Kürtlerin arasına ekilen, dayatılan zihinsel parçalanmışlık egemenlerin çizdiği suni sınırlardan daha tehlikelidir. Buna son vermenin tek yolu ulusal birlikten geçiyor
Dirayet Dilan Taşdemir*
Kadim halkların yaşadığı dünyanın en eski ülkelerinden biri olan Kürdistan, özellikle son yüzyıldır egemenlerin hiçbir kural tanımadan istedikleri gibi tasarrufta bulundukları, çıkarları doğrultusunda şekillendirdikleri ve üzerinde yaşayan halklara her türlü zulmü reva gördükleri bir gerçekliğin adı oldu.
Harita üzerinde dört parçaya bölünen, her bir parçası ayrı bir ulus devlete bağlanan ve her bir parçasında bu ulus devletler tarafından, hem yok sayılan hem de varlığı büyük tehdit olarak görülen yaralı bir coğrafya olmaya devam ediyor. Fakat tarih sadece olayların peşi sıra anlatıldığı, egemenlerin yaptıklarından oluşan bir kronolojiden ibaret değil elbette. Kürtler büyük bedeller, büyük acılarla varlık ile yokluk arasındaki o hazin çizgide, tarihi aynı zamanda bir direniş hikâyesine de dönüştürdüler. Nasıl ki varlığı, dili, kültürü, tarihi, statüsü yok saylıyorsa bu direnişleri de yok sayılmaya, eşkıya, terörist, asi gibi farklı adlandırmalarla bu isyanı, bu direnişi de yok sayılmaya, gizlenmeye çalışıldı.
Ortadoğu’nun dört katı ulus devleti tarafından kıskaca alınan, dünyanın gözünü kulağını kapattığı, baskı ve zulümle dize getirilmeye çalışılan, egemenlerin çizdiği suni sınırlarla birlikte derinleştirdiği fikirsel ayrılıklar, parçalı siyaset tarzı Kürtlerin tarihselliğinin hep bir parçası oldu.
Geçen yüzyılda egemenlerin parçaladığı, cetvelle çizdiği coğrafyada, Kürtlerin payına birbirinin acısına komşuluk etmek düştü. Zilan’ı Dersim, Dersim’i Halepçe, Halepçe’yi Qamışlo ve daha niceleri izledi. Kültürümüz, tarihimiz, kimliğimiz, dilimiz ve birikimlerimiz bölündü, bölündükçe egemen ideolojilerin hegemonyasında can çekişti.
Kültürel, fiziki ve siyasi soykırımların canlı tanıkları olduk. Hem kurumsal hem de anlamsal olarak derin bir parçalanmayı ve zihniyet yitimini yaşadık. Duyguda bölünen, kendi acılarına yabancılaşan, kendine egemenlerin gözü ile bakan, parçalanmış ulus ve halk gerçekliği oluşturuldu. Tarihten gelen ‘‘böl, parçala, yönet’’ stratejisi yapısal olarak korunarak sürdürülürken buna bir de Kürtler arası çatışma ve eşlik etti.
Bu anlamda Kürt tarihi; varlık mücadelesi veren birçok halkın tarihi gibi büyük bir özgürlük mücadelesi ve direnişler tarihi olduğu kadar katliamlar, ihanetler, yenilgiler ve aynı zamanda bu yenilgilerin bir nedeni olan brakûji tarihidir. Kürtler esaretleri altında kaldıkları devletlerin baskı ve zulme dayalı kıyım politikalarının yanında hem farklı parçalarda hem de aynı bölgelerde kendi aralarında yaşadıkları çatışmalardan, dağınık duruşlardan kaynaklı da büyük acılar yaşadılar. Bu yüzden kimi zaman kazanımlarını kaybettiler kimi zaman özgürleşme fırsatını kaçırdılar. Kürtlere bir yazgı gibi eşlik eden bu olgu Kürtler için tarihsel arka perdesi bu kadar derin acılarla yüklü iken tarihin bu kritik kavşağında bir kez daha kolektif hafızamız bizi sarsıyor. Brakûji denen lanet bu yüzyılda da Kürtlerin ayağına dolanan, özgürlük yitiminin adı ve adımı mı olacak?
Kürtler yüzyılardır kendilerine biçilen bu dar gömleği yırtmanın şafağında iken bu direnişi kıramayan egemen, statükocu güçler bir kez daha en bilinen, sık tekrarlanan yöntemle tarihi geri döndürmeye çalışmakta. Yani yine bir özgürlük anında büyük ve lanetli bir komplo olarak tekrar tarih sahnesinde perdelenmek isteniyor. Zînî Wertê meselesi tam da böyle bir durumun habercisi. Onun için de dünyanın dört bir yanında yaşayan Kürtlerin tepkisine neden olmuştur. Kürtler yaşanan tehlikenin farkında. Bu tehlike kendi içinde Başur’un tüm kazanımlarının kaybedilmesi gerçeğini de barındırıyor.
AKP-MHP rejiminin işgal saldırı planlarına bölgesel iktidarın onay vermeleri dar çıkarcı küçük olsun benim olsun yaklaşımı da bu tehlikeyi daha da büyütüyor. Onun için de dünyanın dört bir yanında yaşayan Kürtler bu duruma büyük bir tepki verdiler. Ve süreci hassasiyet ile takip ediyorlar.
Ama şu da unutulmamalıdır ki ne Kürtler eski Kürtler ne de Kürtlerin mücadelesinin geldiği düzey eskisi gibi. Ailesel, aşiretsel, bölgesel çıkarları halkların geleceğinin, halklarının özgürlüğünün önüne koyan siyasetlere, dinamiklere geçit vermelerini, egemenlerin çıkarı için rıza göstermelerini beklemek beyhude bir çabadır. Kürtlerin özgürlüğe ve birliğe duyduğu özlem bu yüzyılın politik karakterine yön veriyor. Zamanda ve mekânda boşluk yaratacak bir duruş, bu politikanın sahiplerine kaybettirir. Çünkü Kürtlerin acılardan süzülen makûs tarihlerini değiştirip tarihe yeni bir yön verecek olgunluğu, bilgeliği ve örgütlülüğü mevcut.
Uygarlığın şafak vaktine beşiklik etmiş bu coğrafya bu kez de ulusal birlik ile radikal demokrasiye öncülük ederek hem Kürtlerin özgürlük mücadelesini taçlandıracak hem Ortadoğu coğrafyasına çözüm sunarak coğrafyayı sürekli bir savaş meydanı olmaktan çıkaracak hem de tüm dünya için alternatif bir yaşam önerisi geliştirecek potansiyele sahip. Bugün Kürtlerin bu özgürlük yürüyüşü bir kez daha dar küçük iktidar oyunlarına kurban edilmek isteniyor.
Kaybettirilmek istenen bu özgürlük gerçekliğidir. Kürdün onurlu ve dünya halklarına umut olma direnişidir. Egemenlerin kirli politikaları, günlük çıkarları ve dil oyunları ile bir safsataya dönüşen Kürdistan’ın her parçası için ayrı ayrı meşruiyet tartışması yürütmek ve bu zeminde bölünmeyi derinleştirmek artık zamanın ruhuna uygun değil.
Dünyanın dört bir yanında yaşayan tüm Kürtlerin kalbinde, yüreğinde isyana ve coşkun bir sele dönüşen ortak duygu özgürlük yürüyüşünün taçlanacağı Kürtler arası ittifaktır. Çünkü biliyoruz ki Kürtler birbirini tanısa bütün dünya Kürtleri, Kürtlerin varlığını tanır.
Buna gelmeyen ayak direten, baskı ve sömürü tekellerinin tarihsel çıkarlarından hareketle Kürtlerin bu yüzyılda evrensel tarih içerisindeki yerlerini sağlamalarını engellemek Kürtlerin bin yılık ahına ve lanetine mazhar olmayı hedefi olur, Kürt ulusal birliği bugün Ortadoğu denklemlerini yeniden kuracak, dört parça Kürdistan’ın geleceğini etkileyecek bir tarihsel anlam taşıdığı gibi bir coğrafyanın kaderini değiştirme potansiyelini de içinde taşımaktadır.
Kürdistan’ın hiçbir parçasının tek başına kendi sorununu çözmesi artık mümkün görünmemektedir. Hem bölgesel ve uluslararası konjonktür buna fırsat vermemektedir hem de sorunun kendisi parçalı görünse de bir bütün meselesidir. Kürtlerin parçalı durumu sorunu derinleştiren en önemli olgudur ve Kürdistan’ın bir katliamlar coğrafyası olmasının nedenlerinden birisi de her biri kendi başına tarihsel ve görkemli olan direnişlerin, mücadelelerin parçalı olması yani bir birlikten, bir ittifaktan, toplu bir örgütlülükten eksik oluşudur.
Böylesi tehlikeli bir iklimde Kürtlerin birlik olma dışında başka şansları yok ve bu bir tercih değil zorunluluktur. Yaşamak, demokratik bir sistemde var olabilmek için ekmek ve sudan daha fazla ihtiyaç olan şey ulusal birliktir.
Özcesi Kürtler arası güçlü ve kalıcı bir ittifak her zamankinden daha kritik bir anlam taşıyor. Yüzyıl önce çizilen sınırlar, biçilen gömlekler yüzyıllık bir mücadele, büyük bedeller ve ağır tahribatlar sonucu aşınmış ve mahkûm edilmiştir. Egemenler bildikleri yöntemlerde baskı, katliam, yıkım politikalarında ısrar edeceklerdir. Kürtler de en iyi bildikleri yönteme yani direniş ve mücadelelerine devam edeceklerdir. Ama bunun aynı sonuçları doğuran kısır bir döngüye dönüşmemesi için mücadelenin yanı sıra Kürtler arası büyük bir ittifakla tarihin seyri değiştirilebilir, değiştirilmek zorunda. Kürtlerin arasına ekilen, dayatılan zihinsel parçalanmışlık egemenlerin çizdiği suni sınırlardan daha tehlikelidir. Bu zihinsel parçacılık geçmişi, tarihsel belleği kolektif kimliği yaraladığı gibi uğruna büyük mücadeleler verilen bugünü ve geleceği de belirsizleştirir. Buna son vermenin tek yolu ulusal birlikten geçiyor. Tarih ve içinden geçtiğimiz süreç bize bunu emrediyor.
*HDP Ağrı Milletvekili