Gün geçmiyor ki Kürtçe ile ilgili bir baskı, bir yasak, bir sansür, bir gözaltı, soruşturma, tutuklama, mahkumiyet haberi almayalım. En son Diyarbakır’da bir kafeteryanın sahibi, kafeteryasında müşterilerine sadece Kürtçe hizmet vereceğini söylediği için kafeteryası basılarak gözaltına alındı, abes sorulara, biraz aklı başında vicdanı yerinde insanın aklını, vicdanını yerinden oynatacak sorgulamalar, türlü suçlamalara maruz bırakılarak Kürtçe ile ilgili deklare ettiği karara bin pişman kılınmak istendi. Pişman olmuş mudur? Sosyal medya, medya, polis, adliye, bürokrasi, sosyal linç harekete geçirilerek dünyanın en masum kabul edilecek bir eyleminin, bir fikir açıklanmasının bu kadar üzerine gidilmesi bir insanı afallatabilir, hatta korkutabilir de? Muhtemelen kafeterya sahibi de böyle bir karar alırken ve bunu deklare ederken böylesi bir muameleye maruz kalacağını beklemiyordu. İnsan böyle bir şey için neden böyle bir muameleye maruz kalsın ki zaten, değil mi? Ancak bir komedi filminde, bir vodvil oyununda görülebilecek absürtlükte bir durum zira. Aslında Kürtler arkasında durdukları dilleri, kültürleri, korumak istedikleri değerleri ile ilgili en az bir yüz yıldır resmi, gayrı resmi, yasal yahut fiili olarak her biri bir diğerini aratacak absürtlükte muamelelere maruz kalıyorlar. Bütün bunlara rağmen hala Kürtçe ile ilgili, Kürtlükle ilgili ortaya çıkan baskı ve yasaklamalara şaşırıyoruz. Şaşırıyoruz çünkü normal bir insan aklı buna şaşırmadan edemez. Bin kere de bu muameleye maruz kalsan gene de bin birinci geldiğinde boş bulunup şaşırabiliyorsun. Kafeterya sahibi de korkmaktan ziyade şaşırmış ve afallamıştır. Ama gözaltında kaldığı birkaç gün içinde etraflıca düşününce bu sefer de maruz kaldığı muameleye şaşırdığı için şaşırmıştır muhtemelen.
Bilmem kaç milyonluk nüfusa sahip koskoca bir ülkenin yasama ve denetleme görevini yerine getiren, önüne de azametini belirtmek için “büyük” sıfatı getirilen mecliste Kürtçe ile ilgili yapılan tartışmalara, oynanan pespaye vodvile bir bakmak bu ülkenin nasıl garabetlere gark edildiğini, meclisin bu konuda nasıl bir ayna olduğunu bize gösterecektir. Kürsüdeki hatip Kürtçe konuşmaya başlar başlamaz mikrofonun sesi kapatılıyor. Meclis kürsüsünde yapılan konuşmalar kayıtlara geçmek zorunda olduğu ve Kürtçe cümleler kayıtlara geçirilmek istenmediği için “hatip bilinmeyen bir dille konuştu” diye kayıtlara geçiliyor. Ve göz göre göre koskoca meclis, milletvekilleri, ülkenin kaderini belirleyen milletin temsilcileri gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar ve bu yalanlarını da kayıtlara geçiyorlar. Yalan söylüyorlar çünkü konuşulan dil, bir ormanda saklı kalmış bir Afrika kabilesinin dili değil, bu ülkede milyonlarca insanın ve daha pek çok ülkedeki milyonlarca insanın konuştuğu bir dil. Türkiye’nin ticari ve diplomatik ilişki kurduğu ve Irak anayasası ile Kürdistan olarak adlandırılmış ve bir federasyonun resmi dili. Uluslararası yazışmalarda ve diplomaside kullanılan bir dil. Binlerce roman, hikaye ve şiir yazılmış bir dil. Dünyada en çok konuşulan diller sıralamasında üst sıralarda. Dünyanın en kadim ve zengin dillerinden biri. Şimdi böyle olduğu herkesin malumu olduğu halde bu dile “bilinmeyen dil” dedirten, koca koca parlamenterlere, meclis idare amirlerine bu yalanı söyleten saik, maksat nedir peki? Kayıtlara, “hatip Kürtçe konuştuğu için ne dediğini anlamadık” diye geçin bari, niye göz göre göre yalan söylüyorsunuz? Meclis tutanaklarına Kürt ve Kürtçe sözcüklerinin geçmesi nasıl ve ne kadar tehlikeli görülüyorsa artık böyle açık seçik bir şekilde yalan söyleniyor. Çünkü fiiliyatta istediği kadar olsun resmiyette yok sayılırsa yok olur kendini kandırmacası. Koca ülke devekuşu çiftliği mübarek.
Tabii aslında zurnanın zırt dediği yer tam da burası. Kürtçe kamuya açık olarak kendini deklare etmeyecek. Kürtçeyi kamuya açık konuşmak, resmiyete dökmek, adlandırmak, sahip çıkmak, arkasında durmak bir meydan okuma olarak görülüyor. Her meydan okuyanın mutlaka burnundan getirmek, diz çöktürmek icap eder müesses nizam kanunnamesinde. Diz çöküyor mu, vazgeçiyor mu peki bu halk? Her baskı ve yasak bu halkı biraz daha diline ve kimliğine sahip çıktığı bir konsolidasyon yaratıyor. Korkunun ecele faydası yok. Kürtler var, Kürtçe var ve var olmaya devam edecek. Kürtçe anasının ak sütü gibi bir haktır insanlara. Kürtler yemişler sizin resmiyetinizi, belgenizi, kaydınızı kuydunuzu.