Diasporada ulusal birlik çalışma ve görüşmelerinin yanı sıra Lozan’dan başlayan bir de yürüyüş yapıldı. Bu yürüyüşü ve diasporada ulusal birlik çalışmalarını Fehim Işık gazetemize değerlendirdi
Hüseyin Kalkan
Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’ye yönelik operasyonu ile birlikte yoğunlaşan Kürtler arası ulusal birlik tartışmaları ve çalışmalarının yoğunlaştığı bir alan da diaspora. Diasporada ulusal birlik çalışma ve görüşmelerinin yanı sıra Lozan’dan başlayan bir de yürüyüş yapıldı.
Bu yürüyüşü ve diasporada ulusal birlik çalışmalarını gazetemize değerlendiren gazeteci Fehim Işık, Lozan’da başlayan yürüyüşün mesajını şöyle açıklıyor: “Mesaj açıktır: Kürtlerin kaderini Kürtsüz bir masada belirleyenlere bizsiz çözemezsiniz, olmaz, diyorlardı. Kürtlere ise yüzyılın kaybedeni olmak istemiyorsak, birleşmeliyiz mesajını veriyorlardı. Bundan daha güçlü mesaj nasıl verilir, bilmiyorum.”
- Türk Devleti’nin Rojava’ya yönelik askeri operasyonundan sonra ulusal birlik eğiliminin güçlendiğini gözlemliyoruz. Aynı değerlendirmeyi diaspora için de yapabilir miyiz?
Kürtlerde tabandan gelen güçlü bir ulusal birlik talebinin olduğunu görmekte yarar var. Ancak bu talep çeşitli nedenlerle bir türlü siyasi partilerde karşılık görmedi. Dört parça Kürdistan’ın siyasi partileri 1993’te yaşanan yakınlaşma sürecini takiben ciddi adımlar atmışlardı. Hakeza 2015’ten önce de Kürt siyasi partileri Ulusal Kongre’yi toplamak için adım atmışlardı ve bunun için Avrupa’da, Hewlêr’de ve Amed’de 3 geniş katılımlı konferans da düzenlenmişti.
Diasporayı gözleme şansım 2017’den sonra oldu. Ülkenin dört parçasında yaşanan her gelişmenin diasporayı da etkilediğini görmek gerekir. Belki tek farklılık diasporadaki siyasal çizgilerin biraz daha keskin çizilmiş olmasının getirdiği handikaplardır. Ancak Rojava’ya dönük son saldırılarla birlikte bu keskin çizgiler de yumuşamaya başladı. Daha önce aynı etkinlikte görmenizin mümkün olmadığı siyasetçiler, sanatçılar, aydınlar pekala kol kola girip birlikte yürüyebiliyorlar. Bu önemli bir gelişme.
- Ulusal Birlik çalışmalarını parça bazlı ele aldığımızda nasıl değerlendirmek mümkün? Gelişmeler ne yönde?
Esasen çok uzun erimli bir çalışmanın günümüze yansıyan farklı biçimlerinden söz etmek mümkün. 1993’te Kürt partilerinin yakınlaşması neticesinde asıl oluşturulmak istenen bir Kürdistan Ulusal Cephesi’ydi. 2013’te Sayın Öcalan’ın açıklamaları sonrasında gündemleşen ulusal birlik çalışmaları Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümünü güçlendirecek, çözüm sürecini hızlandıracak bir konsensüsün ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Günümüzde yaşanan ise ağır savaş koşullarında yok edilmek, bir daha ayağa kalkmamak üzere toprağa gömülmek istenen bir halkın ve onun siyasi partilerinin bu yok oluş sürecini önlemeye dönük girişimidir, denebilir.
Henüz nasıl olacağı, neye evrileceği belli olmamakla birlikte görünen o öncelikle her parçanın, özellikle de Rojava ile Kuzey Kürdistan’daki siyasi partilerin kendi içlerinde yürüttükleri bir çalışma var. Farklı boyut ve içeriklerde diğer parçalarda da bu birlik çalışmalarının yürüdüğünü görmekte yarar var.
Partiler seçim döneminde bir araya gelip Kürdistani Seçim İttifakı’nı kurdular. Tetikleyici bir görev gören bu çalışma, Kürdistani partilerin neredeyse tamamının içinde yer aldığı Kürt Dili Platformu’na dönüştü. Şimdi de iki partinin, PSK ve PAK’ın HDP’nin varlığını gerekçe ederek katılmadığı bir çalışma ile birlik çalışmaları geçmişe nazaran istikrarlı bir biçimde ilerliyor.
Rojava’daki çalışmaya Suriye Demokratik Güçleri (DSG) öncülük ediyor. En son ENKS ile sorunlarını çözme ve birliğe bir adım daha yaklaşma konusunda önemli bir adım attılar. ENKS’nin faaliyetleri üzerindeki tüm yasaklar son buldu, bazı tutuklular serbest bırakıldı. ENKS’den de bu adıma olumlu yanıt geldi. Evet, bu yakınlaşmaya Fransa hükümeti, özellikle Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron aracılık etti ama nedeni ne olursa olsun sonucu iyi oldu. Diğer partilerle de görüşmeler sürüyor ve sonucunun daha da iyi olacağını sanıyorum.
Güney Kürdistan’daki süreç biraz daha karmaşık. Partilerin kendi iç çelişkileri kadar birbirlerine zorunlu oldukları haller de var. Bu zorunluluk nedeniyle 3 büyük parti bir araya gelerek hükümeti kurdu, Meclis’i yeniden işler hale getirdi. Elbet olumlu bir adım. Ancak bu parçadaki siyasi partiler biraz da yarı devlet olmanın getirdiği etkiyle bölge devletleriyle ilişkilerini gerekçe ederek diğer parçalardaki siyasi partilerle görünür bir işbirliğine girmeyecekler, belki de giremeyecekler gibi görünüyor. Evet, kendilerince meşru gördükleri siyasi partilerle bir araya gelip bazı adımlar atabilirler ama bunun için de öncelikle kendi içlerindeki uzlaşmazlıkları, Bağdat’la ilişkilerinde yaşanan sorunları aşmaları lazım. Bunun yanı sıra zorunluluk ilişkisi nedeniyle bir araya gelen KDP, YNK ve Goran Hareketi başta olmak üzere ağırlığı olan siyasi partiler arasındaki güven bunalımı da aşılmalı. En önemlisi ise Kürtlerin iç işlerine bölge devletlerinin müdahalesini önleme konusunda daha cesur davranmaları gerekir.
Doğu Kürdistan’da da sorunlar olmakla birlikte kendi içlerinde yakınlaşma konusunda önemli adımlar attılar. İran KDP’nin daha önce bölünen partileri birlik görüşmelerini sürdürüyor. Hakeza farklı partilere bölünen Komela grupları arasında da yakınlaşmalar var. Yine hem İrani güçlerle, hem de kendi aralarında ciddi bir demokratik cephe oluşturmak için adım atıyorlar. Belki Doğu Kürdistan’daki kadim partilerin, bu parçanın neredeyse en genç partisi olan PJAK’a bakış açılarından kaynaklanan sorunlar var, denebilir. Onu da aşmaları gerekir inancındayım. PJAK, program olarak Rojava’daki PYD’nin yapısına yakın bir çizgide ve Sayın Öcalan’ın görüşlerini, felsefesini, çözüm önerilerini savunuyor. Bu durumu ileri sürerek PJAK’ın Doğu Kürdistan’a ait bir parti olmadığını ileri sürmek ya da onu PKK’nin yan kuruluşu olarak göstermek gerçekçi bir yaklaşım değil.
Her parçada her parti biraz bir diğer parçadaki partiye yakın ya da uzaktır. Bu Irak KDP açısından da öyledir. Büyük partiler parçaları etkiliyor ve bunun yansımaları da oluyor. Bu durum, birlik çalışmaları önünde engel olmamalı.
- Sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Takip ettiğim kadarıyla henüz bir sonuca ulaşılmış değil. Ancak her parçanın kendi içinde ve bazı parçalardaki başat siyasi partiler arasında ciddi ilerlemelerin kaydedildiğini söylemek mümkün. Dört parçadaki Kürdistani partilerin bir araya gelebilmesi için de PKK, KDP ve YNK başta olmak üzere PYD, Goran Hareketi, ENKS, Doğu Kürdistan’ın önde gelen partileri ile PJAK’a, Kuzey Kürdistan’daki legal siyasi partiler ile DTK gibi siyasal oluşumlara, henüz birlik çalışmalarına katılım iradesi göstermeyen PSK ile PAK’a, diasporada ise KNK başta olmak üzere irili ufaklı tüm siyasal yapılanmalara, hareketlere, KOMKAR, KCDK-E veya Navend gibi farklı oluşumlara önemli görevler düşüyor. Önceki çalışmaları çok eminim ki Türk ve İran devletleri engelledi. Kürtlere adeta çelme taktılar. Bu kez Kürtler bölge devletlerinin kendilerine çelme takmasına fırsat vermemeli.
Bir diğer durum ise ola ki tüm partiler dört parçada birlik konusunda istenilen çizgiye gelmediler. Pekala, Kürtler birliğe gelmeyenlerin veya gelemeyenlerin varlığında da ciddi adımlar atabilmeyi başarmalı. Bu durumu bir tehdit unsuru gibi kullanmak da gerekmiyor tabi. Yan yana gelenler adım atmalı, gelmeyenlere, gerekçe üretenlere kapı sonuna kadar açık olmalı.
Tabi ulusal birliğin, konferans ve ardından kongrenin hangi esaslar üzerinden gerçekleşeceği, ilkeleri, sınırı, görevi gibi konular da belirgin olmalı. Muğlaklık birliği istenmeyen noktalara götürebilir. Eğer dört parça üzerinden bir adım atıyorsanız gerçekçi olmak gibi bir sorumluluk da taşımalısınız.
- Diasporadaki çalışmalar genele ne gibi katkılar yapar?
Kanımca diaspora belirleyici değil, etkileyici olur. Asıl belirleyici güç dört parça Kürdistan’daki güçlerdir. Diaspora rolünü oynamalı. Özellikle diplomatik alanda misyonunu yerine getirmeli. Kitleler Avrupalı güçleri, ABD ve Rusya’yı Kürtler lehine harekete geçirmek için iyi bir performans sergilemeli. Avrupalı kitlenin bir yorgunluğu olsa bile buna olanakları var. Ama birliği şekillendirecek, ete kemiğe kavuşturacak olan ülkedekilerdir. Bunu da unutmamak gerekir.
Son olarak da şunu diyeyim; Kürtler gerçekten çok riskli bir dönemdeler. Bu dönem bir başka döneme hiçbir şekilde benzemiyor. Bu dönem kaybedilmemeli. Kaybetmek bitmektir. Bu halk Lozan’dan bu yana dilini, kültürünü, edebiyatını, siyasetini, duygusunu tüm baskı ve zulümlere rağmen koruyor. Ancak bir kez daha yenildi mi 100 yıl sonrakilerimiz, “Kürt kökenli Türk’üm, Arap’ım, Fars’ım” ya da “İngiliz’im, Alman’ın” demeye başlar ki o zaman da iş işten geçmiş olur.
Kürtler neredeyse 40 yıl süren mutlak yenilgi ve sessizlikten sonra, son 50 yıldır da çok ağır bedeller ödeyerek bugünkü kazanımlarına ulaştılar. Elbet, her düşüşten sonra ayağa kalkmak için çabalayacaklar ama bu kez düştüler mi kalkmaları o kadar kolay olmayacak. Kimsenin Kürtlere bu haksızlığı yapma hakkı yok. Ödenen onca bedelin karşılığı bu haksızlık olmamalı.
- Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan Lozan Anlaşması’yla Kürdistan dört parçaya bölündü. Ulusal birlik çalışmalarının yoğunlaşmasıyla birlikte diaspora Kürtleri, nispet yaparcasına Lozan’dan başlayan bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Fehim Işık’a Lozan yürüyüşünü nasıl değerlendirdiğini de sorduk.
Lozan yürüyüşünün farklı yansımaları oldu. Birincisi, bir araya gelmezler birlikte yürüdüler. Eksikler vardı elbet. Orada olması gerekip de çeşitli kaygılar nedeniyle orada olmayanlar vardı. Buna rağmen önemli bir girişimdi ve hem diasporadaki kitlenin, hem de inanıyorum ki farklı siyasal partiler ile Avrupalı güçlerin üzerinde olumlu bir etki bıraktı.
Yürüyüşün yapıldığı güzergah da önemliydi. Kürtleri bölen Lozan’dan başlayıp bugün Kürtlerin kaderinin Kürtsüz olarak tartışıldığı Cenevre’ye kadar yürüdüler. Mesaj açıktır: Kürtlerin kaderini Kürtsüz bir masada belirleyenlere bizsiz çözemezsiniz, olmaz, diyorlardı. Kürtlere ise yüzyılın kaybedeni olmak istemiyorsak, birleşmeliyiz mesajını veriyorlardı. Bundan daha güçlü mesaj nasıl verilir, bilmiyorum.
Fehim Işık kimdir?
Diyarbakır’da doğdu. Dicle Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji bölümünü bitirerek eğitimin tamamladı.1989’da öğretmenliği bırakıp gazeteciliğe başladı. Merkezi İstanbul’da bulunan aylık Deng dergisinin Diyarbakır temsilciliğini yaptı. 1990 yılının başında bir yazısı nedeniyle yargılanarak dönemin düşünceyi suç sayan ünlü yasası 142. maddeden 4 yıl 2 ay ceza aldı. 2 yıla yakın Diyarbakır Cezaevi’nde yattıktan sonra 1991’in ortalarında 141-142 ve 163. maddelerin ceza yasasından çıkarılmasıyla serbest kaldı. İstanbul’da gazetelerde çalıştı.
Ronahi ve Hêvi adlı haftalık gazetelerin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Daha sonra Demokrasi ve Barış Partisi’nin kurucu üyesi olan Işık, bu parti Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılıncaya kadar İstanbul İl Örgütü Başkanlığı, Parti Meclisi ve Merkez Yürütme Kurulu üyeliklerinde bulundu. Kürt Kültür ve Araştırma Vakfı’nın (KÜRT-KAV) üyesi olan Işık, 2002’den sonra aralıklarla aynı vakfın yönetim kurulu üyeliğini de yaptı. Tarih Vakfı bünyesinde yapılan bir çalışmada bir grup yazar ile birlikte Ortaöğretim İçin Kürt Dili ve Edebiyatı ders kitabını yazdı. Yaşam Radyo’da haftalık Kürtçe “Kültürname” programını yapan Işık, bu radyonun kapanmasından sonra da yayınını uydu üzerinden sürdüren Hayat Televizyonu’nda haftalık olarak yayınlanan Kürtçe “Çandiyar” programını yaptı. İMC, Artı Gerçek TV’de çalıştıktan sonra Medya TV’de Medya Manşet isimli bir program yapmaya başladı.