İnsan milyonca yıldır varlık olabilmek için direniş halinde ve mücadele içinde olmuştur. Yani hiçbir toplumsal varlık yoktur ki, direnişsiz, mücadelesiz var olsun. Toplumsal varlık varsa mutlak direniş içindedir. Dolayısıyla toplumsal varlığın esaslarını oluşturan parametreler büyük emekler ve direnişin sonucu kazanılmıştır.
Örneğin dilin tek kelimesinin oluşum ve ait olduğu toplumda kabul görmesi için belki binlerce yıl emek vermeyi gerektirmiştir. Nesilden nesile o kelimenin aktarılması insan emeğinin yoğunlaşması, damıtılması sonucu gerçekleşmiştir. Her kelime en az bir, bazen birden fazla anlam yüklüdür. O yüzdendir ki, her kelime onu bilenin ruhsal dünyasında yankılanır, karakter kazanmış haliyle tepki verir. Çünkü dil toplumun zihin dünyasının, mantığının işleyiş şeklinin dışavurumudur, yapılanması budur.
Özcesi dil insandır. Onun kişiliğinin dışavurumunun anlaşılması, kendini ifade edilişinin görünür olması ve kabul edilişidir. Dilsiz insan yoktur, olamaz. İnsanı dilsizleştirmek, dilini yasaklamak o insana ve ait olduğu topluma en derin, acımasız saldırıdır ve varlığının gasp edilmesidir. Kişiliğinin yok edilmesidir. Buna karşı çıkmayan kişi ise en pespaye, uşak karakterli olur. Bu kişilikte ne ahlak ne vicdan ve ne de acımasızlık aranmamalıdır; çünkü yoktur ve en derin ihanet içindedir.
Tarihte bundan daha derin ve acımaz gasp ve talan yaşanmamıştır. Yüz yılı aşkındır Kürt toplumu en ağır gaspın altında inletilmektedir. Dili, kültürü ve kişiliği gasp edilmiş, yok sayılmıştır ve talan edilmektedir. Karşı çıkışlara da acımasız saldırılar yapıldı, derinleştirilerek yapılmaya da devam ediliyor.
Kürt’ün özgürlüğü başta dili olmak üzere gasp edilen toplumsal özelliklerinin amasız, fakatsız iade edilmesidir. Bu gerçekleşirse, ancak o zaman Kürt’ün onurundan, haysiyetinden söz edilebilir. Bu açıdan Kürt için direnme onurunu kazanmadır. Bunun anlaşılmayan bir yanı da yoktur.
Kimi çevreler, “Kürt ne istiyor, neyi eksik?” soruları soruyor. Buna insanın “zıkkımın kökünü istiyor” diyesi geliyor. Kürt değerlerinin gaspı Kürt halkının birlikte yaşadığı halklara da gün yüzü göstermedi. Örneğin Türkiye, Kürt korkusundan Türk halkına da yaşam zehir ediliyor adeta. Geçmişte Susurluk, günümüzde Pekerlerin üreme kuluçkası Kürt fobisi olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Faşizan uygulamalar, diktatöryal yapılanma, yayılmacılık gibi oluşumların beslendiği zemin Kürtlerin doğal haklarına ulaşma direnişini bastırma hedefidir.
Son günlerde Kürtler dil haklarının önündeki engellerin kaldırılması için en doğal hak olan demokratik eylemler yapıyor; ancak gösterilere katılanların etrafı polisle çevriliyor. Gözaltına alınıyorlar, darp ediliyorlar ve tutuklanıyorlar. En basit demokratik hakkı dahi kullandırılmayan Kürt ne yapacak, dil hakkından, kimliğinden vaz mı geçecek? Vazgeçmek onursuzluğa evet demektir. Bu her insan, her halk için bu anlama geliyor. Kürt de onurludur. Çünkü insandır. Onuru vardır ve onun özgürlüğünden geçtiğinin bilincindedir. Öncesi bir yana son elli yıldır direndi, ağır bedeller ödedi, ödemeye de devam ediyor. Hala Kürt’ün vazgeçeceğini düşünmek tarihten ders almamaktır. Tek bildiği usul olan, “gücüm var tepeleyip geçerim” demektir ki, bunun sonu yoktur. Her halkta olduğu gibi Kürtler de onurludur ve özgürlükleri için direniyor, direneceklerdir. Doğal ve demokratik haklarına da kavuşacaklardır.