Dün Kobanê’nin kurtuluşunun 5’inci yıldönümüydü.
134 günlük işgalin ardından Kobanê kent merkezi YPG/YPJ güçleri tarafından 27 Ocak 2015’te işgalci DAİŞ çetelerinden temizlenmişti. Çok büyük kahramanlıklarla örülmüş bir direnişle elden edilen bu zafer, sadece bölgeyi kan gölüne çeviren çetelere karşı kazanılmış bir başarı değildi. Kürtler, Kobanê direnişi ve zaferiyle aynı zamanda Ortadoğu’da asırlardır süren savaş ve çatışmaları bitirecek yolu açabilecek tek halk olduğunu da bütün dünyaya göstermiş oldu. Petrol savaşlarında bölgenin kanını emen emperyalistler ile halkları mezhep savaşlarında birbirine kırdıran işbirlikçi ulus devletler ve monarşiler karşısında Ortadoğu halklarını ortak bir mücadelede bir araya getirecek program PYD tarafından özyönetim, eşit temsil ve toplumsal sözleşme pratikleri ile kısa zamanda uygulamaya konuldu. Bugün de Ortadoğu’nun tek demokratik toplumu olarak tüm dünya halkları tarafından sempati ve dayanışma duyguları ile izlenen Kobanê halkı, alternatif üretim ve yönetim tarzı ile hızla kalkınarak, bölge halklarına kaynaklarına sahip çıkmada öncülük ediyor. Bütün bunlarda kendileri için büyük tehlike gören baskıcı ulus devletler ve iktidarlar her ne kadar “Kobanê düştü düşecek” söylemleriyle temennilerini ifade etmişlerse de, Kobanê, Suriye Federasyonu’nun en dinamik parçası olarak hızla gelişiyor.
Büyük fedakârlıklar ve kahramanca bir direnişle kazanılan bu savaş, aynı zamanda bir barış mücadelesiydi. Ulus devletlerin ve otoriter rejimlerin halkalara savaş ve yoksulluktan başka bir şey vermediği bir bölgede, özyönetim, toplumsal sözleşme ve federasyon gibi çağın en modern kavramları ile radikal demokrasiyi tarif eden Kobanê süreci, ekolojik üretim tarzıyla da bugün talan edilen bölgesel kaynakların halkların refahı için nasıl kullanılabileceğini dost düşman herkese sergiliyor. Bölgeye barışı getirecek olan da işte bu iki anlayıştır: Radikal demokrasi ve ekolojik üretim. Bütün bu pratiklerde eril ideoloji ile mücadele etmekten vazgeçmeyen Kürt siyasi programı, sadece kadın erkek eşitliğini gözeterek Rojava Devrimi’ni bir kadın devrimine dönüştürmekle kalmadı, halklar arasında da eşitliği inşa etmeyi başardı. Bütün bunlar en geniş barış programı değil de nedir?
Geçen Cumartesi günü de Orhan Doğan’ın bizlere mirası olan Türkiye Barış Vakfı’nın kongresini yaptık. Benim de bir kez daha yönetiminde yer aldığım Barış Vakfı, vakıf başkanı Hakan Tahmaz’ın ve diğer yönetici ve üye arkadaşların çabalarıyla bu dönemde de barışı gündemde tutmaya kararlıdır. Bir barış ağı kurma ve bütün toplumsal kesimlerle iletişim içinde olma hedefiyle hareket edeceğimiz bu yeni dönemde de bölgedeki savaş politikaları karşısında kamuoyunu uyarmayı sürdüreceğiz.
Çünkü barış mümkündür ve bunu başaran halklar, toplumlar vardır.