İktidar 31 Mart seçimlerinin yenilgisi sonrasında Kürtlerin kazanımlarına tahammülsüzlükle tepki gösteriyor. Yalnız iktidar değil, iktidardan nemalanan kişiler ve kurumlar da buna dahil. Empati kuralım; iktidarda DEM Parti olsaydı ve AKP, MHP ve CHP belediyelerine kayyum atasaydı ülke ne halde olurdu? Milyonlarca insanın iradesini yok saymak ne demokraside ne de insanlıkta kabul edilir bir durum değildir. Bahçeli’nin DEM Parti’ye laf yetiştirmek yerine partisinin içindeki katilleri ortaya çıkartması gerekmez mi? Ancak Kürtleri hedef alan konuşmalarıyla ayakta durmaya çalışmaktan kendi deyimiyle “gaflet çukurundan” bir türlü çıkamıyor. Son zamanlarda TV programlarında Kürtlerin olmadığı, dillerinin ve kültürlerinin inkârı konuşuluyor. Bu programlarda konuşan insanların Kürt gerçeği konusundaki görüşleri utanç verici. Ülkenin yapısına dinamit koyan bu insanlar suç işliyorlar. İşlerine gelince “Benim Kürt vatandaşlarım” diyen cumhurbaşkanı var mı var, seçim dönemlerinde Kürdistan’da Kürtçe konuşup oy isteyenler var mı var, TRT Kûrdî ve radyosu var mı var. Peki, size göre bile bu kadar varken neyi inkâr ediyorsunuz, bu nasıl bir cahilliktir anlamak mümkün değil. Av. Ahmet Çakar’ın Akit TV’deki konuşması utanç verici. Bu kadar ülke gerçeğinden yoksun bir insanın, yaptığı konuşma ile toplumu bölmeye çalışmasından dolayı savcıların harekete geçmesi gerekmiyor mu? Bir diğerinin TV100’de konuşması daha da vahim. Ersan Şen, “Kürt halkı yoktur, Kürt asıllı Türk vatandaşları vardır” diyebiliyor. Her ikisine de cevabım şudur; Kürt halkı vardır, dünyada en zengin dillerden birine sahip dilleri ve kültürleri vardır, Kürtler çok eski ve kadim bir halktır. Sizin kabul etmemeniz bu gerçeği değiştirmez. Kürt halkına düşmanlık yaparak bir yerlere gelmek isteyenlerin Kürt toplumundaki yerleri bellidir. Her iki beyefendiye tavsiyem Kürt tarihini okusunlar, araştırsınlar ve ondan sonra fikir beyan etsinler.
Diyarbakır’da geçtiğimiz günlerde Burger King ve Starbucks şubelerine giren bir grup “cenk, cihat, şehadet” sloganlarıyla bazı çalışanları ve müşterileri darp etti. İsrail’i protesto amaçlı yapılan bu şiddet eylemi kabul edilemez. Bu saldırıyı yapanların kimler olduğu tespit edilmeli ve gereken hukuki işlemler yapılmalıdır. Korku ve panik havası yaratanlar acilen cezalandırılmalıdır. Bu gibi saldırıların sonuçlarını kestirmek zor olmasa gerek. 90’lı yıllara dönüşün hiç kimseye bir yararı olmayacağı gibi yeni haksızlıklara ve acılara neden olacaktır. Kürt şehirlerinde böyle kışkırtma eylemlerine geçit verilmemeli, dini şiddet ve baskı aracına dönüştürmeye çalışanlara müsaade edilmemelidir.
Diyarbakır ve Mardin’de çıkan yangınlar yüreğimizi yaktı. Yangının elektrik kontağından çıktığı neredeyse kesinleşti. Yıllardır onarılmayan ve bakımı iyi yapılmayan elektrik direklerinin sonucunda korkunç bir felaket yaşandı. Hükümet birçok konuda olduğu gibi yangına müdahalede de sınıfta kaldı. Felaketlere ne kadar çaresiz, duyarsız kalındığı ortaya çıktı. Uçaklar, helikopterler ve diğer araçların olmaması doğa katliamını da beraberinde getirdi. Diyarbakır ve Mardin’deki yangına zamanında müdahale edilseydi sonuç böyle olmayabilirdi. Oysaki bu gibi yangınlar için her türlü aracın bulunması şarttır. Özellikle de yaz aylarının sıcak olması nedeniyle ve tarımsal çalışmaların yoğunluğundan dolayı tedbir alınması gereklidir. Bu görevi belediyeler yerine getirebilir. Tabii kayyumlar atanıp kasalar boşaltılmazsa. Senelerdir güvenlik nedeniyle yakılan ormanlarımıza böyle bir felaket de eklendi. 22 bin dönümlük bir alanda canlılarımızın ölmesi ve yaralanmasından dolayı kaybımız ve acımız büyük.