Pazartesi söyleşisi-Ahmet Tulgar
Emin Çapa, ana akım medyada sözünü, sesini koruyabilmiş, hâlâ genç kuşak diyebileceğimiz gazetecilerden biri. Ana akım medyada en zor olan şeylerden birini başarıp, ekonomi servisi müdürlüğünü patronların halkla ilişkiler masası olmaktan çıkarıp gazeteciliğini, bilgisini halktan ve emekten yana kullanmış biri. Ve muhalefeti güleryüzlü, hatta kahkaha ile sürdürmüş. Emin Çapa ile Türkiye ekonomisini ve siyasetini konuştuk. Eğitim ve bilime de yöneldik.
Yıllarca televizyon ekranlarından seslendin kamuoyuna. Şimdi ise Twitter’da aynı etkinlikte gazetecilik yapıyorsun. Disiplin içinde. Bilgiye dayanan ve sözünü sakınmayan bir gazetecilik. Ana akım medyada gazetecilik ile sosyal medyada gazetecilik deneyimlerin arasında hangi farkları görüyorsun?
Ben ekran bağımlısı değilim. Bundan sonra hiç ekrana çıkmasam da dert etmem. Annemin karnından ekranlara doğmadım. Benim bir derdim var ve bu derdimi konferanslar, konuk olduğum yayınlar, sosyal medya üzerinden anlatabildiğim sürece sorun yok. Hakkını yiyemem Doğan Grubu’nda ben üst düzey tarafından sevilen, takdir edilen bir çalışandım. Son yıllarda açık açık, “durumun farkındayım, beni istediğiniz zaman ekrandan alabilir, işten çıkarabilir, geri plana kaydırabilirsiniz. Hiç alınmam” diyebildiğim için de kimseyle kıyaslanamayacak kadar özgürdüm. Ama ne olursa olsun kurumsal yapının bir parçasısınız. Onun kurumsal bütünlüğüne uymak zorundasınız. Şükür beni kırmızı çizgilerime zorlayan bir şey yaşamadım. Sosyal medya öyle değil. Sosyal medyada ise, kendinizi ortaya koyuyorsunuz. Zaten Doğan Grubu’ndayken de sosyal medyayı öyle kullandım. Patronla anlaşmam öyleydi. Ben kimse beni sevsin, beğensin diye yazmıyor, çizmiyorum. Doğru gördüklerimi, bildiklerimi paylaşıyorum. Bunun insanların hoşuna gidip gitmeyeceğini düşündüğüm anda yalan söylemeye başlarım.
İktidarın ekonomi politikalarını eleştiriyor ama bir yandan da uyarı yapıyor, yol da gösteriyorsun. Bugün Türkiye’de ekonomi politikalarda en temel hangi yanlışlar yapılıyor?
Ben AKP muhalifi değilim. Ben yanlışın muhalifiyim. AKP, Türkiye’de yanlışların, hataların adeta kaynağı haline geldiği ve Türkiye’yi varoluşsal bir yere sürüklediği için AKP’ye itiraz ediyorum. Sonuçta AKP diye bir parti kalmadığı, AKP bir tek kişinin amaçlarına hizmet eden bir organizasyona dönüştüğü için, bütün eleştirilerin gittiği yer Sn Recep Tayyip Erdoğan oluyor. Şu an Türkiye ekonomisindeki sorun ekonomi değil, hukukun yokluğu. 2018’de dolar 7 liraları gördüğü zaman Türkiye’de milyarlarca dolar parası olan bir yabancı fonun yöneticisini aradım. “Yahu delirdiniz mi? Ne oldu size? Demokrasi endişesine mi kapıldınız? İçinize Emin Çapa mı kaçtı?” diye sordum. O da bana, “Emin Bey, ben de Türkiye ve tüm dünya demokratik olsun isterim. Ama o sizin sorununuz. Ben paraya ve hukuka bakarım. Yarın sizin ülkenizi yöneten kişi (isim vermedi, tanım kullanmadı) benim Türkiye’de kazandığım paraya el koymaya kalksa, ya da ülkeden çıkarmamı engellese ben ne yapacağım? Hangi hukuk bunu engelleyecek? Sizin ülkenizde artık hukuk yok. Bu demokrasi olmamasından daha fena bir şey ve ben bu maliyeti hesaba katmak zorundayım” dedi. İşte şu anda bizim sorunumuz bu. Ekonomi işin kolay tarafı, kısa sürede düzelir. Ama hukuk, demokrasi yoluna girmeden bir adım atamaz noktaya geldik. Deniz bitti. Türkiye ekonomide ne yaparsa yapsın, uzun vadede yüksek büyüme sağlaması mümkün değil. İnsan hakları, demokrasi ve hukuk reformu olmadan bir adım atamaz haldeyiz. Tek Adam rejimiyle gidebileceğimiz yolun sonuna geldik. Bundan sonrası her gün daha zor, daha kötü.
Türkiye’nin kısa vadede geleceğine ilişkin nasıl bir projeksiyon yapıyorsun?
Kısa vadede en büyük sorun KOBİ’lerin ayakta tutulması. Şirketler çok zor durumda. Ankara’dakiler olayın farkında değil. “Çok önemli” olduğunu zannettikleri bazı açıklamalarla ekonomiyi düzeltebileceklerini sanıyorlar. Ben Sn Albayrak’ın açıklamalarına, “reformumsu programımsı” diyorum. Ortada, ne reform var, ne program. Kısa vadede Türkiye’nin önündeki en büyük sorunlardan biri S-400 meselesi. Bu işi fazla küçümsüyor herkes. Ekonomi bu kadar kötüyken, ABD ambargosu gelirse İran’dan kötü oluruz. İkinci mesele demokrasi adına elimizdeki son kırıntı olan sandığın tekmelenmesidir. Türkiye hiçbir zaman Norveç değildi. Ama bir şekilde ağır aksak da olsa bir demokrasi işliyordu. İstanbul seçimlerinde yapılan şeyin üzerinde çok durmuyoruz ama olan aslında dehşet vericidir. Ha diyeceksiniz ki, bu ülkenin bir bölgesinde hep oluyordu. Evet oluyordu ama, yabancılar bir şekilde bunu görmezden gelebiliyordu. Onun dehşet vericiliğini, ahlaksızlığını, demokrasi dışılığını, insan haklarına aykırılığını biz biliyor ve acısını çekiyorduk. Ama yabancının bunu görmezden gelmesi kolaydı. Olay Türkiye’nin ekonomik kalbi İstanbul’a taşınınca kimsenin bunu görmezden gelmesi mümkün değil artık. Yabancılar “Türkiye’nin demokratik bir ülke olmadığı riskini fiyatın içine koymak zorunda”. Koyuyorlar da zaten. Bankalarımızın yurt dışından aldığı sendikasyonların maliyetleri iki kat arttı. Türkiye’ye yapılan yatırımları sigortalamanın (Teknik adı CDS) maliyeti rekor seviyelere geldi. Yani yabancı yatırımcı, “sen artık bir demokratik hukuk devleti sayılmazsın. Bu riski görüp sana yatırım yapabilmem için bunun bedelini ödemelisin” diyor. Türkiye bunun acısını çok çekecek.
Özellikle eğitim konusunda sık sık uyarılarda bulunuyorsun. Türkiye’de bugün eğitim sistemi sence ne durumda?
Eğitime 2 nedenle önem veriyorum. 1) Benim annem ilkokul mezunu, babam okumayı askerde öğrenmiş. Bütün imkanlarımı benim gibi dezavantajlı ailelerden gelenlere katkı sunmak için seferber ediyorum. Bizim kültürümüzde yaptığını söylemek yoktur bilirsin, ama kirada oturmamın ana nedenlerinden biri bu. Çok büyük kaynaklar yaratıyorum, kullanıyorum. 2) Ekonomide aklın, bilimin yolundan gittiğiniz anda 6 ayda toparlar, 2 yılda uçuşa geçersiniz. Biz bunu 2002 krizinden sonra gördük. Önceki hükümetleri batıran o reform programının meyvelerini AKP topladı ve sanki kendi marifetiymiş gibi halka anlattı. Hukuk ve demokrasi çok daha zor. Ama en zoru eğitim. Çünkü eğitimde kuşakları kaybediyorsunuz. Bu insanlar sizin siyasi sisteminizin, ekonominizin bir parçası olacaklar. Cahil bırakılmış geniş kitleler demokrasinizin de, ekonominizin de seviyesini belirliyor. Eğitim ölümcül bir konu. Türkiye eğitimi tamamen çağdışı, akıl dışı, bilim dışı. Dünya büyük bir kırılmaya gidiyor. Sevgili Ahmet, benim kuşağım insan olarak doğan ve insan olarak ölecek son kuşak. Benim oğlum insan olarak doğdu ama insan olarak ölmeyecek. Torunum büyük olasılıkla insan olarak doğmayan ilk kuşak olacak. Üç boyutlu yazıcılarda basılan organların insanlara nakli gün sayıyor. DNA’sı düzenlenmiş ilk ikizler Çin’de doğdu. Cehennemin kapıları açıldı. Bilim ve teknoloji eskisi gibi koşarak ilerlemiyor. Bu hızlı tren, kaçıran bir daha binemeyecek. Bizim eğitim sistemimiz 16-17. yüzyıl Osmanlısına uygun çocuklar yetiştirmek istiyor. Şu anda 21. yüzyılın ilk yarısı bile eskidi. Yeni dünyanın ihtiyaç duyduğu yetenekler çok farklı. Bunlara 21. yüzyıl yetkinlikleri diyoruz.
Bir diğer ilgi alanın bilim. Türkiye bugün bilimsel üretim açısından ne durumda?
Türkiye’de müthiş bir bilim potansiyeli var. Öyle başarılı, tutkulu bilim insanlarımız var ki, dünyanın dört bir yanındaki bilim kurumları bunları kapmak için yarışıyor. Bilim trenini kaçırırsak bunun cezası ağır olacak. Osmanlı çağa uyamadığı, Aydınlanma Çağı’nı, Sanayi Devrimi’ni kaçırdığı için yıkıldı. Şu anda bilimsel yayın açısından İran bizi geçti. Bu utanç da Türkiye’ye yeter diye düşünüyorum.
YSK’nın İstanbul seçimlerini ertelemesinin Türkiye toplumsal hayatına ne gibi etkileri oldu, olacak?
Çok ağır bir travma olacak. Şu anda herkes “daha farkla kazanırız” vs havasında ama. Buradaki mesele kazanıp kaybetmekten daha ağır. Türkiye’nin Kürt vatandaşlarının yıllardır baş etmeye çalıştığı sorun tüm ülkeye yayıldı; Verdiğiniz oy, yönetenlerin hoşuna gitmediğinde değeri sıfır oluyor. Bununla baş etmek sanıldığından çok daha zor. Demokrasi içinde kalarak bununla mücadele etmek, büyük bir inanç, kararlılık ve örgütlülük gerektiriyor. Hele de Sn İmamoğlu kazandığı seçimi bir şekilde kaybederse, muhalif cephenin büyük bir travma yaşamasından korkuyorum.
Türkiye muhalefetinin bugünkü formasyonunu nasıl değerlendiriyorsun?
Türkiye’de siyaset değerler, fikirler üzerinden yapılmıyor. Elbette toplumun da burada büyük etkisi var. Ama parti içi demokrasinin zayıflığı korkunç düzeyde. Çok saygı duyduğum insanların, hizmet için girdikleri siyasette nasıl örselendiklerini, itilip kakıldıklarını biliyorum. Ama şu anda ölümcül bir yerdeyiz, insan hakları, demokrasi paydasında buluşabildiğimiz herkesle birlik olmamız lazım. O yüzden izninle burayı çok uzatmayayım.
Sermaye sahipleri ve onların kurumları bu dönemde ya da herhangi bir dönemde toplumsal sorumluluklarını yerine getirdi mi? Bugünkü ürkeklik ve sessizliklerinin sebebi sence ne? Tabii sen de böyle bir sessizlik ve ürkeklik saptıyorsan.
Sermaye ürkektir. Doğasında bu var. Normal bu. Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayanlarla, büyük servetleri kaybetme korkusu içinde olanları aynı kefeye koyamayız. Hepimiz demokrasiyi idealleştiriyoruz. Ama adını doğru koyalım, demokrasi dediğimiz şey “Burjuva Demokrasisi”. AKP bu yüzden kendi burjuvasını oluşturmaya çalışıyor. Bazı ülkeler bu yüzden sermayeyi tabana yayarak, burjuva sayısını artırmaya ve böylece burjuva demokrasisini daha geniş bir grubun üzerine oturtmaya çalışıyor. Türkiye’de kimin zengin olacağına devlet karar verir. AKP döneminde yapılan kamu ihalelerinden 130 milyar dolarlık aslan payını 3 şirket aldı. Dünyada devletten en çok ihale alan 5 şirketin 3’ü bizden. Hadi muhalif olsun iş insanları. Benim açımdan yurttaşların cesur, açık fikirli olması, gazetecilerin, sermayenin vs cesur olmasından daha önemli.
Bir yurttaş olarak nasıl bir hissiyat içindesin?
Bana, “hala umutlu musunuz bu ülkeden” deniyor her zaman. Çünkü malum, herkesten fazla imkanım var çok rahat ülkelerde, çok rahat bir hayat sürmek için. Yıllardır yanıtım aynı, “nefes alıyorsak umut var demektir”. Umutluyum. Biz bu topraklardan daha güzel, daha mutlu, daha refah içinde, daha huzurlu bir ülke yaratacağız. Teslim olmak benim kanımda yok. Çünkü yenildiğimizde kaybetmeyiz, teslim olduğumuzda kaybederiz.
İktidar sence neden yanlışlarını sürdürmek dışında bir yol bulamıyor?
AKP iktidarını ben üç döneme ayırıyorum. 1. Dönem, “hep beraber kazanalım” dönemiydi. 2. Dönem “bizimkiler kazansın” dönemi. 3. Dönem, “küçük olsun, bizim olsun” dönemi. AKP diye bir parti yok. Başında vardı, ama bugün yok. AKP bir kişinin çıkarlarına hizmet eden bir organizasyona döndü. Şöyle düşünelim, dava dava dedikleri şey ne? Nerede o davanın Sn Recep Tayyip Erdoğan dışındaki neferleri? Hepsi mi davaya ihanet etti? Sn Şener, Sn Arınç, Sn Çiçek, Sn Babacan, Sn Gül nerede? Hepsi de mi hain? AKP, bir partiden, RTE’ye hizmet organizasyonuna dönüşürken hepsi dışarı atıldılar birer birer. Hatırlarsanız Sn Gül Cumhurbaşkanı olduğunda yandaş basın, “Cumhur nihayet Çankaya’da” demişti. Bugün Sn Gül bir hain. Sn Erdoğan’ın gerçeklikle bağı koptu. Çevresinde ona itiraz edebilecek, hayır diyebilecek, ağırlığı olan kimse kalmadı. Sadece onun duymak istediklerini söyleyen, zayıf isimler kaldı. Üstelik “Partili Cumhurbaşkanlığı” denen ucube bir sistemle bütün yetkileri tek adama vererek ülkeyi yönetilemez hale getirdik. Bu yüzden bu haliyle AKP’nin Türkiye’ye katkı sunabilmesi mümkün değil.
Bilim, dans ve çiçeklerin. Bunlar senin sığınakların mı? Bu güzellikleri bugünün Türkiyesi’nde korumakta zorlandığın oluyor mu?
Yaşamımıza anlam katmamız lazım. Benim için para bu anlam boşluğunu dolduramayacak bir şey. O yüzden bu boşluğu dolduracak başka bir şeyler arıyorum. Öğrenmek benim için büyük bir açlık. Bir yerde bir bilgi var ve ben ona vakıf değilim çok üzüntü verici bir şey. Hayatımın en büyük acısı, okuyabileceğimden, öğrenebileceğimden çok fazla kitap ve bilgi olmasıdır. Hayat çok kısa; dans etmeli, sevmeli, sevilmeli, aptal aptal hareketler yapmalı, banyoda şarkı söylemeli, hayal kurmalı, çiçeklerle sohbet etmeliyiz. Ama insan bu dünyaya mutlu olmak için gelir. Mesele neden mutlu oluyoruz bunu bulabilmek. Ben bu konuda zorluk çekmiyorum. Seviyorum, seviliyorum, sağlıklıyım, kimseye muhtaç değilim. Hayattan daha ne isteyebilirim ki?
İstanbul çılgın projelere hayır dedi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi iktidar için ne ifade ediyor?
İstanbul, AKP için iki yönden önemli. Bunlardan ilki Türkiye’nin rantı İstanbul’da dönüyor. Türkiye ekonomisinin kalbi, katma değerin merkezi İstanbul. AKP bugüne kadar İstanbul’da inşaat üzerinden yarattığı rantla yandaşları besledi. Ama bundan daha önemlisi AKP seçmeni için İstanbul’un ifade ettiği değer. Ankara, Cumhuriyet için çok önemli. Cumhuriyet’e kadar Ankara, bozkırın ortasında öylesine bir yer. Cumhuriyet Ankara’yı alıp başkent yapıyor. Buna karşın Türkiye’nin bugün bulunduğu yeri beğenmeyen, bu yüzden gerçeklikten kopuk bir Osmanlı yaratıp ona sığınan AKP seçmeni için İstanbul, “muhteşem Osmanlı” hayallerinin cisimleştiği yer. AKP bütün Türkiye’yi kazansın, İstanbul’u kaybettiyse seçmeninin içinde bir burukluk kalır. Seçimden iki gün sonra AKP’nin % 60’tan fazla oyla kazandığı yerlerdeki kaynaklarımı aradım, “geçmiş seçimlerdeki gibi konvoylar, şenlikler yapıldı mı?” diye sordum. Ne Trabzon, ne Konya, ne Rize’de yapılmış. Düşünün o ilde % 60’tan fazla oyla zafer kazanılmış. Elbette bir de İstanbul Recep Tayyip Erdoğan efsanesinin başladığı yer. Efsanenin kalbinde yenilgi çok ağır. Son olarak Sn Erdoğan’ın ülkeyi felakete sürükleyen “Çılgın Projelerinin” tamamına yakını İstanbul’da. Aslında İstanbul, bu çılgın projelere de hayır demiş oldu. Bunu da unutmamak lazım.