Bir süredir kimi bölge devletlerinde görece farklılıklar görülse de çok hayra alamet olmayan bir suskunluk yaşanıyor. Suskunluğun nedenlerinden biri, belki de en önemlisi, nereye varacağı şimdilik çok net olmayan Rojava’daki süreç ve çok yönlü bir denkleme dayanan sayısız “diyalog”un nasıl sonuçlar doğuracağı belirsizliğinin nerelere evrileceğinin net olmamasıdır. Önümüzdeki günlerin politik durumu satranç oyunundaki gibi gündemde olmayan zorunlu hamleleri herkesin ününe koyabilir. Sağcısı, solcusu herkes, en önemlisi bölge devletleri bunları düşünüyor. Bir yandan taktik manevralar peşinde koşulurken, öte yandan yeni “çöktürme” konseptinin hesap ve planları yapılıyor.
“Ortak” ve “net” olan tek şey Kürtlerin hedef tahtasında olmasıdır. Kürtlere karşı yeni bir ideolojik ve politik saldırı kaçınılmaz duruma geliyor. Askeri baskı ve operasyonlar zaten hiç hız kesmedi ve kesmeyecektir de.
Safları belirleyecek olan Kürtlerin mücadelesi karşısında alınan tutumlar olacaktır. Seçimlerden önce faşist ittifakın attığı “naraların” azalması bu tehlikenin geçtiği anlamına gelmez. Hiç kimse unutmasın; -özellikle “Türk solu”- “Pan-Türkizm”in içeriğine baktığımızda günümüzde yalnız “Kürt halkının statü kazanmaması” kalmıştır. “Pan-Türkizm”, halk deyimiyle “Kürt, anasını görmesin”e dönüşmüştür. Bölge devletleri açısından oluşmaya başlayan başka bir tehlike de “jeopolitik” avantajlar artık eskisi gibi para etmiyor. Bunu bir “avantaj” olarak kullanabilme olanağı giderek azalmaya başlamış ve bölge egemenlerinin en önemli “sermayesi” ellerinde patlamak üzeredir. Amacım süreç üzerine geniş analitik tahliller yapmak değil elbette. Ama altı çizilecek bir nokta var.
Daha şimdiden belli olmaya başlayan ve giderek daha çok netleşeceğine inandığım en önemli şey: Kürtlerin önümüzdeki süreçte büyük bir atak yapacaklarıdır. Bu atak, başta demokratik Kürt kimliğini güçlendirme, nihai kurtuluş için özgür bir ortam yaratma, halkların birlikteliğini artırma ve başta ekonomik olmak üzere her konuda “kendine yetme”, deyim yerindeyse kendi göbeğini kendilerinin kesme olanağını artıracaktır. Bu yazının amacı sadece Kürtlerin yapacağı ataklar da değildir! 1950’lerde dillendirilen “yeni dünya düzeni” kuruculuğuna öncülük eden ABD, günümüzde derin bir bunalım yaşıyor ve bu “tek liderlik”, popülist ve makyavelist yapılara göz kırpıyor. Liberalizmin “bırakın yapsınlar” fikriyatı, demokratik kazanımlar bile yara alıyor.
Bu “kazanımları” korumak da devrimci ve yurtsever güçlere kalıyor. Bu kimilerince kullanılıyor. Gelin görün ki kendisine “solcu” diyen kimi zatlar ortalığı bulandırarak Kürt halkının paradigmasına saldırıyorlar ve onun mücadelesini “liberalleşmeyle” suçluyorlar. Ama bu zatlar diğer yandan Kürt halkının kazanımlarını kullanarak parlamentoya girmeyi de ihmal etmiyorlar. Yeni süreç herkese yeni görevler yüklemiştir. “Solculuk” ve “Marksizm” adına Kürt halkına ve onun yapılarına karşı ideolojik saldırıya geçen “dönem solcuları” (bunlar geçmişte birinci TİP’e bulaşmış olsa bile) bilmelidir ki, Kürt halkı, onun örgütsel yapıları ve Kürt aydınları her düzlemde ve her düzeyde bu kendini solcu sanan kişilerle sosyalizmin teorik sorunları dahil olmak üzere tüm meseleleri tartışacak birikime fazlasıyla sahiptir. Üstelik bu birikimleri yaşam pratiğinin içinde öğrenirken teoriyi geliştirmeyi de ihmal etmediler. Bu yazının amacı uzun uzadıya bunlara cevap vermek de değil. Sosyal bilimlerin şu uyarısını dikkate almak gerekir: “Politikanın laboratuvarı tarihtir.”
Kürt halkını en çok ilgilendiren HDP’nin yeni dönemde nasıl pratik bir politika geliştireceği ve oluşturacağı politik istemleri yaşamla buluşturmak için nasıl yeni yöntemler bulacağı ve kararlılıkla yaşamla buluşturma becerisi oluyor. Demokrasi mücadelesinin geleceğine katkı yapacak politik tutumdan biri bu olacaktır. Bu yazıyı yazarken HDP PM’sinin toplantısı devam ediyordu. Ne tür kararlar çıkacağını bu yüzden bilmiyorum. Ancak açılış konuşmalarından anlaşılacağı kadarıyla toplantı, “diriliş ruhu” konusunda tabanının gerisinde kalmamak için beklentilere cevap verebilmelidir. AKP-MHP ittifakı rejimi değiştirmiştir ve parlamento yeni rejimin bir süs aksesuarı konumundadır. Bu parlamentoda muhalefetin hiçbir rolü bırakılmamıştır. Kürt halkı ve demokrasi güçleri HDP’ye radikal demokrasi ve gerçek özgürlükler için mücadele etmesi için destek vermiştir. Bugün önde duran görev; lafı dolandırmadan, kıvırtmadan, yılmadan devrimci tavır takınma günüdür… Söylense de söylenmese de, yazılsa da yazılmasa da görev budur.