Salih Yılmaz
Sistem dışında kalan demokratik ve sosyalist hareketlerin bir araya gelip mücadele ve politikada ortaklaşma üzerinde anlaşmaları önemli bir gelişme olarak Türkiye’nin gündemine girdi. Belki medya tekelinden ötürü taşıdığı potansiyel kadar siyasi gündem olup gereği kadar üzerinde tartışılmıyor. Malum Türkiye’de medya büyük oranda iktidarın tekelinde. Az miktarda basın ve medya da muhalefet cephesine aittir. Muhalefet medyası AKP-MHP’ye karşıtlıklarından ve belki de birkaç sebepten daha Kürtler ile Türkiye sosyalist cephesindeki gelişmelere kısmi bir yer verebilmektedir. Bir de internet üzerinden gelişen iletişim sayesinde Kürtler ve Türkiye demokratik ve sosyalist hareketleri de belli düzeyde gündemde yer bulabiliyorlar. Fakat bu düzey çok yetersizdir. Çünkü Kürtler ve Türkiye demokratik ve sosyalist hareketi AKP-MHP faşizmine karşı son yedi yıldır verdiği mücadele başta olmak üzere yüz yıllık cumhuriyet tarihinden buna yana geliştirdikleri kesintisiz mücadeleyle Türkiye’de ilerleme ve demokrasi adına ne varsa yaratan güç konumundadırlar. Türkiye’de bugün sistem sınırları içinde bile olsa kendini AKP-MHP’den farklı gören bir kesim varsa bu da bu tarihsel gelişmenin sonucudur. Eğer Türkiye’de sosyalist hareket gelişmeseydi bugün CHP bile var olamazdı.
Türkiye demokratik ve sosyalist hareketi emeğin sömürüsünden dolayı sistemle bir çelişki içerisindeydi ve emeğin özgürleşmesi olarak ad olunmuş bir mücadele vermek üzere gelişti. Birçok hareket farklı mücadele yöntemleri ve stratejisi benimsemiş olsalar da tümünde ortak hedef toplumun emeği sömürülen tüm emekçi kesiminin, yani ezilen tüm sınıfların, özgürleşmesini sağlamak olmuştur. Bu mücadeleyi de sömürüyü gerçekleştiren egemen burjuva ve yarı burjuva komprador sınıflara karşı vermiştir. Demokratik ve sosyalist hareketin bu mücadelesi yüzyıldır sürüyor ve Türkiye toplumunun demokratik gelişmesinin kaynağı durumundadır. Eğer tüm dünyada demokrasi ve sosyalizm mücadelesi olmasaydı bugünün insanları olarak tutunacağımız hiçbir şeyimiz olmazdı. Bugünün toplumunun kazanım dediği, doğal hak deyip mücadelesini verdiği ve sonuca ulaştırmak istediği ne varsa bu mücadele sayesinde olmuştur. Yoksa kapitalist sömürü sistemi her şeyi yutar ve bitirirdi. Bugün de hala bunu yapmaya çalışıyor.
Kürtlerin sistemle çelişkisi ise daha derindi ve bundan dolayı Kürtler çetin bir mücadele içerisinde oldular. Kürtlerin varlığı yok sayılıp ortadan kaldırılmak istendi, Kürtler buna karşı direnip mücadele ettiler. Kürtler savaşların en zoru olan var olma savaşını verdiler. Bu mücadeleyi sadece Türkiye’de de değil, tüm Kürdistan parçalarında verdiler. Fakat Kürt karşıtlığını ve Kürde karşı yok etme politikasını geliştiren ve herkese dayatan Türk devleti olmuştur. Türk devleti Kürt düşmanlığından dolayı Kürtlerin hiçbir yerde var olmasını kabul etmiyor ve her yerdeki mücadelelerini bastırmak için çabalıyor. Bundan dolayı Kürtlerin her yerdeki mücadelesi Türk devletine karşı olmak durumunda oluyor. Bugün Rojava başta olmak üzere Kürtlerin var olma ve özgürleşme mücadelesinin olduğu yerlerde böyle oluyor. Çünkü Türk devleti buralara saldırarak Kürtlerin varlık göstermelerini engellemek istiyor.
Kürt halkı var olma savaşını yüz yıldır veriyor. Türk devleti Kürtleri ortadan kaldıramadığı için sömürgen tekçi paradigması krizler ve çöküşler yaşadı. Bu durum Türkiye’de demokratik ve sosyalist hareketin gelişmesine zemin oluşturdu. Eğer Kürtler devlete karşı direnmeyip varlılarını koruyamasalardı, Türkiye’de demokrasi ve sosyalizm mücadelesi çok zayıf kalırdı. Çünkü Kürtler Türkiye demokrasi hareketinin en büyük gücü konumundadırlar. Türkiye’de ortaya çıkacak ve çıkarılacak tüm gelişmeler Kürt gerçeğine dayanarak olmaktadır. Bugüne kadar da bu böyle olmuştur. Türkiye demokratik ve sosyalist hareketin gerçek önderleri bu gerçeği bilmişler ve gerektiği gibi dile getirip onu sahiplenmişlerdir. Daha Mustafa Suphi’den beri bu böyle olmuştur. Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katledilişlerinin üzerinden yüz bir yıl geçti. Onların hayali Türkiye’de emek sömürüsünü ortadan kaldırarak eşitlik ve özgürlüğe dayalı bir sistem kurmak; Ermeni ve Kürt meselelerinin emperyalist ve ulusalcı yaklaşımların dışında, sosyalist ütopyayla halkların bir arada ve eşitçe yaşamaları temelinde çözümünü geçekleştirmek ve ilerici dünya insanlığıyla dayanışma ve ortaklaşma temelinde kapitalist modernite sistemini yıkıp dünyayı sömürüden kurtarmaktı. Daha sonraları Deniz, Mahir, İbo gibi önderler başta olmak üzere Kürt gerçeğini, onun haklı mücadelesini ve Türkiye’deki mücadele açısından önemini gören şahsiyetler bu geleneği sürdürmüşlerdir.
Şimdi Kürtlerle Türkiye demokratik ve sosyalist hareketleri ortak mücadeleyi tartışıyor, bunun için bazı adımlar atıyor. Bu gerçekleştiği ve gereği gibi geliştirilmesi taktirde Türkiye’nin beklenen devrimci, demokratik hareketi ortaya çıkacak ve bu hareketin ortaya koyacağı mücadeleyle AKP-MHP iktidarı yıkılacak ve yeni dönemin kapısı açılacaktır. Bu Ortadoğu’nun demokratikleşmesi için de önemli bir gelişmedir. Fakat henüz böyle bir düzeye ulaşacak kadar adımlar atılmış değildir. Çünkü bunun önünde engel olan bazı anlayış ve yaklaşımlar var. Bunlar gelişmeyi sınırlıyor. Bunları bilmek, neler olduğunu anlamak ve doğru olanı ortaya koymak, en az atılan adımlar kadar önemlidir. Kısmet olursa gelecek haftaki yazıda bunlar üzerinde durmak istiyoruz.