Dünya genelinde uzun süredir ciddi bir alt üst oluş yaşanıyor. Ortadoğu’da hiç bitmeyen savaş hali, Akdeniz’de gerilim, Libya ve Suriye’de süren emperyal hesaplar, Fransa ve Avusturya başta olmak üzere Avrupa’da yeniden tırmanan IŞİD saldırıları, dünyada egemen olan faşizan yönetimler, ABD’de başkanlık seçimleri… Yeni dünya dengeleri şekilleniyor ve değişimin ağır ve acı sancıları yaşanıyor.
Dünyadaki bu kaos halinin ne kadar süreceğini şimdiden kestirmek zor. Ama asıl soru şu; bunca melanetten, bütün bu kaos ve gerilimden sonra insanlık daha özgür ve eşit bir yaşam yaratabilecek mi? Geçtiğimiz yüzyılda yok sayılan, inkar edilen, imha saldırılarına maruz kalan ve varlığı halen tehdit altında olan Kürtler tarih sahnesinde özgür ve onurlu bir halk olarak yer alabilecek mi? Kürtler kendi içlerinde yarattıkları değişimle Ortadoğu ve dünyaya örnek mi teşkil edecek, Ortadoğu’nun “Küçük olsun benim olsun” kalıplarıyla hareket edip kendi geleceklerini heba mı edecek?
Birçok iktidar ve devlet dışı aktörler dünyadaki güç dengelerine ve ABD seçimlerine kilitlenirken, ne yazık ki Kürtlerin yüreği ağzında. Kürt halkının yaşadığı bu derin endişenin nedeni ABD’de kimin başkan seçileceğiyle ilgili değil elbette. Ortadoğu’daki gelişmeleri, dünyada yaşananları yakından takip eden, hemen her gelişmeye ilişkin sağlam öngörülere sahip, geleceğe ışık tutan Kürtler demokrasi ve özgürlükten yana tutuma sahipler. Üstelik son 10 yılda Kürtlerin öngörülerinin, siyasal tutumlarının ne kadar haklı olduğu da bütün dünya halkları tarafından görüldü, taktirle karşılandı. Mevcut statükoyu yerle bir eden, geleceğin yaşam modelini sunan Kürtler bu nedenden dolayı 4 bir taraftan saldırı altındalar. Yaşadıkları coğrafya 4 parçaya bölünmüş, asimilasyona, imhaya maruz kalmış bir halk değil de, küresel ve bölgesel güçlerin alternatifleri ve rakipleri gibi muamele görüyorlar.
Fakat dünyayı bu kadar reel bir biçimde analiz eden, doğru tutum sergileyen, her türlü saldırıya rağmen bu kadar dinç bir güç olarak varlığını sürdüren Kürtlerin en büyük dertleri ne yazık ki yine kendileriyle. Devletçi ve tekçi milliyetçiliğin “bizim bizden başka dostumuz yok” sözü Kürtler açısından “bizim bizden daha büyük düşmanımız yok” şeklinde tersinden bir anlama bürünüyor. Son zamanlarda Güney Kürdistan’da yaşanan gerilim de ne yazık ki Kürt halkı için makus talihin yeniden tekerrürü korkusunu yaratıyor. Güneydeki gerilimin pek çok nedeni olsa da haklı ve meşru hiçbir tarafı yok. Çünkü bu gerilim nasıl teorize edilirse edilsin, hangi kavramlarla meşrulaştırılmaya çalışılırsa çalışılsın, yaşanacak en küçük bir karşı karşıya gelişin en büyük kaybedeni bütün Kürtler olacak. Kürt tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur.
Mesele öyle basit bir “Kürtler arası gerginlik” olarak da adlandırılamaz. Çünkü dayatılan Kürt halkının en dinamik örgütsel gücünün ve özgürlükçü siyasi renginin tasfiye girişimidir. KDP son hamleleriyle bu niyetini iyice açık etmiştir. Peşmergenin TSK ile eş zamanlı olarak bazı alanlara konumlandırılması ve bu bölgeleri askeri olarak ablukaya alması, fiili müdahalede bulunması bölgesel güçlerin oyununa alet olmaktan başka bir anlam ifade etmez. Nihayetinde önceki gün yaşanan küçük çaplı çatışma hali bu konudaki tehdit ve tehlikenin ne kadar büyük olduğuna ilişkin uyarıcı bir işaret fişeğidir. KDP çizgisinin esas hesabı, bazı alanları askeri açıdan baskı altına alarak, IŞİD saldırıları döneminde savunmasız bırakılan Şengal’i IŞİD’e karşı savunmuş yerel Kürt güçlerinden arınmaktır. Şengal anlaşmasının 9 Ekim’de imzalanmış olması tesadüfi olmadığı gibi uluslararası güçlerin Kürtler arası çatışmayı körüklemek için yeniden devrede olduğunun kanıtıdır. 9 Ekim 1998 Kürt halk iradesinin uluslararası komplo ile tasfiye edilmeye çalışıldığı tarihtir. 9 Ekim 2019 Serêkaniyê ve Girê Spî saldırıları ile bu komplo güncellenmiştir. 9 Ekim 2020’de Irak ile Güney hükümetinin imzaladığı Şengal anlaşması aynı saldırının yeni bir versiyonudur. Türkiye hükümetiyle yakın ilişkiler içinde olan James Jeffrey’nin Rojava’daki ulusal birlik görüşmelerine ilişkin yaptığı son açıklama 9 Ekim komplo aklının karargahını göstermektedir.
Başta sayın Mesut Barzani olmak üzere Kürt tarihi hakkında engin birikimlere sahip karar mercilerinin bütün bunları görmemesi mümkün değildir. Ancak buna rağmen Kürt Ulusal Birliğine öncülük etmesi beklenen Barzani, son tutumuyla Kürt halkında büyük hayal kırıklığı yaratmıştır. Kürt coğrafyasını herhangi bir Kürde yasaklamaz, eğer egemenlik iddiası güdülüyorsa önce Kerkük’ün özgürleştirilmesi gerekiyor.
Yine de en büyük umut Kürt halkında ortaya çıkan ulusal birlik ruhudur. Kürt halkı ulusal birlikten yana, Kürtler arası çatışma karşısında bir inisiyatif geliştirirse hiç kimse halka rağmen yanlış hesap yapamaz. Yaparsa da yanlış hesap bu kez Şengal’den döner.