‘Ser seran ser çavan’ (başım gözüm üstüne) ezberini aşamayan iktidarın bu sözle Kurdistan’daki seçmeni kandırma kurnazlığına girişirken, Türkiye illerinde yasak ve inkara dayalı siyaset ve uygulamalarıyla gerçek yüzünü ifşa ettiği görülüyor
Mahsum Sağlam
Dünya Anadil Günü’nde Kürt dilinin tartışmaların merkezinde olmasının birçok nedeni var elbet. Birincisi, Kürtçe’nin politik zeminde karşılaştığı inkar ve yasak, ikinci neden ise seçim dönemlerinin çok kullanışlı malzeme olarak iktidar tarafından kullanmasından ötürüdür. ‘Ser seran ser çavan’ (başım gözüm üstüne) ezberini aşamayan iktidarın bu sözle Kurdistan’daki seçmeni kandırma kurnazlığına girişirken, Türkiye illerinde yasak ve inkara dayalı siyaset ve uygulamalarıyla gerçek yüzünü ifşa ettiği görülüyor.
Kürtçe’ye dair faydalı faydasız birçok tartışma yürütülse de en nihayetinde gelinen aşamada kısır döngü aşılabilmiş değil. Kürt dili ulus-devlet formuna girmemiş bir halkın bin yıllardır kullandığı ve birçok lehçesi olan zengin bir dildir. Kökeni itibariyle Aryenik diller içinde en otantik fakat en çok inkara gelen dil olması da düşündürücü olduğu kadar trajikomiktir de. Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın jeopolitik ve jeostratejik nedenlerinden kaynaklı dillerinin bu denli asimilasyona tabi tutulmasının şüphesiz birçok etkeni var. En temel ve baş etken ise Kürd’ün inkarı üzerine kurulan zihniyetin hala aktif ve çok yönlü saldırısının devam ediyor olması.
Nedir bu Kürtçe’nin sizden çektiği
Kürtçe’nin günümüz siyasetinin bir malzemesi olarak kullanılmasının ve tartışmaya konu olmasının iki nedeni var. Birincisi, dört parça Kurdistan’da inkara dayalı siyaset anlayışının Arap ve Türk egemenliğinin altında hala direniyor olması, ikinci neden ise, bazı Kürtlerin politik hesaplar içerisine girerek bu yasakçı zihniyeti görememesi yani kendi kimliğine karşı bir ihanetin içinde olma gerçekliğinden gelir. Birinci tutum yok olmaya karşı bir varlık mücadelesi ve içindeyken, ikinci tutum ise çıkar ve menfaat üzerine kurulu olduğu gerçeğidir. Türkiye’de Kürtlük kendini yok saydığı kadar kabul gören bir yerde durur. Türkiye siyaseti içerisinde bugüne kadar makam mevkide yer almış olanların içine girdiği bir gerçeği ifade eder. Kürt dili son günlerde yasaklanan konser, tiyatro ve birçok etkinlik hatta İstanbul İstiklal Caddesi’nde sokak müzisyenlerin ki bunların çoğu Kürtçe müzik yapan gruplardı temelinde Kürtçe’yi yasaklama vardır. ‘Kültürel soykırım kıskacında kültür ve Kürtler’ derken bugünden yola çıkarak Cumhuriyet tarihindeki kültür hırsızlığından ve asimilasyon politikaları kast edilir. Mezopotamya’da gün yüzüne çıkarılan tarihi eserlerin Türkiye’nin batı illerine taşınması, Eti, Sümer Bank isimleriyle Türklük sözde bu topraklarda yerleşik halk olarak yutturulmak istendi. Bu anlayışla Kürtler Türkleştirilirken aynı zamanda kültür hırsızlığı yapılmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra bu tür girişimlerin yapıldığı sır değil.
Kürdün şarkısı çalındı
Türkiye’de Kürt dili sanıldığı gibi 1971 yasağı ile değil Cumhuriyetin kuruluş aşamasıyla başlayan bir süreç olup yüzyıldır bazen sert, bazen de ince politikalarla saldırılarla karşı karşıya kaldı. 1926’da Darü’l Elhan müdürü Yusuf Ziya Bey önderliğinde kurulan ve Kurdistan kentlerinde başlatılan gezilerde amaç tüm türküleri kayıt altına alıp dönemin siyasi konjonktürünün diline çevrilmesiydi.
2 Eylül 1926 tarihinde Samsun’dan hareket eden Darü’l Elhan heyetinde Rauf Yekta, Dürü Turan ve Ekrem Besin gibi isimler gezinin ilk ayağında Kurdistan’ın birçok kentinde 250 türküyü yeniden derleyip toplayarak kayıt altına almıştır. İkinci gezide ise, Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı, Ankara Devlet Konservatuarı öğretmenleri tarafından 1938 yılında gerçekleşir. Toplamda iki ay süren bu gezi Ulvi Cemal Erkin başkanlığında yapılır. Erkin’in iki yardımcısı vardır. Biri aslen Amedli olan Muzaffer Sarısözen, diğeri de Arif Atikan’dır. Atikan daha çok kayıt işleriyle uğraşırken, Sarısözen Kürtçe olan parçaları alıp yeniden yorumlar. Yapılan geziler esnasında toplamda 491 türkü yeniden derlenir yani hırsızlanır.
Bu türküler ‘Şark Bülbülüleri’ (Tatlısesler, Nuri Sesigüzeller, Altınmeseler vb) tarafından hala seslendirilirken birçok türkünün Kürtçe olduğu daha önce birçok kişi tarafından yazılıp çizildi. Bundaki temel amaç Anadolu-Mezopotamya kültürlerini tek bir kimlik altında farklı kültürleri soykırıma uğratma mantığı yatar. Özcesi 21. yüzyılda Kürtçe’nin eğitim dili olarak hala meriyete girmemesi, Kürt diline yönelik yasaklamalar 100 yıllık Cumhuriyet tarihinin başından bu yana geriye gidişin ifadesidir.