Tüm ülkeler dünyayı kasıp kavuran Corona virüse karşı nasıl tedbirler alacağına, virüsün önümüzdeki süreçte yaşama, dünya sistemine nasıl etki edeceğine odaklanmışken, AKP-MHP cephesinde değişen bir şey yok. Onlar Kürt düşmanlığı mesaisini virüsü de fırsat bilerek sürdürüyorlar.
Hemen herkesin her türden gündemini virüs nedeniyle geri plana ittiği bir dönemde, AKP-MHP iktidarı “bu kadar da mı olur?” dedirtecek düzeyde Kürt düşmanlığına devam ediyor. Çok güncel üç olay Kürtlere karşı ne denli düşman olduklarını her yönüyle gösteriyor.
Virüse karşı halkı korumak için sınırlı imkanlarıyla seferber olmuş olan HDP’li belediyelerden sekizine daha el konuldu. Böylelikle yerel yönetim seçimleri üzerinden daha bir yıl bile geçmeden, HDP’nin aldığı belediyelerden büyükşehirler de dahil üçte ikisi gasp edildi.
Virüsün hızla yayıldığı koşullarda en sağlıksız yerlerin başında gelen zindanların boşalması hemen herkesin temel talebi. Ama AKP-MHP iktidarı toplumdaki beklentinin aksine, daha önce hazırladığı ve toplumun tepki duyması nedeniyle yasalaştıramadığı tasarıyı virüsü fırsat bilerek yeniden gündeme getirdi ve taslağı Meclis’e sundu. Basına yansıdığı kadarıyla demokrasi ve özgürlükler için verdikleri mücadele nedeniyle zindanlarda olan siyasi tutsaklar kapsam dışı bırakılıyor. ‘Darbe’ girişimi gerekçesiyle içeriye alınmış olanların dışındaki siyasi tutsakların neredeyse tamamına yakınının Kürt oldukları veya Kürt Özgürlük Hareketi nedeniyle zindana alındıkları gözetildiğinde Kürt’e yaklaşımlarına bir diğer örnek oluyor.
Serêkanî saldırısından sonra Hesekê’ye su sağlayan tesisler, TC’nin eline geçti. Saldırıdan bu yana defalarca yüzbinlerce insanın yaşadığı Hesekê’nin suyunu kesen Türk devleti, suya en fazla ihtiyacın olduğu Corona günlerinde bir kez daha suyu kesti. Kuzey-Doğu Suriye köylerine yönelik saldırıları ise zaten çoktan rutine bağlanmış durumda.
Genel saldırılarının ötesindeki bu üç güncel gelişme, faşizmin her koşulda Kürt soykırımını sürdürmekte ne denli kararlı olduğunu gösteriyor.
Zor zamanların, anların insanları yakınlaştırdığı, dayanışmayı güçlendirdiği bilinir. Bunun sonucu olarak bu zorlu Coronalı günlerde herkeste de bu gibi şeylerin gelişeceği beklentisi oluştu. Ama ne yazık ki bu her zaman böyle olmaz. Daha doğrusu insani davranışı esas almış olanlar içinde her zaman için böyle olur. Ama bu, özsel olarak insan olmaktan vazgeçmiş, varlığını başkalarının yokluğu üzerine kurmuş olanlar için geçerli olmaz. Dahası bu gibileri böylesi zorlu dönemleri kendi kötü emelleri için bir fırsat olarak görürler ki, AKP-MHP iktidarının yaptığı tam da bu oldu. Kürtlere olan varoluşsal düşmanlıkları, onları bu en zorlu dönemde bile Kürt düşmanlığı yapmalarından alıkoymadı. “Fırsat bu fırsat” diyerek, yukarıda belirttiğim saldırıları gerçekleştirdiler.
Pek çok kişi ve çevre de iktidarın Kürt halkına olan bu düşmanlığını şaşkınlıkla karşıladı. Şaşıranlar insani özelliklerini yitirmediklerinden ve biraz da Kürt halkına olan düşmanlığın derinliğini yeterince bilmediklerinden şaşırıyorlar. Getirisi olan ve mantıklı bir düşmanlık olmasa da büyük bir ısrarla sürdürülüyor, Kürt’e düşmanlık. Cumhuriyetin yüz yıllık soykırımcı politikasını uygulamaktan vazgeçecek cesur bir siyasi duruş ortaya çıkmayana kadar da her iktidar değişik tonlarda da olsa bu düşmanlığı sürdürecektir.
Tabi ki bu soykırımcı saldırılar nedeniyle acı çeken, bedel ödeyen, varlıkları tehlikeye giren Kürtler oluyor. Çünkü yok edilmesi gereken bir düşman olarak görülüyorlar ve “en iyi Kürt ölü Kürt’tür” düsturu gereği her türden soykırımcı uygulamalara maruz kalıyorlar. Ama sadece Kürtler kaybetmiyor, Kürtlerle birlikte tüm Türkiye toplumu da pek çok şeyi kaybediyor.
Türkiye toplumunun yaşadığı devletçilik, soykırımcı devletin değişik gerekçelerle Türkiye toplumunu bu kadar uyutabiliyor oluşu ve tepkisiz kılması çok büyük ölçüde Kürt halkına olan soykırım politikalarından kaynaklanıyor. Kürt’e uygulanan soykırım, Türkiye toplumunu da zehirliyor, empatiden yoksun kılıyor, insanı insan yapan temel değerlerden uzaklaştırıyor. Bu yönüyle Türkiye toplumunu da kırıyor. Bir de soykırımcı olması nedeniyle normalleşemiyor devlet. Şöyle yüz yıllık cumhuriyet tarihine bakıldığında ne denli anormal bir halde olduğunu herkes görür. Mevcut halde ise tarihinin en kuralsız dolayısıyla hukuksuz dönemini yaşıyor.
O halde Kürt’e yapılan saldırılardan sadece Kürtlerin kaybettiğini düşünerek, buna sevinenler sadece kendilerini kandırıyorlar. Dönüp kendilerine baktıklarında aslında insanlık adına kendilerinde hiçbir şeyin kalmadığını, tüm maddi imkânlarını bu savaşa seferber ettiklerini göreceklerdir.
Nitekim zorlu Corona günleri mevcut iktidarın bu yönlerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Soykırımcı bir rejimin insancıl, toplumcu, emekçilerden yana, dürüst, hazırlıklı, adil olması düşünülemez. Olan tam da budur.
Kürt’e ettiği zülüm kadar bunları yaşaması kaçınılmaz olacaktır…