12 Eylül Darbesi’nde Kürt halkının insanlık dışı işkenceye uğradığı ve bu işkencelere karşı tarihi direnişin sergilendiği hafıza mekanı olan Amed Zindanı, AKP tarafından yok edilerek etnografya müzesine dönüştürülmek isteniyor
Selman Çiçek
Türkiye ve Kurdistan’da devrimci hareketi bastırmak için gerçekleşen darbenin üzerinden 43 yıl geçti. 12 Eylül 1980’den bu yana geçen 43 yılda, değişen sadece isimler ve yönetimler oldu. Türkiye halen darbe anayasası ile yönetilirken darbenin en sert uygulandığı cezaevlerinde bugünkü uygulamalar da 80’leri aratmayan cinsten.
Türkiye demokrasisinde ‘kara leke’ olarak anılan 12 Eylül 1980 darbesinde 650 bin kişi gözaltına alındı, 52 bin kişi de tutuklandı. Darbenin en sert uygulamalarından biri de cezaevlerinin işkencehaneye dönüştürülmesi oldu. Darbenin insanlık uygulamalarına karşı binlerce tutuklu direnişi seçti. Bu direnişlerde 14 kişi açlık grevlerinde, 171 kişi sorgu ve işkence sonucu, 49 kişi de idam edilerek yaşamını yitirdi.
Teslimiyeti değil direniş
Darbe ve darbecilere karşı en büyük direniş ise, Amed’in 5 No’lu zindanında gerçekleşti. Tarihe görkemli direniş olarak geçen 5 No’lu Zindanı, Kürt halkının da önemli hafıza merkezlerinden biri oldu. Amed Zindanı’nda darbenin temsilcisi Esat Oktay Yıldıran şahsında, Kürt halkının iradesi teslim alınmak istendi. Bu minvalde, cezaevinde Kürtçe’ye dair ne varsa yasaklandı, ölüm sebebi haline getirildi. Bu uygulamalara karşı, PKK’li tutsaklar başta olmak üzere tutuklular, büyük bir direniş gösterdi. PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan’ın, 21 Mart 1982’de Diyarbakır Cezaevi’nin ağır işkence ve insanlık dışı uygulamalarına karşı üç kibrit çöpüyle gerçekleştirdiği eylem, cezaevi tarihinde direnişin ilk adımı oldu. Doğan’dan 58 gün sonra Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner de teslimiyeti kabul etmedi. 14 Temmuz 1982’de ise, PKK’nin öncü kadroları Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek öncülüğünde, tarihe “Büyük Ölüm Orucu” olarak geçen eylem başladı. Eylemin 56’ncı günü olan 7 Eylül’de Kemal Pir ve Akif Yılmaz, 13 Eylül’de Hayri Durmuş ve 17 Eylül’de ise Ali Çiçek ölüm orucunda yaşamını yitirdi. Ölüm orucunda hayatını kaybedenler, mücadeleleriyle “teslimiyet değil, direnişi seçenler” olarak hafızalara kazındı.
İktidarların turnusol kağıdı
Kürt halkının hafızasında derin yaralar bırakan Amed Zindanı, günümüze kadar tartışıladurdu. Kimine göre, devletin baskısı Kürt halkının direniş kıvılcımı oldu, kimine göre ise devletin yanlış politikalarının en bariz yaşandığı mekan olarak görüldü. Zaman zaman hükümetlerin de temel politikası haline geldi. Özellikle AKP’nin değişen Kürt sorunu politikasının temel konusu haline getirildi. Amed Zindanı, çözüm sürecinde, AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan tarafından sık sık dile getirildi. Erdoğan, çözüm sürecindeki Amed mitinglerinde, cezaevinde uygulanan politikaları eleştirmiş, “duvarların dili olsa da anlatsa” demiş, ve buranın hafıza merkezi olacağını dile getirmişti.
Erdoğan çark etti
Erdoğan’ın Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımaması ile başlayan süreç, Amed Zindanı’na bakış açısını da değiştirdi. Erdoğan’ın masayı devirmesi ile Kürtlere karşı kapsamlı bir savaşı devreye koydu. Erdoğan’ın Kürt sorununa zamansal yaklaşımları gibi, Amed Zindanı vahşeti de bir var oldu, bir yok oldu. Tıpkı, Erdoğan’ın bir ‘Kürt sorunu vardır’, bir ‘Kürt sorunu yoktur’ söylemi gibi.
Erdoğan, 2021 yılındaki Amed gezisinde, cezaevinin boşaltılacağını açıklayarak buranın kültür merkezi haline geleceğini açıkladı. Erdoğan, her ne kadar; “Geçmişte uzunca bir dönem adı zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muamele ile anılan Diyarbakır Cezaevi’ni yakında boşaltıyor ve kültür merkezi olarak sizlerin hizmetine sunuyoruz. Böylece Diyarbakır’ın hafızasındaki bir kötü anıyı ortadan kaldırmış oluyoruz” dese de, cezaevi boşaltıldı, burada uygulanan işkence ile yüzleşilmedi, üstüne buranın hafıza merkezi yerine Etnografya Müzesi yapılması planlandı. Bu şekli ile, Kürt halkı için önemli bir hafıza merkezi olan bir mekan, yok edilmek isteniyor.
AKP’liler esas alındı
Bugün Amed Zindanı’nda yapılmak istenen, bir halkın hafızasını yok etmek. Buna öncülük edenlerin ise, o dönem cezaevinde kalan ancak teslimiyet çizgisinde yer alanların danışmanlığında yapılması da tarihe kara bir leke olarak düşecek. Cezaevinin oluşacak yeni mimarisi için, o dönem cezaevinde işkenceye maruz kalan binlerce tutuklu dikkate alınmamış, bu amaçla 78’liler Dernekleri Federasyonu ve 104 kurumdan oluşan Kent Koruma ve Dayanışma Platformu dikkate alınmayarak AKP’ye yakın isimler olan, Altan Tan ve Orhan Miroğlu gibi isimlerin görüşleri esas alındı. AKP’ye yakın isimler, yakın zamanda cezaevine götürülerek, burada gezdirildi.
Devlet ne derse o olur
Gerek 78’liler Dernekleri Federasyonu gerekse de 104 kurumdan oluşan Kent Koruma ve Dayanışma Platformu, Amed Zindanı’nın hafıza merkezine dönüştürülmesi için bir dizi çalışma yaptı. Bu çalışmalar kapsamında, 100 binden fazla imza toplanarak cezaevinin müze yapılması istendi. Yine çalıştaylarla, ‘nasıl bir müze olmalı’nın tarifi yapıldı. Cezaevinin müze yapılması için projenin verildiği mimar ile yapılan görüşme de olumsuz sonuçlandı. Bu cezaevinde kalan ve Kürt halkı için önemli figürler olan Mazlum Doğan, Kemal Pir, Hayri Durmuş ve diğer tutukluların müzede nasıl yer alacağı sorusu yanıtsız kalmış, ‘bunlar ideolojik şeyler, devlet ne derse ben onu yaparım’ cevabı alınmıştı.
Duvar ve ranza sergilenecek
Peki, devlet burada ne yapmak istiyor? Birincisi, Amed Zindanı’nın ismi Anı ve Etnografya Müzesi olarak değiştirilecek. Anı, ismi için bir ya da bir buçuk bölüm ayrılacak. Burada, cezaevinin duvarları ve ranzaları sergilenecek. Anı olarak, ranza, duvar ve belki de o döneme ait birkaç eşya sergilenecek. Oysa ki, Kürtlerin istediği, duvar ve ranzalar değil, bu duvarlarda yankılanan direniş destanlarının, orada yaşamını yitirenlerin biyografisinin yer almasıdır.
Cezaevi mimarisi değişecek
İkincisi, Etnografya için cezaevinin kalan bütün kısmı ayrılacak. Burada, çeşitli yerlerde bulunan tarihi eserler sergilenecek. Örneğin, Amed’in Karaz ilçesinde bulunan Gire Fila höyündeki eserler sergilenecek. Kazılarda Neolotik döneme ait 2 bin 687 eser tespit edildi. Böylesi devasa eserlerin burada sergilenmesi için, zindan koğuşların yeterli olmayacağı için, cezaevinin mimarisi tamamen değişecek. Bu da, bir hafıza merkezinin tamamen yok edilmesi anlamına geliyor.
Kısacası AKP, bir hafıza mekanını yok ederek Kürtlerin tarihini yok etmeyi hedefliyor. Kürtlere karşı devam edilen savaş konseptinin temel ayaklarından biri de Amed Zindanı olmuştur.
‘Buna izin vermeyeceğiz’
Buranın etnografya müzesi yapılmasına tepki gösteren 78’liler Dernekleri Federasyonu üyesi Ahmet Gezen, 12 eylül askeri darbesinden sonra Amed 5 No’lu Zindanı’nda yaşanan vahşetin, hala o süreci yaşayanların hafızasında tazeliğini koruduğunu söyledi. Gezen, bir halkın başına gelebilecek en kötü şeylerden birinin de hafızasına dair her şeyin yok edilmesi olduğunu vurgulayarak, “Hafızasını yitirmiş halk, geleceğini inşa edemez” dedi.
Amed 5 No’lu Zindanı’nın bu halkın hafızası olduğuna dikkat çeken Gezen, “Yıllardır bu hafızayı korumak için mücadele ediyoruz. 100 binlerce imza topladık. Çalıştaylar düzenledik. Ve halen de mücadelesini veriyoruz. Şu anda Kültür Bakanlığı, anı ve etnografya müzesi yapmak için ihale yapmış. Amed 5 No’lu Cezaevi’nin etnografyaya dönüştürme çabaları hafızayı yok etmedir. Buna izin vermeyeceğiz” dedi.
Amaç hafızayı silmek
Mimarlar Odası Diyarbakır Şube Eşbaşkanı Selma Aslan ise, Diyarbakır E Tipi Cezaevi Müze ve Kültür Alanı Projelerinin Yapım ihalesinin 17.05.2023 tarihinde Diyarbakır Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından yapıldığını ve hafıza müzesi, ya da insan hakları müzesi olması gerektiğini ancak yapılan açıklamalardan anı ve etnografya müzeleri, sergi salonları, kütüphane ve etüt salonları, gibi birimlerden oluşan yapılar olduğunu ifade etti. Aslan cezaevinde müze kompleksi ve biraz da karma bir şeyler ortaya çıkacağını söyleyerek, “Cezaevi ana binası, spor kompleksi ve iş atölyelerinden oluşan tiyatro ve sahne sanatları salonu ve atölyelerden oluşturulacak, açık alanda da çok amaçlı etkinlikler ve arkeolojik sergi alanları, otopark, peyzaj alanlar falan yani içinde hafızayı silmeye yönelik ne bulmuşlarsa projeye dahil edilmiş gibi duruyor” diye konuştu.
Her bir anı korunmalı
Kentte bulunan sivil toplum, meslek ve iş örgütleri olarak, Diyarbakır 5 No’lu Askeri Cezaevi’nin her santimetre karesinin, tarihi gerçekliğine bağlı bir biçimde, hakikat ve yüzleşme mekânı kimliğiyle, “İnsan Hakları Müzesi”ne dönüştürülmesini talep ettiklerini belirten Aslan, “Bu amaçla proje aşamasına söz konusu döneme tanıklık edenlerin, mağdurların ve kentteki STK’lerin dahil edilmesi istendi. Biz Mimarlar Odası olarak da 5 No’lu Cezaevi’nin kendi tarihi dönem içindeki her bir mekanın, her bir çizginin ya da her bir anının özgün biçimiyle korunması ve gelecek nesillere bu utanç tablosu vahşetin aktarılması gerektiğini düşünüyoruz ve söylüyoruz” dedi.
Türk-İslam eserleri!
Cezaevinin etnografya müzesi olmasına tepki gösteren Aslan, “Etnografya müzesinin işlevi nedir diye bakınca ‘Anadolu’nun Türk-İslam Dönemi’ne ait eserlerinin sergilendiği ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinden getirilen tarihi kalıntılar ile beraber bu konuda birçok parçanın sergilendiği müzedir. Durum bu olunca o halde yeni sıfırdan bir müze yapmak ya da tarihi bir mekanı etnografya müzesine dönüştürmek daha akılcı, daha kolay ve daha özgün olur. Ama yıllarca sosyolojik ve psikolojik tahribatlara evsahipliği yapan bir mekanın tarihi kalıntılarının sergilenebileceği bir müze olmaması gerektiği çok acık ve nettir” diye konuştu.