Birkaç gün önce Kürt olduğu anlaşılan sanal medya kullanıcı bir şahıs, bir video paylaştı. Videoda Peştuca konuşan “cihatçı” Taliban yetkilisidir. Paylaşan şahıs şöyle bir not düşmüş videoda konuşan şahıs için; “Kürtçe mi konuşuyor, yoksa ben mi Afganca biliyorum?” Paylaşan şahsın anadili Kürtçe ama Peştucayı anlıyor.
Afganistan ile Kürdistan arasında binlerce kilometrelik bir uzaklık var, ancak iki dil arasındaki bu şaşırtıcı benzerlik, örtüşme halini nasıl anlamak ve anlamlandırmak gerekir?
Peştular Ari’dir. Kürtler de Ari olduklarından Peştuca konuşanları anlarlar. Yine Ari kültür havzası Kürtler ve Peştularla da sınırlı değildir. Kürdistan’da yaşayan bir Kürt yönünü doğuya çevirecek olursa, Hindistan’a kadar çok fazla dil zorluğu çekmeden rahatlıkla seyahat edebilir. Bu hat üzerinde yaşayan aşağı yukarı iki milyara yakın bir yekûnu oluşturan toplumlar aryendir. Yine yönünü batıya çevirse Latin kökenli (Latince, Fransızca, İspanyolca, İngilizce vd.) dillerin tümü de Ari kökenlidir.
Ari kültürel nehir dünyada bilinen en eski, yaygın dil ve kültürdür. Tahminlerce dünyadaki üç milyardan fazla nüfus Ari kültürüne mensuptur. Neredeyse dünya nüfusunun yarısıdır. Yine dilbilimcilerin büyük bir kesimi Ari dil ve kültürlerinin kök hücresinin Kürt dil ve kültürü olduğunu söylemektedir. Yani kültür nehrinin doğuşunun Kürdistan olduğunun altını çiziyorlar.
Hal böyle ama gerçeklik çok farklı. En kadim Kürt dil ve kültürü kırımla karşı karşıyadır. Kültür kırımının tamamlanması bir anlamda insanlık kökünün kurutulması oluyor. Bu yüzdendir ki, Kürt’ün özgürlük arayışı insanlığın özgürlük, esenlik ve huzur arayışıdır da.
Nasıl olmuş da kültürel yayılma böyle olmuştur? Tarih incelediğinde bu durum işgal ve istila sonucu olmamış; ağırlıklı doğal bir akıştır. Aslında diğer dil ve kültür yayılmaları da benzerdir. Buradan çıkarılması gereken ders; insanlık yayılımı sınır tanımayan, insan merakı yeniyi öğrenme istemidir. Ancak iktidar-devlet anlayışı bu temel doğrultuyu kesiyor. İktidar anti değişim olurken akış, değişim ve dönüşümün sürekliliğidir. Varlığın oluşum diyalektiği budur; önünü kesmek varlığı çürütür. İşte, iktidar toplumsal varlığın akışkanlığını durağanlaştırmak için dünyamızı parçalara bölmüş, çatışma ve savaşların zeminini inşa etmiştir. Devlet sınırları zihinlerde oluşturduğu sınırlarla sabitleştirir. Statü denilen statikleştirme ile rahat yönetme sonucunu doğur! Halkları parçalar, çatıştırır ve rahat yönetme konforunu yaşamak ister.
Devlet çürüterek öldürür. Hele günümüz ulus-devletleri öldürmenin zirvesidir. Kürtlerin yalnız Aryenik toplumlarla özgür ilişkilenmeyi yapabilmeleri bile bilimde, kültürde, sanatta ciddi sıçrama yapabilirler. Tersi de doğrudur. Coğrafi sınırların anlamsızlaşmasının gerçekleşmesi halinde her halk için büyük fırsat ve olanakları sağlar. Toplumların karşılıklı doğal akışla iç içe geçmeleri yeni sentezler oluşturur ve özgür yapılanmalar süreklilik kazanır. İnsan hakikatinin özü budur. Fiziki ve zihinsel sınırları silmek devleti aşmaya götürür ve yeryüzü başta insan olmak üzere tüm canlılar yurduna dönüşür. Coşkulu ve moralli yaşamın önü açılır. Böyle ortamlarda başta iktidar kültürü olmak üzere her tür gericilik yaşam bulamaz. Demokratik ulus, özyönetim ve özyeterlilik ilkeleri bunu sağlayabilecek kudrettedir. Kürtler bu yola girmiş, diğer halklar da bu yola girecektir!