ABD’de, adeta bütün dünyayı etkileyecek olan, seçimler gerçekleşti. Şimdi seçim sonrası olasılıklar gündemde. Bölgemizin de etkilenmesi kaçınılmazdır. Bu konuda birçok olasılık ve senaryo üretilmesi ve her ihtimale karşı alternatif planlar oluşturulması gerekebilir.
Amerika kurumlarının yeniden etkinlik kazanacağı düşünülürse Pentagon’un güçleneceğini öngörmek mümkün. Çünkü iç politikaya göre hareket eden Trump döneminde askerleri geri çekmek, ABD’ye dönüşlerini sağlamak, dünya sorunlarıyla ilgilenmemek en çok Pentagon’u olumsuz etkilemişti. Özellikle Trump Erdoğan ilişkileri, Trump’ın Rojava’yı Türkiye’ye bırakacağını ve ABD askerlerini çekeceğini belirtmesi, ardından kendisine bağlı James Jeffrey’in moderatörlüğünde Serekaniye ve Gire Spi’ye saldırılar sabırları taşırmıştı. Savunma bakanı ve bazı komutanlar istifa ederken, bazıları da emekliliklerini isteyerek bu sürece ortak olmamışlardı. Hakeza Rusya’nın Rojava’ya gelmesi Trump’ın stratejik körlüğünün ABD’ye ağır faturası olarak görülmüştü. Başka bir bölgede Afganistan’da da Pentagon’a bağlı askeri güçler Taliban’dan darbe yerken, iç politika hesapları itibariyle ABD’ye çektirilmekteydi.
Trump döneminde CIA dış politikada daha etkili oldu. Dışişleri bakanı eski CIA şefi. Kürt Türk ilişkilerinde açıkça TC’den yana olan J.Jeffrey ve bağlı kademelerin çoğu da öyle. Bu dönem yaşanan sorunlara tepki gösterenlerden biri de henüz adaylığı dahi gündemde olmayan Biden’dı. Ocak ayında başkanlık koltuğuna oturacak Biden seçim döneminde de özellikle Erdoğan’a ilişkin sert demeçler vermişti. Obama’nın yardımcısı iken de Türkiye’yi ziyaret etmiş, Erdoğan’la formalite bir görüşme gerçekleştirirken, zamanının büyük çoğunluğunu sivil toplum örgütleri ve muhalif partilerle geçirmişti.
Biden’ın masasında Türkiye’ye ilişkin yeni ve kabarmış dosyalar da var. Halk Bankası meselesi, S-400 konusu, NATO üyesi Türkiye’nin Rusya ile ilişiklileri, Akdeniz, Libya, Suriye, Kafkaslar, Irak ve Başurê Kürdistan’da müdahil olunan siyaset ve tetiklenen çatışmalar var. Türkiye kolay gözden çıkarılacak bir ülke değil elbet. Ama politikalarında uyumlulaştırılması zorunluluğu var. İçe kapanan, dış ilişkilerde dağınık bir siyaset izleyen Trump’dan ziyade dışa açık politikaları esas alan Biden’ın duyarsız kalması düşünülemez. İyimser bir bakışla ABD Türkiye’yle yeni bir noktada buluşabilir. Ama ne olursa olsun, bugünkü kadar serbest hareket edebilen, içeride muhalefeti bastıran, dışarıda her ülke ve bölgenin iç işlerine karışan bir Türkiye’ye pek de müsaade edilmeyecektir.
Bu sadece Türkiye’ye ilişkin bir mesele de değil. Uluslararası konjonktürdeki değişim de bölgeyi etkileyecektir. Mesela ABD Avrupa Birliği ile de yeni bir hukuk oluşturma mecburiyetinde. Daha önce İngiltere üzerinden AB’ye etki eden ABD, brexit nedeniyle İngiltere’nin olmadığı AB’de direk Fransa ile ortak hareket etmek zorunda. Almanya ekonomi, teknoloji, finans konularında AB’yi temsilen işbirliği yapabilir ama Fransa daha ziyade politik ve askeri konuları ele alacaktır. Bu bağlamda hem Fransa hem de ABD’nin Ortadoğu’da Türkiye ile sıkıntılı oldukları biliniyor. Yine Kürtlere yaklaşımları da belli ve bu doğrudan hem bizim kaderimizin hem de Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesine etki eder. En azından Türkiye, Trump dönemindeki kadar hoyrat, saldırgan olamaz. Aksi durumda politik, ekonomik yaptırımlar, resmi, gayri resmî askeri yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir.
Türkiye’nin kurmay aklı bu süreçleri okuyabilecek tecrübelere sahiptir ve buna göre politik, ekonomik, askeri adımlar atarak süreci lehine çevirebilecek taktikleri de bilmektedir. Ancak bu içeride güç ilişkilerini de etkiler. Çatışma, darbe-karşı darbe, komplolar veya en iyi olasılıkla demokratik seçimlerle birtakım şeyler değişebilir. Erdoğan iktidarda olsa dahi, bazı bakanları, bürokratları kurban edebilir, yasal değişikliklere giderek farklı bir sürecin yolunu açmayı deneyebilir.
Kürtler bağlamında Biden sonrasında Türk-ABD ittifakı nasıl bir seyir izleyebilir ciddi bir merak konusu. Ancak şiddetin artması olasılığı pek öngörülmüyor. Yaşananın ötesinde de derinleştirilecek bir şiddet kalmadı zaten. Aralıksız operasyonlarla binlerce sivil siyasetçi tutuklandı. Belediyelere el konuldu. Kentler tanklar ve toplarla yıkıldı. Efrin, Rojava’nın bir kısmı, Başur’un bazı bölgelerine operasyon yapıldı. Askeri üsler kuruldu. Bunun ötesine gidecek kredibilitesi yok Türkiye’nin. Ne içeride ne dışarıda ve ne de yeni ABD yönetimi döneminde.
Bu anlamda kurumsal yapısal varlığını her alanda korumuş Kürtler aslında kazanmıştır. Siyasi çözüm, müzakere arayışları ihtimal dahilindedir. Ama Kürtlerin klasik çözüm anlayışlarına da artık kanaat getirmeyeceği düşünülmektedir. “PKK sivil siyasete dönsün, silah bıraksın”, “HDP terörü lanetlesin,” “Sorunları demokrasi içinde, kendi aramızda çözelim” mealinde söylemlerin oyalayıcı olduğu biliniyor. Aslında çıta bellidir. Dolmabahçe mutabakatı üzerinden üçüncü tarafların gözetiminde Öcalan’ın başkanlık edeceği bir heyet ile Türkiye’nin resmi hükümetinin müzakerecileri üzerinden yeni bir anayasadan başlayıp özerk, demokratik hakların, güvenliğin teminat altına alındığı konular müzakere edilebilir. Özellikle PDK’nin de böylesi bir süreci desteklemesi, şu an ki politikalarını terk etmesi önem arz etmektedir. Biden ve Erdoğan ile iyi dostluğu, işbirliği olan Barzani ailesinin, şu an ki şartlarda Biden veya Erdoğan’ı tercih etmesi gerekmektedir. Çünkü ikisinin politikası uyuşmuyor. Ama Kürt Türk ilişkileri yeni bir hukuk çerçevesinde müzakere edilir ve ABD de buna destek verirse o zaman Barzani ailesinin tercih yapmasına gerek kalmaz. Bu durumda PKK ile gerginlik veya çatışma yaratmak yerine birlikte hareket Başur’da, Bakur’da ve Rojava’da kendilerine de PKK’ye de Kürtlere de Türkiye’ye de kazandırır. Haliyle KDP yöneticilerinin varsa bir kıymeti harbiyeleri Biden ile Kürtlerin birliğinin desteklenmesi sorunların Türkiye, Irak ve Suriye ile müzakere yoluyla çözülmesi konusunda enerjilerini harcarlar.