HDP üzerinde yoğun bir psikolojik savaş yürütülerek ürkütülmek ve kabuğuna çekilmesi sağlanmak amaçlanıyor. Böylece halkın ve dostlarının HDP’den uzaklaşması isteniyor. Bu, demokrasi güçlerine ve Kürt halkına yönelik saldırının demokratik siyaset ayağı oluyor. Faşizm baskısını ve zulmünü artırdıkça bırakalım HDP’nin zayıflaması, büyüme ve güçlenme zemini artıyor. HDP’ye yönelecek potansiyel toplumsal kesimler fazlalaşıyor. HDP’nin genişleme zemini yayılıyor. Böylece HDP, yeni ve kararsız seçmenlere en fazla seslenecek parti haline geliyor.
AKP-MHP ittifakının HDP’ye saldırısının esas nedeni budur. Aslında HDP’yi kapatmak isterler. Ancak kâr mı ederiz, zarar mı ederiz konusunda net değiller. HDP’nin varlığını bizde demokrasi var, biçiminde yansıtıyorlar; bu örtü altında saldırılarını daha rahat yürütüyorlar. Diğer taraftan HDP bu iktidara yönelik gerçek bir muhalefet yapıyor ve umudu canlı tutuyor. Bu durum HDP’yi tasfiye etmek isteyenleri öfkelendiriyor. AKP ve MHP arasında HDP’ye bakışta farklılık yoktur. Ancak bastırma ve tasfiye yöntemlerinde farklılıklar vardır. Erdoğan-Bahçeli ilişkisi Kürdü stratejik olarak bitirme üzerine kurulduğundan ve her ikisi de birbirlerine muhtaç olduğundan bir iş bölümü de yapmış olabilirler. Bunu tümden göz ardı etmek doğru olmaz.
Erdoğan ve Bahçeli’nin ortak yönlerinden biri de bazen gerçek niyetlerini açık ve net ortaya koymalarıdır. Böylece toplum bunlara karşı daha kolay ve erken bilinçleniyor. En son Bahçeli ve yardımcısının açıklamaları Kürtlere düşmanlıklarını açıkça ortaya koymuştur. Şimdiye kadar biz Kürtlere değil, PKK’ye ve teröristlere karşıyız, demagojik propagandayla gerçek yüzlerini maskelemeye çalışmak isterlerken, HDP’lileri ‘ezilmesi gereken haşereler’ olarak görmeleri, Kürt düşmanlıklarını çok net olarak gözler önüne sermiştir. MHP’nin Kürt düşmanı olduğunu en iyi Kürtler biliyordu. Ancak AKP kendini gizlemeye çalışıyordu. Yapılan son açıklamalar hem MHP hem de AKP’nin Kürt düşmanı olduğunu açıkça gözler önüne sermiştir.
Ezilmesi gereken haşereler, denilirken esas olarak özgürlük isteyen ve Kürtlüğü ile yaşamak isteyenler hedef alınmıştır. Tüm Kürtleri ‘haşere’ olarak gördükleri bir daha kanıtlanmıştır. Dersim’e yönelik soykırımı da bu zihniyet yapmıştır. Ya Türkleşmek, Kürt kimliğini bırakmak kabul edilecek ya da ‘haşereler’ gibi ezilip soykırıma uğratılacaktır. Kürde dayatılan iki tercih budur. HDP’liler ve tüm demokrasi güçleri soykırımı kabul etmediği için düşman görülmektedir. Haşereler gibi ezilmek istenmektedir. Uzun süre Türk devletinin önemli görevlerinde ve bakanlıklarında bulunmuş İhsan Sabri Çağlıyangil Dersimlilerin mağaralara konularak fareler gibi zehirlendiğini itiraf etmişti. Dersim’de bunu yapanlar şimdi daha örgütlü bir şekilde direnen, özgürlük ve demokrasi isteyen Kürtlere neler yapmaz ki! Aslında her gün yapılan uygulamalar, baskılar zaten haşere görülenlere yapılır.
Eğer bir HDP’li, AKP’li veya MHP’li birisi için böyle sözler sarf etseydi savcılar nasıl harekete geçerdi? Savcılar harekete geçmeden bir siyasal ve toplumsal linç gerçekleşirdi. Ancak MHP’lilerin böyle bir nefret suçu işlemesi karşısında sessiz kalınmaktadır. Çünkü AKP iktidarı ve Kürtleri Türkleştirerek soykırıma uğratmak isteyen müesses nizam da bu anlayıştadır. MHP Kürt düşmanlığı konusunda onların sözcülüğünü yapmaktadır.
Haşere, Kürtleri hedefleyen bir söz ise o zaman Kürtlerin bu söze karşı bir tutum göstermeleri gerekir. Kürtler bu söylemi görmezlikten gelemez, sessizlikle karşılayamaz. Buna karşı tutum almayan Kürt, buna büyük öfke duymayan Kürt Kürtlüğünden vazgeçmiştir. Kendini soykırım bıçağının altına yatırmıştır. Bu durum karşısında yapılması gereken örgütlü olarak bu faşist iktidarın karşısına çıkmaktır. Kendilerine demokrat diyen herkesin de bu sözlere karşı bir tutumunun olması gerekir. Yoksa demokratlıkta bir çürüme yaşar. Zaten mevcut faşist iktidar herkesi çürüterek kendisine benzetmek istemektedir. Bu iktidarın tüm toplumu çürütme dışında yaşama şansı kalmamıştır. Bu açıdan demokrasi güçleri ve aydınları Kürtlere yönelik bu zihniyet ve saldırganlığa cevap vererek toplumun çürütülmesine izin vermemelidirler.
MHP, HDP’ye yönelik bu saldırganlığıyla şovenizmle zehirlenmiş herkese, HDP’ye oy veren Kürtleri hedef göstermiştir. Zaten polisler her gün HDP’lilere saldırarak HDP’lilerin saldırılması gereken güç olduğunu söylemektedir. Bu, doğrudan 6 milyon Kürde yönelik saldırıdır. Zaten HDP denilince akıllarına sadece Kürtler geldiğinden, ya da tüm Kürtler HDP’li olarak görüldüğünden Kürtlere yönelik saldırının giderek artması ile karşılaşılacaktır. Bu açıdan Kürtlerin her yerde örgütlü toplum haline gelmesi önemlidir. Çünkü bu saldırılar ancak örgütlü toplumla püskürtülebilir. En iyi savunma örgütlü toplum olmaktır.
Sadece MHP değil, müttefiki AKP ile Ergenekoncu denilen bir kesim de HDP’ye yönelik bir saldırı kampanyası başlatmıştır. Bu saldırıyı sadece Kürtlere yönelik olarak görmek de yanlış olur. Çünkü bu faşist ittifak demokrasi düşmanı bir ittifaktır. Demokrasi diyen herkesi Kürtlerle aynı görmekteler. Demokratik söylemlerin ve bu konuda bir tutum sahibi olmanın Kürtlerin özgürlük ve demokrasi mücadelesine nefes olduğu ve zemin sunduğu düşüncesindeler. Demokrasi demek doğal olarak Kürtlerin özgür ve demokratik yaşamı için zemin ve imkanların doğması demektir. Kürtleri soykırıma uğratmak isteyenler bu nedenle demokrasi düşmanıdırlar. Bu açıdan demokrasi güçleriyle Kürtlerin kaderi ortaktır; birbirlerine kopmaz bağla bağlıdırlar.
Kürtler son zamanlarda bu iktidarın Kürt düşmanı olduğunu daha iyi gördü. Bu açıdan önümüzdeki dönemde bu iktidara karşı daha fazla demokrasi mücadelesi verileceğini söylemek gerekir. Kürtler ve demokrasi güçleri kendilerinin haşere gibi ezilmesini ve zehirlenmelerini beklemeyeceklerdir.