Kürtler, 2019 yılında yoğun saldırılara maruz kalsa da söz konusu saldırılar karşısında sinmek yerine direnmeyi ve birlikte hareket etmeyi seçti. Geçtiğimiz yıl PKK Lideri Öcalan’ın mesajlarının yanı sıra ulusal birlik çalışmaları da Kürtlerin birincil gündemiydi
Ehmed Pelda
Kürtler için 2019 önemli bir dönüm noktası olarak tanımlanabilir. Dünya siyasetinde sık sık bahsedilen Kürtler, IŞİD’in coğrafi egemenliğini bitirdi, Rojava’da kurdukları toplumsal sistemle bütün saldırılara karşı direnip, Başur’da Türkiye’nin müdahalelerini sınırlandırdılar. Özellikle de Bakur’da iktidarın bütün gücüyle saldırdığı, elindeki araçların tümünü kullandığı alanların hepsinde Kürtler varlıklarını, pozisyonlarını korudu. Umut edildiği gibi geri adım atmanın ötesinde aksine hamleler yaptılar. Üstelik gürültü yapmadan, çatışma ve şiddet uygulamadan.
Tecride karşı direnişin zaferi
İktidarın 2015’ten beri Öcalan’a karşı uyguladığı tecrit 2019’da kırıldı. Yani o kararlı görülen iktidar ve yönettiği güçlü devlet tutunamadı. İki önemli nedenden dolayı geri adım atmak zorunda kaldı. Açlık grevleri yoluyla sergilenen güçlü direniş ve seçimlerde Kürtlerin stratejik ve taktik potansiyeli belirleyici oldu.
2018’nin sonunda başlayıp 2019’da zirveyi bulan açlık grevleri yaklaşık 7 bin kişinin katılımıyla evlerde, parti binalarında, cezaevlerinde devam etti. Irak, Kanada, Britanya, Avrupa ve dünyanın başka bölgelerine de yayıldı.
Buna ek olarak cezaevleri ve Avrupa’da gerçekleştirilen eylemlerle Öcalan’ın sahiplenilmesine dair kararlılık infiale yol açtı. Direniş giderek kitleselleşti. Cezaevleri önünde Beyaz Tülbenliler olarak da anılan tutuklu anneleri direnişe öncülük ederken, Güney Kürdistan ve diğer bölgelerde halkın eylemcileri ziyaretleri, kitlesel desteği her geçen gün arttı.
Avrupa’da açlık grevleri direnişi daha farklı bir renk kattı. Çok ciddi diplomatik, politik ve toplumsal sonuçlar doğurdu. AB’de parlamento, konsey ve ilgili birimlerde direniş sürekli gündemdeydi. Ülkeler bazında hem ulusal parlamentolar hem de yerel parlamentolar konuyu gündemlerine taşıdı. Siyasetçiler sivil toplum örgütleri, dini ve politik kuruluşların temsilcileri hem eylemcileri ziyaret ederek hem de farklı platformlarda direnişçilerin eylemlerini, Öcalan’ın bölge ve Kürt siyasetindeki rolünü gündemleştirdiler. Türkiye’nin Kürt sorununa yaklaşımı, demokratik yapısı sorgulandı. İvedilikle gerekli adımların atılması birçok kez dile getirildi. Yaygınlaşan duyarlılık artık tahammül sınırlarını aşmış, iktidar üzerinde tepkiye ve baskıya dönüşmüştü.
Bilinçli toplum ve sabrın zaferi
Yerel seçimler hem devlet hem de Kürtler için büyük bir sınavdı. Kayyumlarla Kürt belediyelerine el koyan, Kürt kentlerinde büyük yıkımlar yapan güçlere karşı halkın somut olarak söz söyleme imkanı doğdu. Seçimler yoluyla sadece kayyum atanan belediyeler değil, batı bölgelerindeki belediyeleri de AKP’nin elinden almak ancak Kürtler eliyle mümkündü.
Kürt seçmeninin kararlı, politik ve örgütlü olduğunu bilen AKP-MHP ittifakı ve devletin ilgili kurumları PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmenin kendilerine bir yarar sağlayacağını umut etti. Hem kitlesel ve politik etkisi artan açlık grevi direnişlerini bitirmek hem de ortamı yumuşatarak Kürt seçmenden oy alma, en azından pasifize etme niyetiyle görüşmeye izin verdiler. Öcalan’dan getirilen mektuba da bel bağlayan iktidar güçleri Öcalan’ın Üçüncü Yol ısrarının halk tarafından doğru algılanışı ve kararlılığını güçlendirmesini manipüle edemediler.
Seçim sonucunda Kürtler kayyum sistemini reddettiği gibi, batı bölgelerinde de iktidara ders verdi ve devletin şiddet politikalarıyla Kürtlere geri adım attıramayacağını gösterdi.
Baskıda ısrara çelik irade
Seçmenin iradesini tanımamakta ısrar eden hükümet ve ittifak güçleri tekrar kayyumlar atadı. Kürt belediye eşbaşkanlarını tutukladılar. Yanı sıra HDP üyelerini, muhalif gazetecileri, aydınları, sivil toplum temsilcilerini gözaltına almaya, tutuklamaya devam ettiler. 2011’deki KCK operasyonlarından daha fazla gözaltı ve tutuklama 2019 yılında gerçekleşti. Halkın sokak eylemlilikleri şiddetle bastırılmaya çalışıldı. Sokağa çıkan bir milletvekilini dahi onlarca polis çembere aldı. Halk ile bağını engellemekte ısrar devam etti. Kurulan korku imparatorluğunda herkesin geri adım atmasını hedeflediler. Ancak direniş cephesinin hiçbir noktasında geri adım atılmadı. Bilinçli politik duruş sergileyen kitleler meydanlarda görülmedi. Ama mevcut tüm kurumlar çalışmalarını sürdürdü. Boşluklar takviye edildi. Özellikle baskılar karşısında yılması ve parlamentodan çekilmesini beklediler. Bu durumda halk demoralize olacak, örgütlü bütün alanlarda dağılma yaşanacak ve siyaset arenası kendilerine kalacak diye hesap ettiler. Aksine HDP 20 Kasım’da Ankara Hill Otel’de yaptığı olağanüstü toplantı ve aldığı kararla meydan okudu. Erken seçim çağrısıyla iktidara hodri meydan dedi. Yanı sıra tamamen saf dışı bırakılan DBP de kongresini yaparak yeni yönetimini oluşturdu ve 2020’de büyüme hedefini önüne koydu.
Umudun yıkılması değil!
Sosyolojik bağlamda eğer halk sokaklara çıkıyorsa otoriteden bir talebi vardır. Öyleyse otoriteye bir güveni de söz konusudur. Ancak 2015-16 yılında Kürt kentlerinin yıkılması, başka yöntemlerle sorun çözülecekken adeta ders verircesine şiddet ve öldürmenin esas alınması, akabinde halkın seçtiği belediyelere el konulması, siyasi temsilcilerinin tutuklanması, yetmezmiş gibi sınırın ötesine geçerek Kürtlerin yaşam alanları Efrîn ve Başur, Gire Spî ve Serêkaniyê operasyonlar, Kürt siyasetçilerine suikastlar ve yeniden kayyum atamaları ve tutuklamalar derken artık halk bu devletin neyine güvenecek? Hangi taleple sokağa çıkacak?
Aslında sokaklar halk ile devlet arasında bir bağ idi. Eğer bu bağ kopmuş ise artık sokağa çıkmanın, bir talepte bulunmanın gereği kalmadı. Halkın sokağa çıkmamasını umudun yıkılması ve iradenin kırılması olarak okuyanlar yanılıyorlar. Aksine halkın devletle bağlarını kopardığı ve yönünü Kürdistan’a çevirdiği için eğilimleri ve beklentileri değişti. Bunun birçok göstergesi mevcut. Devletin ilgili kurumlarının açık veya gizli yaptıkları araştırmalar da gösteriyor ki Kürtler şimdi daha çok kimliğine sahip çıkmakta, yani bireyler kendilerini kamusal alanda da artık etnik kimlikleriyle tanımlamakta. Kürtlere ait bütün değerlerin küçümsenmesi, temsili kurum, kuruluşların sindirilmesi, siyasi temsilcileri ve liderlerinin tutuklanması devletin, iktidarın meşruiyetini bitirdi.
Ulusal birlik talebi…
Kürtler kamusal alanda etnik tanımlamayı öne çıkarmanın yanı sıra devlet kurumlarına da mesafe koyuyor. Öte taraftan da Kürtçe’nin kullanımı artık anadil hakkı ve talebi olarak değil, siyasal bir kimliğin temsiliyetine dönüşerek politize oldu. Daha önce birçok denemesi yapılan ulusal birlik arayışı belki ilk kez 2019’da bu kadar görünür oldu. Seçim ittifakları biçiminde başlayan Kürtler arası ilişkiler, ilk kez bunu da aşan biçimde kendi gündemi ve ihtiyaçları üzerinden birlik arayışlarını güçlendirdi. Öyle görülüyor ki 2020’de de bu arayışlar sürecek ve farklı Kürt siyasi hareketleri birbirine daha yakın durmak zorunda kalacak.
2019’a direnişle girilmişti
DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in 8 Kasım 2018’de cezaevinde başlattığı açlık grevi eylemiyle karşılanan 2019 yılı, dünyanın birçok ülkesine dalga dalga yayılan bir direniş hattı ördü. Aynı taleple 30 tutuklu ölüm orucuna başlarken 7’si tutuklu 8 kişi ise yaşamına son verdi. Almanya’nın Krefeld kentinde 20 Şubat’ta mahkeme önünde bedenini ateşe veren Uğur Şakar, cezaevinde Zülküf Gezen (33) 17 Mart’ta, Ayten Beçet (24) 23 Mart’ta, Zehra Sağlam (23) 24 Mart’ta, Medya Çınar (24) 25 Mart’ta, Yonca Akici 29 Mart’ta, Siraç Yüksek, 2 Nisan’da, Mahsum Pamay (22) ise 5 Nisan’da yaşamına son verdi.
‘Ben çözerim, kendime güveniyorum’
Eylemlerin büyümesiyle PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları 8 yıl sonra 2 Mayıs’ta İmralı’ya hareket etti. Öcalan, bu görüşmesinde 21 Mart 2013 yılında kamuoyuyla paylaştığı deklarasyona atıfta bulunarak, aynı noktada olduğu mesajını verdi. Ardından Asrın Hukuk Bürosu avukatları Nevroz Uysal ve Rezan Sarıca, 22 Mayıs, 12 Haziran, 18 Haziran ve 7 Ağustos tarihlerinde İmralı’ya giderek toplamda 5 görüşme gerçekleştirdi. Görüşmelerde Öcalan’ın kamuoyuyla paylaştığı mesajlar büyük yankı uyandırdı. Öcalan 7 Ağustos’ta avukatlarıyla yaptığı görüşmede şu mesajı yollamıştı: “Kürtlere yer açmaya çalışıyorum gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu ortadan kaldırırım. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır.” Öcalan’ın son görüşmede özellikle vurgu yaptığı bir diğer konu ise yaratılmak istenen Kürt-Türk düşmanlığına karşı dikkatli olunmasıydı.
Ulusal birlik çalışmaları hız kazandı
Türkiye’nin 9 Ekim’de Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik saldırıları ardından Kürtler aydınıyla, sanatçısıyla Kürt siyasi partilere ulusal birlik çağrısı yaptı. Çağrılara ses veren Kürt siyasi parti ve kurum temsilcileri Federe Kürdistan’da, Rojava’da, Rojhilat’ta ve Türkiye’de (Bakur) ulusal birlik gündemiyle toplantılar gerçekleştirdi. Kobanê’de 12-13 Aralık’ta gerçekleştirilen Ulusal Birlik Çalıştayı sonuç bildirgesinde, Kürtler için “ortak tavrın” önemine dikkat çekilerek, Kürt partileri bir araya getirmek amacıyla bir komitenin kurulması kararı alınmıştı. Bunun yanı sıra Türkiye’de bulunan Kürt partileri 5 Aralık’ta yaptıkları toplantıyla bir heyetin Federe Kürdistan’a gitmesine karar verirken 18-19 Ocak’ta ise iki günlük bir çalıştay gerçekleştireceklerini duyurmuşlardı. Yine 26 Aralık’ta Birleşik Kürt Kadın Platformu da, düzenledikleri çalıştayın sonuç bildirgesinde “parçalanmışlığa” karşı çıktıklarını belirterek, “Kürtler birlik olmadan soykırım ve sömürge politikalarından kurtulamayız” demişti.
Kayyuma sokakta cevap verildi
19 Ağustos 2019’da 31 Mart yerel seçimlerinde ezici çoğunlukla 2016’da atanan kayyumlardan belediyeleri alan HDP’li Van, Diyarbakır ve Mardin büyükşehir belediyelerine kayyum atandı. Gerçekleşen gasp “kayyum darbesi” olarak tarihe geçti. HDP’li seçmen “irademizi gasp edemezsiniz” diyerek sokakta günlerce direndi. Bu direnişle beraber HDP 2 ay süren “Demokrasi Nöbeti”ni başlattı. Bu süreçte yaklaşık 600 kişi gözaltına alındı. Hala devam eden kayyum politikası sonucu şu ana kadar HDP’li 32 belediye gasp edildi. 23 belediye eşbaşkanı tutuklandı. HDP’li eşbaşkanlara belediyedeki görevlerine dair tek bir suçlama yapılmazken, gizli tanık beyanları, katıldıkları eylem ve etkinlikler üzerinden suçlamalar yöneltildi. DBB Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, Demokrasi Nöbeti’nde halkla birlikte günlerce direndi.