Batı hükümetleri her zamanki gibi “Reel politik ya da jeopolitik çıkarlar” adı altında Kürtleri satabilir fakat Batı halkı, AB ve aynı zamanda ABD toplumu Kürtleri kesinlikle destekliyor. Demokratik ülkelerin halklarının kalbini ve aklını fethetmek geleceğe yapılacak en iyi yatırımdır.
“Tarihte birçok ilginç İroniye rastlanabilir. On yıllar sonra IŞİD’in yükselişi ve çöküşü gibi Kürtlerin kendi devletlerini kurma umutlarının da yükselişi ve yıkılışı konuşuluyor olacak. Irak’ta ve Suriye’de kendi devletlerine kavuşmanın özlemi duyan Kürtlerin IŞİD’le aynı kaderi yaşamalarını da. Elbette bu Kürtler için trajik ironilerden birisini oluşturuyor”diye yazıyor Brookings Enstitüsünün kıdemli üyesi Ömer Taşpınar.
Kürt milliyetçiliği açısından elbette, IŞİD’in çökertilmesinden pişmanlık duyulmaz. Ancak hilafetin bölgesel çöküşünden sonra – ilk önce Irak’ta Musul’un düşmesi, sonra Suriye’de Rakka’nın düşmesinden sonra – Kürtlere umdukları herhangi bir stratejik yarar getirmedi. IŞİD savaşçılarıyla olan kahramanca mücadeleleri sırasında, 2014-2017 yılları arasında Kürtler Batı’dan tam destek alabildiler. Ancak IŞİD’in varlığı sona erdiğinde, Kürtler, ihanetle karşı karşıya kaldı. ABD ve AB, Ankara’nın Kürtlere yönelik operasyonu 2019’da başlattığı anda geri çekilmeye ve gözlemlemeye karar verdi.
2017’de Irak Kürdistan’ında da aynısını yapıldı. Belki de Kürtler, geçmişte defalarca ihanetle karşı karşıya kaldıklarından böyle bir olay gelişimi öngörmüş olmalılardı. Ancak, başka seçenekleri olmadığı da açıktır. IŞİD’in ortaya çıkışı, eş zamanlı olarak Kürtler için hem varoluşsal bir tehdit hem de stratejik bir fırsat oluşturuyordu. IŞİD ile barış yapmak imkânsızdı. Kürtlerin Batının çıkarlarından çok kendi topraklarını savunduğu söylenebilir.
2014-2016 yılları arasında işler iyi gidiyordu. 2017’de, Iraklı ve Suriyeli Kürtlere, devletleşme gerçekten ulaşılabilir olduğu görülüyordu. Irak’ta, Kürdistan Bölgesel Yönetimi en önemli bölgesel kazancını bağımsızlık ilanıyla taçlandırmayı amaçladı. IŞİD militanlarının 2014 yılında dünyayı şok ettikten sonra, Irak’ın en büyük ikinci şehri olan Musul’u fethederken, Kürt Peşmerge Kuvvetleri Kuzey Irak’taki petrol zengini Kerkük bölgesini ele geçirdi.
Kerkük üzerinde hem Araplar hem de Kürtler hak iddia etti. Bununla birlikte, Irak ordusunun beceriksiz eylemleri nedeniyle, Bağdat’ın Kerkük’teki Kürt egemenliğini tanımaktan başka seçeneği yoktu. Kerkük’ü elde etmeye çalışan yegane güç IŞİD idi. Kerkük eyaletinin başkenti KDP’nin kontrolüne geçtikten sonra, Kürtler tarihin sonunda kendilerinden taraf olduğunu düşünüyorlardı. Kürtler ayrıca askeri güçlerini pekiştirerek Irak ordusunun karşısında durabileceklerine inanıyorlardı.
Irak kuvvetleri İran Şii milislerin desteği ile IŞİD’i Musul’dan çıkardığında harekete geçme ihtiyacı kaçınılmaz oldu. Bundan sonra KDP Irak merkezi hükümetten bağımsızlığını ilan etmek için 2017’de referanduma gitme kararı aldı.
Birkaç yıl sonra, her şey çok değişti. Bugün, IŞİD büyük ölçüde yenildiğinde, 2017’nin ortalarında Kürt “canlanmasından” hiçbir şey kalmamıştı. Bundan sonra Türkiye Suriye’nin kuzeyine operasyon başlattığında Amerika askerlerini buradan çekti ve Kürtler yalnız kaldı. Şimdi bağımsız bir devlet için mücadele etmekten ziyade hayatta kalmak için mücadele etmek zorundalar.
Irak’ta KDP, sonuçta 2017’de gösterilen gurur için yüksek bir bedel ödemek zorunda kaldı. Bağımsızlık referandumu için cesur ama nihayetinde yıkıcı bir karar verdikten sonra Kürtler, Kerkük de dahil olmak üzere daha önce sahip oldukları toprakların% 40’ını kaybetti. IŞİD ile uzun yıllar süren savaşın ardından Suriye ve Iraklı Kürtler kazandıklarından daha fazlasını kaybetti.
Fakat Kürtler için her şey bitmiş değil. Aksine, Kürt ulusal inşası uzun vadeli süreci tüm hızıyla sürmektedir. Kürtlerin büyük çoğunluğu artık kendini Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye ait hissetmiyor. Dört ülke arasındaki coğrafi olarak bölünmüş olmalarına rağmen, hızla büyüyen Kürt medyası sayesinde kendilerini giderek daha büyük bir Kürt ulusunun parçası olarak görüyorlar ve birbirleriyle iletişim kuruyorlar. Sonuç olarak, zaman ve rakamlar, son yirmi yılda benzeri görülmemiş bir etnik kimlik kazanıp kendi devletleri olmadan dünyanın en büyük ülkesi haline gelen 30 milyon Kürt lehine işliyor. AB’de politik olarak aktif bir Kürt diasporası var.
Kuşkusuz bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’ın oluşması yakın gelecekte pek mümkün gözükmüyor. Ancak, IŞİD’in ortaya çıkışının açıkça gösterdiği gibi, Irak ve Suriye zayıf devletler haline geldi ve öyle kalıyorlar. KDP bağımsızlık hayalini gerçekleştirmeye her zamankinden daha çok yaklaştı ve şimdi pes edecek gibi görünmüyor.
Suriye’de YPG özsavunma birimleri de kendi özerklikleri için çaba göstermeye devam edecek. Ortadoğu’daki Kürtlerin yarısının yaşadığı Türkiye’de bile, Kürt siyaseti Ankara’nın her türlü politik baskı ve adaletsizliğine rağmen varlığını sürdürmeye devam ediyor. Türkiye Kürtleri, sadece kendi bölgelerinde seçim kazanmakla kalmıyor, aynı zamanda ülkenin üçüncü büyük siyasi partisi olarak Türk siyasetinde önemli bir rol oynamaya devam ediyor.
Son olarak, IŞİD’e karşı mücadelede gösterilen kahramanlık sayesinde Kürtlerin eşi benzeri görülmemiş bir küresel meşruiyet ve popülerlik kazandığını unutmamak gerekir. Batı hükümetleri “reel politik ve jeopolitik çıkarlar” adı altında Kürtleri terk edebilir fakat AB’de olduğu gibi Amerikan halkı da Kürtleri gönülden destekliyor. Halkların sesine kulak vermek geleceğe yapılabilecek en büyük yatırımdır. Kürtler açısından inişler ve çıkışlar olmaya devam edecek ancak çoğu Kürdün kendi devleti olacak. Bu sadece zaman meselesidir.
* Regnum gazetesinden çeviren Aysel Tabak