeme gelmedi. Bu son anda gelişen bir durum. Bir gün önceden bütün katılımcıları aradım; “Basın toplantısında Başkan Öcalan’ı İtalya’ya davet eder misiniz?” dedim. Hepsi de “Olur davet ederiz” dediler. Basın toplantısında da belirttiler bunu. Yani resmi davet ettiler. Bu ciddi bir etki yaptı. Gerek İtalya’da gerekse de tüm dünyada etki yarattı. O gün toplantı sonrası Başkan aradı. “Bu dostların konuşmalarının Türkçe’sini gönderin” dedi. Çevirisini yaptık gönderdik. İtalya’da da Avrupa’da da çok ciddi bir destek potansiyeli vardı. Başkan Avrupa’daki diplomatik çalışmaları zaten yıllardır sürekli takip ediyordu, İtalya’yı sürekli izliyordu. Başkan Moskova’dan İtalya’ya geçmeye karar verdi. Massimo D’Alema, o zaman Demokratik Sol Parti başkanıydı ve başbakandı. Kendisi ile görüşme imkanım olmadı. Yardımcıları ile görüştüm. Başkan’ın Rusya’dan ayrılmak zorunda olduğunu, İtalya’ya gelmek istediğini, bu konuda da hükümetten bir kabul gerektiğini söyledim. Görüşmede yardımcıları Dışişleri Bakanı şu anda yurt dışı gezisinde, biz onun dönmesini bekleyeceğiz dediler. Ama bu 3-4 gün sürer. Bizim de o vaktimiz yok, 3-4 gün bekleyecek zamanımız yoktu. Durum acildi. Dolayısıyla D’Alema’ya ulaşmaya karar verdik. D’Alema ile görüşmek için de dönemin Yeniden Yapılanma Komünist Partisi Başkanı Bertonatti vardı, onunla görüştük. O zaman, Komünist Partisi’nin Dış İlişkiler Sorumlusu Mantovani vardı. O zaman biz birlikte gitmiştik İtalya’dan Moskova’ya Başkan’ı almak için.
Fausto ile Bertonatti’nin evine gittik. Kendisinden D’Alema ile bir görüşmeye aracılık yapmasını talep ettik. O da D’Alema’yı telefonla aradı. D’Alema cevap verdi. Ses açıktı biz de dinliyorduk. D’Alema şöyle dedi: ‘Ülkemizi çok zorlar. Ama Kürtlerin liderini ortada bırakamayız’
- Peki sonra ne oldu? D’Alema ile görüşebildiniz mi?
Fausto ile Bertonatti’nin evine gittik. Oturduk, durumu Bertonatti’ye anlattık. Kendisinden D’Alema ile bir görüşmeye aracılık yapmasını talep ettik. O da hemen D’Alema’yı telefonla aradı. D’Alema cevap verdi o zaman. Ses açıktı ne konuştuklarını biz de dinliyorduk. Bertonatti, Başkan’ın durumunu D’Alema’ya anlatınca, hiç unutmuyorum D’Alema şöyle bir cevap vermişti: “Fausto bu durum kolay değil, bizi çok zorlar. Ülkemizi çok zorlar. Ama senin anlattığın duruma göre Kürtlerin liderini ortada bırakamayız” dedi. O cevabı hiç unutmam. Burada hemen icraate geçtik biz. Kendisinin önerisi ile aslında, bu da D’Alema’nın önerisi idi. Anlaşmamız Başkan başka bir pasaportla İtalya’ya girecek, kimsenin Başkan’ın İtalya’da olduğundan haberi olmayacak şeklindeydi. Önerisi şuydu; bir hazırlık komitesi oluşturalım, bu işleri organize etmek için. Geldiğinde nerede kalacak, ne yapacak, nasıl organize edeceğiz vs. Hazırlık komitesinde de işte Umberto, o zaman Demokratik Sol Parti Dışilişkiler sorumlusu. Komünist Partisi’nden Ramon Mantovani, o da o zaman Yeniden Yapılanma Komunist Partisi’nin hem milletvekili idi hem dış ilişkiler sorumlusu idi ve ben. Üçümüz bir üçlü komite oluşturduk. Organize komitesi diyelim. Biz hemen Rusya’ya haber gönderdik, Başkan’ın gelebileceğini söyledik. Hiç unutmuyorum 2 gün havaalanında bekledik. Rus uçakları geliyor Başkan çıkmıyor, haber de gelmiyor. Havaalanında bekliyoruz, diyorlar şu gün şu saatte gelecek. Gidiyoruz bekliyoruz, yok. Gelmiyor. Sağlıklı bilgi de alamıyoruz Moskova’dan. Bu 2 günlük bekleme sürecinde sanırım üçüncü gündü, Ramon beni aradı. “Acil görüşmemiz lazım” dedi. Görüşmeye gittik Ramon’la. “Durumlar değişti” dedi Ramon. “Başkan’ı Ruslar bırakmamışlar 2 gün. Havaalanından uçağa binmesine izin vermemişler. İtalyan hükümeti de Almanya’nın uluslararası tutuklama talebini öğrenmiş” dedi. İlk görüşmemizde D’Alema bilmiyordu bunları. Daha sonra araştırmışlar. Kimseden gizli girme durumu yok artık dedi. Almanya iade talebinde bulunursa iade etme kararı var dediler. Dolayısıyla bu iki şartı kabul ederse Başkan, biz onu İtalya’ya getirebiliriz dedi. Hükümetin kararı bu dedi. Hatta hükümet uçak biletlerimizi de ayarlamıştı. Ramon’la biz hemen ikinci gün Moskova’ya gittik. Bu şartları Başkan’a sunacağız, Başkan kabul ederse o gün geri İtalya’ya döneceğiz. Biz gittik. Moskova’da havaalanında uçaktan indiğimizde 2 Rus istihbarat görevlisi bizi karşıladı. Aldılar bizi Başkan’ın bulunduğu yere götürdüler. Moskova’da Sovyetler döneminde eski havaalanı bölümü var. Orada Başkan’la karşılaştık. Bir odada oturuyordu, bizim gelişimizi bekliyordu.
- Bu ilk karşılaşmanız mıydı? Nasıl bir hava vardı? Neler konuştunuz?
İlk karşılaşmamızdı. Orada hava çok farklıydı. Çok heyecanlıydım. Ramon önceden görüşmüştü Başkan’la. İşte sarıldık. Başkan gülerek karşıladı bizi, çok sevinçliydi. Çok güzel bir ortamdı karşılaşmamız. Çok sıcak bir karşılama idi. Oturduk sohbete başladık, çok samimi. Ramon’la birbirlerini tanıyorlar daha önceden. Hatta Ramon şey demişti, “Ben Önderlik sahasına gittiğimde, Şam’da hiç kimse sigara içmiyor.” Başkan da sigara içmiyor. “Nasıl sigara içeceksin Başkan’ın yanında” dedi. Öyle takılıyordu bana. Neyse Ramon sigara çıkardı, bana da bakıyor gülüyor. Ben içmiyorum doğal olarak Başkan’ın yanında. Başkan, “Ben hayatımda hiç sigara içmedim ama bugün sizinle beraber sigara içeceğim” dedi. Orada oturduk sigara içtik birlikte, hatta resmimiz de var. Yayınlandı bu resimler gazetelerde. İşte orada kendisine durumu anlattık. Aslında Ruslar İtalyan hükümetinden garanti istemişler. Başkan’ı İtalya’ya alıp almama konusunda. İtalya hükümeti o zaman garanti vermiş Rusya’ya. Onu da orada anlattık kendisine. “Böyle bir iltica zorunluluğu var, hükümetin şartları bu. Almanya’nın yakalama kararı olduğu için Avrupa kuralları gereği İtalya’nın iade etme zorunluluğu var. Eğer ki Almanya sizi iade talebinde bulunursa İtalya’dan Türkiye’ye iade edecek. 2 şartı var hükümetin, İtalya’ya gelmek için.” Başkan fazla düşünmedi. “Tamam sorun yok ben iltica ederim” dedi. “Almanya iade isterse giderim Almanya’ya” dedi. Kararı kabul edince Roma’ya döndük. Uçakta yine sohbetlerimiz devam etti. 4 kişiydik. Roma tarihini konuştuk. İtalya ile ilgili her konuya hakimdi. Bu beni çok etkilemişti. Bazı benim bilmediğim konuları da kendisi bana anlattı. Böyle bir müthiş tarihi donanımı vardı. Sevinçliydi. Bol bol sohbet ettik. 12 Kasım 1998 akşam saat 12’den önceydi sanırım uçağı indi Roma’ya. Ramon orada yanımızdan ayrıldı.
- Nasıl karşılandınız?
Başkan’la ikimiz normal giriş kontrol noktasına gittik. Orada Başkan’ın kendisine ait olmayan bir pasaportu vardı yanında. Anlaşmamıza göre Roma’ya onunla girecekti. Pasaportu verdi, “Ben PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan” dedi. “İtalya’dan siyasi sığınma talep ediyorum” dedi. Orada bir grup bizi bekliyordu zaten. Siyasi polisti onlar. Sonra görevli aldı bizi onların yanına götürdü. Havaalanının bir çıkış noktasına yakın bir büroya götürdüler bizi. Oradaki şartlar şuydu. Başkan Almanya’nın durumundan dolayı kanuni anlaşmalara göre tutuklanacaktı mecburen. Ama anlaşmamız şuydu. Tutuklandığında cezaevinde kalmayacak, hastaneye kaldırılacaktı. İlk tutuklanma işleminin yapıldığı polis merkezinden Roma dışında bir hastaneye götürüldük. Oradan büyük bir koruma ile havaalanından merkeze gittik. Yol boyunca yoğun güvenlik vardı. Ta ki polis merkezine gidene kadar. Başkan o zaman sohbet ederken “Mükemmel bir organize yapmışlar” demişti. Polis merkezine gittik. Orada tutuklama işlemlerini yaptılar. Zorunlu işlemler, parmak izi vs. orada da bir kriz yaşadık. Başkan’ın orada parmak izini alıyorlar, resim çekiyorlar ben orada kızdım polislere. Böyle bir şey biraz onur zedeleyici. Karşı çıktım. Şeflerini çağırdılar, polisle tartışmaya başladık. Tabii Başkan anlamadı ne konuştuğumuzu, ama meselenin işlemlerini yaparken benim zoruma gittiğini anladı. Başkan bana dedi “Boşver, işlerini yapsınlar” dedi. Krizi öyle çözdü.
- Sonra ne oldu? Öcalan’ın Roma’ya gelişiyle neler yaşandı?
Oradan çıktık hastaneye gittik. Gece geç saatlerde polis eskortluğunda kalacağı hastaneye gittik. Hastanenin bir bölümünü Başkan’a ayırmışlardı, diğer hastalarla bağlantı yoktu. Sabah olduğunda ise kıyamet koptu. Bütün dünya basınının manşetlerinde, “Öcalan Roma’da”, “Kürtler akın akın Roma’ya hareket başlatıyor” gibisinden. O gün bütün dünya basını Başkanı konuşuyor. Kürtlerin akınını İtalyanlar da hükümet de beklemiyordu. Biz de beklemiyorduk açıkçası. Kendiliğinden gelişti. İlk gün değil de ikinci gün Roma sokaklarında her tarafta arabalarla, trenlerle, uçakla Kürtler Roma’ya giriyor. Nereye gideceklerini bilmiyorlar. Sokakta grup grup dolaşıyorlar. İşte gümrük kapılarına bakıyorlar, otobüsler, araçlar sırada, yüzlerce araç İtalya’nın girişinde. Avusturya girişi, Fransa girişi, İsviçre girişi. Bütün sınır ülkelerinin gümrükleri Kürtlerle dolu. Durdurma kararı alıyorlar ve bir yığılma oluyor gümrüklerde. Bu duruma ne onlar hazırlıklı ne biz hazırlıklıyız. Apar topar beni toplantıya çağırdılar. O zaman Başkan’a durumu anlattım, “git katıl” dedi. Toplantıya gittim hepsi şok olmuş durumda. Kara kara düşünüyorlar. Başkan, “Söyle kapıları açsınlar” dedi. Gümrükler dolmuş kapıları kapatmışlar, insanlar gümrük kapısının önünde araçlarının içinde bekliyorlar. İkincisi, bir adres gösterelim, büyük bir meydan olsun, bir hastane olsun. Başkan o hastanede diyelim ama başka hastanede olsun. Başka türlü o kadar insanı büyük bir metropol şehrinde toplamak kolay değil. Dedim ki ilk olarak kapıları açacaksınız, ikinci olarak bir meydanı olan bir hastane var mı Roma’da dedim. Askeri hastane var dediler. O zaman bütün Roma’da görev yapan polislere “Başkan şu hastanede, şurada kalıyor” diyeceksiniz dedim. Öyle yaptılar. Gümrüğü açtılar ve o çok büyük bir meydanı, 100 bin insan doldurdu.
- İtalya’yı nasıl etkiledi bu akın?
O meydana çok büyük İtalyan ve dostların da akını oldu. Çok soğuk bir hava vardı. İnsanlar açık havada. İtalyan dostlarımız çadırlar kurdular meydana, yemek organizasyonu yaptılar. Müthiş bir heyecan vardı onlarda da. Bizim televizyon kanalı meydana stüdyo açmıştı. Tahtadan bir sahne yapmışlardı. Sanırım R2 kanalı da oradaydı. Meydanda sürekli Başkan’la ilgili programlar yapıyorlardı. Tabi bütün haberlerde biz varız, gündem biziz. Yalnız Roma’da kalan dostlarımız değil, İtalya’nın birçok şehrinden dostlarımız gelmişti akın akın.
YARIN: Abdullah Öcalan’ın İtalya günleri…