Sabah kalkıp işinize gidiyorsunuz. Bir iletişim şirketinin sorumlu müdürüsünüz mesela. ‘İletişim’ havalı bir isim, cep telefonu satan bir şirket bu, bildiğimiz…
-Cep telefonu ‘iletişim’ mi sağlıyor yoksa avuç içi tek kişilik akıllı hücreye tıkıp, yanındakiyle bile konuşmamayı mı orası kuşkulu. Daha doğrusu kesin bu, yani ‘iletişimsizlik’ şirketi çalıştığınız ve eh yanımızdakine de mesaj atarız diyorsunuz, faturasını ödüyorsunuz.-
Bol karbüratörlü arabanıza binip, bol trafik lambalı bir yolda, durup kalka, sıkışa sıkışa, saatte 200 kilometre hız göstergesi olan aracınızın, sadece ilk 20 kilometrelik sürat kısmını kullanıp, karbon salınımına katkıda bulunuyorsunuz. İş yerinize gidiyorsunuz, satış grafiklerini kontrol ediyorsunuz. Nasıl olur da biraz daha çok satarız, nasıl ve yeniden cep telefonlarını değiştirmelerini sağlarız filan gibi ticari işlere bakıyorsunuz.
Ve misaldeki siz, gerçekteki biz’in elindeki cep telefonları, tabletler, masa üstü altı ya da ortası filan, her türlü bilgisayarlar üretilsin diye, mesela 3 milyon Tutu halkının soykırıma uğradığını, bir daha geri dönülemez bir ekolojik yıkımın olduğunu ve bütün bu aletlerde kullanılan madenler için devletlerin kapışmasında, hâlâ, her gün, doğrudan savaşlardan ya da açlığa düşmüş olmak da dahil, bir sürü nedenden, binlerce insanın yaşamını kaybettiği, hiç aklımıza gelmiyor.
Sonra öğle tatilinde, yemekte, vegan bir menü tercih edip, asistanınıza vegan olma öğütleri veriyorsunuz. Cep telefonunuzu açıp, bilgiler paylaşıyorsunuz. Uzayda dalga dalga boylanıyor bilgiler, asistanınızın telefonuna düşüyor ve siz de ne kadar ekolojik-çevreci olduğunuzun anlatabilmenin keyfi ile bir tabak vegan menü ile dünyayı kurtarmış oluyorsunuz.
‘Peki, neden bu şirkette çalışıyorsunuz ve müdürsünüz’ diye sorsak, ‘Ekmek paramız, yoksa nasıl geçinirim’ diyorsunuz. Karbüratörünüz -kaç taneyse artık- övünçle bakıyor size…
Ulus ötesi bir bankanın gişesinde, paraları sayıp, para dağıtıyorsunuz, çalıştığınız yan sanayi atölyesi, tank namlusu pimi nikelajını da yapıyor, sınıfınızın öğrencilerine, yerli ve milli tarih müfredatı anlatıyorsunuz ya da baraj inşaatında mühendissiniz, otoban yapımında kadastrocu ve size aynı soruyu sorsak, ‘Ekmek parası yoksa ailemi nasıl geçindiririm’ diyorsunuz.
Sonra akşam serinliğinde, pijamanızı giyip ya da daha çok şort, kısa, serin tutan, balkon demirini bacaklarınızı uzatıp, bol bol politika ve ahlak üzerine mesajlar atıyorsunuz…
‘İşte Kürtler, bir ABD şirketi ile petrol anlaşması imzaladı. Yakaladım onları’ diyorsunuz…