Kürt meselesinde yeni politik değişikliklerin olduğunu gözlemliyoruz. Peki değişen ya da değişmeye başlayan nedir? Değişimin ipuçları ve uygulanan pratik uygulamalar neler olmuştur? Kuşkusuz “değişimi” bir çırpıda ve detaylı anlatmak henüz mümkün değil ve bu yazının kapsamına da sığmaz. Özetle ve net olarak söylemek gereken şey; Kürtleri “yönetme” yerine onları “bastırma” politikası yürürlüğe konulmuştur. Bu yeni politik tutumun ne olduğunu belirlemeden önce, politik tutum değişikliği yaratan temel şeyin ne olduğuna kısaca değinelim.
On yıllardır demokrasi ve özgürlük mücadelesini veren Kürt halkının elde ettiği ulusal ve uluslararası kazanımlar ve oluşturduğu “direngen” psikoloji bölge devletlerini eskisi gibi Kürtleri “yönetebilir” “kolaycılılığında” zora sokmuştur. Kuşkusuz global devletlerin Ortadoğu’da yürüttükleri politikalardaki değişiklikler de yeni durumun oluşumunda bir başka faktör olmuştur. Değişimin kendisi ise; başta Türkiye olmak üzere “bünyesinde” Kürtlerin yaşadığı tüm bölge devletleri, artık Kürtleri “yönetilebilinir” konumundan çıkıp, onların “bastırılması” durumuna geçmeye çalışmalarıdır. Değişimin özü budur. Yeni durum, beraberinde değişik yöntemlerle Kürtleri “ezme”yi getirmiştir. Söylendiği gibi Kürtlerin yıllardır mücadele sonucu elde ettikleri demokratik kazanımlar (özellikle Kobani direnişinden sonra) artık Kürtlerin “tedricen” (zamana yayarak) yok edilemeyeceği anlaşıldıktan sonra rejim politikalarında nitel bir değişim oldu. “Bastırma” içeriği, yok etme ve silme özüyle dolduruldu. Değişim budur. Efrin’de Kürtlere yönelik baskın “çıkarma”, Güney Kürdistan topraklarında uygulanan yeni politika, yaratılan yeni psikolojik baskılar, demokratik Kürt örgütleriyle “oynama” atakları, demokratik yollardan yönetime gelen Kürtlerin baskı ve “kanun dışı” uygulamalarla görevlerinden alınmaları, “belli” çevrelerce legal demokratik hareketi CHP’nin bir “seksiyonuna” çevirme uğraşları vb. “bastırma” politikasının en somut belirtileridir.
Yapılan tespit doğru ise, kısaca şunu söylemek gerekir. Mevcut politik konjonktür, Kürtlerin “bağımsız devlet”, hatta “bağımsız” idari yapılar kurmasını adeta imkânsız hale getirmiştir. Bu bir tercihten çok günün politik koşullarının yarattığı reel bir gerçekliliktir. Tam da bu noktada adil bir barışı ve demokratik bir çözümü hedefleyen Kürt paradigmasının temel klavuz alınması koşuluyla ve fikir “sığlığına” düşmeden “demokratik görevler” üzerinde kafa yorma zorunluluğu doğmuştur.
Demokratik siyaset başta olmak üzere, Kürt aydınlarının ve tüm aydın çevrelerin mücadele fikriyatını bir üst basamağa taşımaları gerekir. Kürt coğrafyasında Kürt paradigması ışığında halklarla demokratik mevziler ve yapılar yaratmak ve de onların korunması için çalışmak temel güncel demokratik görevdir. İstilacı politikalara karşı çıkmak, hükümran devletlerin topraklarına girmiş güçlerin oraları terk etmelerini istemek ve halkların oluşturduğu demokratik yapılarla kendilerini yönetmelerine saygı göstermek daha da önem kazanmıştır. “Global” politikalar birebir Ortadoğu ülkelerinin “iç politikasına” dönüşmüştür.
Tam da burada ABD İran ilişkilerine özenle eğilmek gerekir. Birincisi, Ortadoğu’yu en çok geren reel durum İran ile ABD ilişkileridir. İran’ın bölgenin en eski devleti olması sıfatıyla biriktirdiği politik tecrübe global devletleri bile tedirgin etmektedir. İkincisi; İran, ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarına karşı durduğu ve özellikle İsrail’in “güvenliğini tehlikeye” soktuğu için ABD’nin öncelikli hedefidir. Suriye’de palazlanan ve Irak’ın önemli yerlerinde nüfuz elde eden İran, “İslam Ülkeleri liderliğine” soyunmuş bir ülkedir. Üçüncüsü, önemli bir enerji potansiyeline sahip olması ve nükleer silah yapma noktasına gelmesi en önemli gerginlik kaynağı olmaktadır. Dördüncüsü, Türkiye’nin İslam ülkeleri ile batı dünyası arasında gördüğü “köprü” görevinin büyük ölçüde bitmiş olması ve doğan boşluğun bir NATO ülkesi olmayan İran’ın doldurmaya çalışması ABD’yi tedirgin eden başka bir nokta olmaktadır.
Bütün bunlardan dolayı ABD, İran’ın gücünü daraltmak, Suriye ve Irak’taki etkinliğini sınırlandırmak ve “elini” rahatlatmak istemektedir. Bu çatışmalar Kürt politikasını doğrudan etkilemektedir. Türkiye, ABD ve İsrail ekseninde yer alarak Kürtleri tekrar “yönetebilir” konumuna çekmek için bir uğraş içine girebilir. Ama Kürtlerin elde ettiği demokratik kazanımlar ve küresel devletlerin eskisi gibi Türk politikasına sıcak bakmamaları zorluk oluşturuyor. Bundan daha zor olanı ise Kürtleri “bastırma” politikasının başarı şansının olmamasıdır.
AKP iktidarını korkutan da budur. İran ve Rusya’nın desteğini olmadan “bastırma” politikasının başarı şansı görülmemektedir. Rusya ile ABD arasında varılacak bir “uzlaşma” Kürtlerin elini güçlendirebilir. Kürtleri “bastırma” uğraşları etkisiz kaldıkça Türkiye’nin bunalımı derinleşecektir.