Kürt sorununda çözümünün sağlanması, İmralı Ada Hapishanesi’nin lağvedilmesinden geçtiğinin altını çizen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Raziye Öztürk, ‘Bu anlamıyla herkesi bu esas hakikati görmeye ve bu hakikat doğrultusunda bir mücadeleye çağırıyoruz’ dedi
İmralı adasında tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 34 aydır haber alınamıyor.
Öcalan’ın avukatlarından Newroz Uysal ve Rezan Sarıca, müvekkilleriyle 8 yıl aradan sonra en son 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde görüşebilmişti. Avukatlar tarafından yapılan sayısız başvuru ise, Bursa İnfaz Hakimliği’nin “keyfi” gerekçeleri ile engelleniyor.
PKK Lideri’nin avukatlarından Raziye Öztürk, 2023 yılı boyunca gerçekleştirdikleri başvurular ile hukuki girişimler, uluslararası mekanizmaların “işlevliği” ve fiziki özgürlük talepleri için yürütülen mücadeleye ilişkin JİNNEWS’ten Marta Sömek’in sorularını yanıtladı.
- Müvekkiliniz PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alamama hali bin günü geçti. Asrın Hukuk Bürosu avukatları olarak 2023 yılında toplam 110 avukat, 59 da aile başvurusu yaptınız. Başvurularınızın akıbeti hakkında bilgi verebilir misiniz?
Biz avukatlar olarak haftada iki defa olmak üzere hem Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı hem de İmralı Cezaevi Müdürlüğü’ne görüşme başvurusu yapıyoruz. Yine aileler de buraya başvuru yapıyor. Ancak 110 avukat, 59 aile görüşü için yaptığımız başvuruların hiçbirine bir yanıt alamadık. Yanıt alamama durumu üzerinden İnfaz Hakimliği’ne yaptığımız başvurulardan aile görüşünün “disiplin cezası” gerekçesiyle, avukat görüşünün de “avukat yasak kararı” gerekçesiyle yasaklandığını öğrendik. Ancak hiçbir şekilde avukat yasak kararının ve aile görüşünün yasaklanmasına sebebiyet veren disiplin cezasının içeriği hakkında bir bilgi verilmedi. Hatta bunda daha da ileriye gidildi. Örneğin avukat yasak kararlarının tarihlerini, mahkeme numaralarını öğrenemeyeceğimiz şekilde bize bu bilgiler verilmeye başlandı. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yaptığımız itirazlar neticesinde sadece numara ve tarih bilgilerine ulaşabildik. Yine ne disiplin cezalarının gerekçesini ne de avukat yasak kararının gerekçesine hiçbir biçimde ulaşamadık maalesef.
- CPT’nin 25 Mart 2021 tarihinden bu yana girişimleri, raporları ve tespitlerini değerlendirebilir misiniz? Tüm tespitler ve ziyaretlere rağmen CPT’nin hala İmralı ziyaretini açıklamaması ve raporunda da Abdullah Öcalan’ın durumuna dair bilgi vermemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
25 Mart 2021 tarihinden bu yana CPT’nin 20-29 Eylül 2022 tarihleri arasında İmralı Ada Hapishanesi’ne bir ziyaret gerçekleştirdiğini, biz bu kurumun kendi açıklamasından biliyoruz. Ancak bu ziyaret sonrası CPT raporunu aradan geçen zamana rağmen hiçbir biçimde yayınlamadı. Avrupa’daki tek muhatap kurum, İmralı Ada Hapishanesi açısından CPT. Çünkü bu cezaevine giden ve bu haliyle bilgi alabileceğimiz tek kurum CPT. Bu anlamıyla bizim açımızdan önemi var. CPT’nin, 2019 yılında İmralı Ada Hapishanesi’ne ziyareti olmuştu ve 2020’nin Ağustos ayında bu raporunu bize açıklamıştı. Bu raporda da özellikle müvekkillerimiz Sayın Öcalan olmak üzere diğer müvekkillerimizin dış dünyayla bağlantısının sağlanması noktasında önemli tespit ve tavsiyeleri olmuştu. Ancak bu ziyaretinden sonra -ki 2019 tarihinde açlık grevleri sonrası bir avukat ziyareti gerçekleşmişti. Yine aile ziyaretleri olmuştu- tüm olumsuzluklar daha da ileri bir aşamaya taşındı, daha da derinleşti var olan tecrit durumu.
Ancak CPT 2022’de yaptığı ziyaret raporunu, bu tavsiyelerin yerine getirilmemesine rağmen açıklamadı. Bizim talebimiz de buydu. Biz CPT’nin o tarihlerde yaptığı ziyareti tabii ki olumlu buluyoruz, bir denetim mekanizmasının adaya gitmesi önemli. Ancak bu denetim mekanizmasının işlevliği ve etkililiği önemli bizim için esas olarak. Sadece bir ziyaret gerçekleştirmesi bizi bir sonuca götürmüyor. Biz yine haber alamıyoruz, var olan haber alamama durumu devam ediyor. Bu aşamaya kadar hiçbir bilgi kırıntısına ulaşamadık. CPT’nin Türkiye’yi, diğer Avrupa ülkeleri gibi ele alma durumu söz konusu maalesef ki. Avrupa standartlarında bir ülkeymiş gibi ele alıyor. Mevcut İmralı Ada Hapishanesi’nin durumunu görmezden geliyor. Çünkü Avrupa sınırları içerisinde böylesi bir hapishane yok.
Böylesi bir uygulama, hukukun bu kadar ayaklar altına alındığı bir durum, Türkiye dışında başka bir ülkede yaşanmıyor. Dolayısıyla oraya klasik, standart bir cezaevi izleme prosedürünün gerçekleşmesi durumu söz konusu olamaz. İmralı Ada Hapishanesi açısından bir işkence durumu var. Ağırlaştırılmış infaz rejminin kendisi işkence durumuyken, bir de buna ek olarak oradaki tüm sosyal hakların, aile ve avukat görüşlerinin kısıtlanmasıyla beraber haber alamama durumu var. Dolayısıyla işkencenin ötesinde bir durum varken, CPT’nin bu durumu kamuoyu ile paylaşmaması, etkin prosedürleri hayata geçirmemesi bizim açımızdan gayri hukuki ve kabul edilemez bir durumdur.
- Müvekkillerinizden haber alamamanın ikinci yılı olan 25 Mart 2023’te yaptığınız açıklamada, Eylül 2022’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne yaptığınız başvuru ve buna karşı verilen tedbir kararlarının derhal yerine getirilmesi çağrısında bulundunuz. Bu tedbir kararlarının uygulanmamasına karşı girişimleriniz olacak mı?
BM İHK’ye yaptığımız başvuru özellikle 25 Mart 2021 tarihli telefon görüşmesinden sonra hiçbir şekilde haber alamama durumumuzla ilgiliydi. İHK’ye yaptığımız bu başvuru neticesinde komite bir tedbir kararı verdi. Ve bu kararında avukat görüşlerinin sağlanması talep edildi Türkiye’den. Ancak Türkiye İHK’ye verdiği yanıtta dahi bu var olan hukuksuzluğu savunan bir yerden beyanlarda bulundu. Ve avukat görüş yasaklarını sürdürme kararını devam ettirdi. Haber alamama durumunun devam etmesi sonrasında da İnfaz Hakimliği ve AYM’ye başvurularımız oldu. Biz bu başvuruları ve tedbir kararının uygulanmaması durumunu tekrardan İHK’ye bildirdik. Bu bildirimiz sonrası İHK, Türkiye’yi bir kez daha bu konuda uyardı ve bir tedbir kararı daha verdi. Yani İHK’nin, Sayın Öcalan’la görüştürülmemiz noktasında vermiş olduğu iki tane tedbir kararı var şu aşamada. Ancak buna uyulmama durumu devam ediyor maalesef ki.
Türkiye açısından Avrupa’da bulunan kurumların verdiği kararlara uymama durumu artık çok olağan bir hale geldi. Son kararlardan da bunun meşru bir zemine oturtulmaya çalışıldığının farkındayız. Tabii bu İmralı Ada Hapishanesi ile beraber sistematikleştirilmeye çalışıldı. Ve bu durum birçok kişi ve çevre tarafından görmezden gelindi. İlk Sayın Öcalan’ın yargılanması sırasında, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verildi. Ancak adil yargılanma hakkının ihlali doğrultusunda, dosyanın yeniden açılması gerekiyordu. Ancak sadece şekli anlamda dosya açılıp kapandı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi özellikle bu konuda insan haklarını koruyan bir tavır değil, tamamen siyasi bir tavır içerisine girdi. Sayın Öcalan ile ilgili diğer başka dosyalarda da bu siyasi tavrını sürdürdü. İnsan haklarının, hukukun politik bir araç haline gelme durumu söz konusu oldu. Bu da beraberinde orada bulunan kurumlar açısından bir tıkanmayı getirdi.
Özellikle Avrupa Konseyi’ne bağlı kurumlar olan AİHM, CPT, Bakanlar Komitesi, İmralı Ada Hapishanesi nezdinde etkisiz bir konuma sahip. Dolayısıyla onların tam da kuruluş amaçları ve ilkeleri doğrultusundaki vazifelerine dönmelerinin sağlanması noktasında bir basınç Avrupa açısından önemli. Siyasi kararlar almaları, insan haklarından taviz vermeleri nedeniyle Türkiye’nin bundan cesaret alması sonucunu doğurdu. Burada verilen taviz şimdi Türkiye üzerinde “etkin olma” durumu açısından bir kriz haline geldi. Bu krizden çıkmaları da gerçekten insan haklarını, temel hak ve özgürlüklerin korunmasını esas alan önemli kararlar vermesiyle çözülecek, esas kuruluş amacına dönmesiyle gerçekleşecektir.
- 26 Haziran 2023 tarihinde, Adalet Bakanlığı’na tedbir kararına uyması yönünde çağrı yaptınız. Ayrıca 2023 yılının Ağustos ayının sonunda, Abdullah Öcalan’a dair kaygıların had safhaya ulaştığını belirterek, CPT’ye “acil” ziyaret başvurusunda bulundunuz. Bu girişimlerinize bir dönüş sağlandı mı?
Maalesef uluslararası alanda da yaptığımız hiçbir başvuruya yanıt alma durumumuz olmadı. Sadece BM İHK’ye başvuru sonrası alınan iki tane tedbir kararı var. Onun dışında CPT’ye, Adalet Bakanlığı’na yaptığımız hiçbir başvuruya olumlu veya olumsuz bir yanıt verilmedi. Tabii ki bu cevap vermeme hali bir olumsuzluk teşkil ediyor. Biz CPT’ye özellikle üç ayda bir belirli periyotlarda İmralı Ada Hapishanesi’ne yönelik yapmış olduğumuz başvuruları, şu an var olan hukuksuzluk durumunu raporlayan metinlerimizi bildiriyoruz. Dolayısıyla onların takibi, bilgisi dahilinde var olan bir durum. Ancak yaptığımız hiçbir başvuruya yanıt alamadık.
- Hak ve hukuk örgütlerinden oluşan 14 sivil toplum örgütü, 12 Ocak’ta CPT’ye İmralı’yı “acil” ziyaret etmesi için başvuruda bulundu. Bu başvuruların içeriği ve önemini nasıl yorumluyorsunuz?
Biz hukukçular olarak var olan hukuksuzları, hukukun nasıl tecrit edildiğini, kanunların ve hukukun uygulanmasından nasıl imtina edildiğini en yakından gözlemleyen kişileriz. Bunu gerek mahkemelerden gerek de cezaevlerinden biliyoruz. Hukukun nasıl araçsallaştırıldığını çok derinden gözlemleyebiliyoruz. Bu kanunsuzluğa, hukuksuzluğa karşı bir tepki göstermek ve harekete geçmemek de mümkün değil. Mesleki açıdan da insani olarak da kayıtsız kalmak mümkün değil. Bunca hukuksuzluk ve kanunsuzluk karşısında bunları görmezden gelmek, hukukçuluğun temel ilkelerine aykırıdır. Hele ki İmralı Ada Hapishanesi gibi bir hapishanenin varlığı, oradaki gayri insani tutum ve gayri hukuki muameleyi görmezden gelmek mevcut krizlerde pay sahibi olmak anlamına geliyor. Dolayısıyla oradaki hukuksuzluğa ses çıkarmak aynı zamanda insani bir vazife.
Hukukçuların, adaletin sürdürülebilir koşullarının yaratılması ile temel hak ve özgürlüklerin yüceltilmesinde temel görevleri var. Bunun bilincinde olan hukukçular olarak İmralı Ada Hapishanesi’ndeki hukuksuzluğa bir ses çıkarmak istedik. Bu çerçevede Adalet Bakanlığı’na, bunun bilincinde olan avukatlar olarak bu hukuksuzluğa ses çıkaracak, var olan tecrit durumunun daha da ileriye taşınmaması açısından bir başvuru yaptık. Başvuruda esas olarak haber alamama durumu ele alındı. İmralı Ada Hapishanesi’ndeki Mandela Kuralları’na uyulmaması, temel insan hakları sözleşmelerine uygun hareket edilmemesi, CPT tavsiyelerine uyulmaması konusundaki var olan hukuksuzluğa da değinildi. Bu çerçevede bunları kabul etmediğimizi belirterek, avukatlar olarak İmralı Ada Hapishanesi’ne gitmek için bir başvuru gerçekleştirdik. Biz tüm hukukçulara, İmralı Ada Hapishanesi’ne hukukçular olarak daha fazla ses çıkarabilmek için başlattığımız imza kampanyasına dahil olmaları yönünde çağrıda bulunuyoruz.
- Öte yandan tutsakların, Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması talebiyle 27 Kasım 2023 tarihinde cezaevlerinde başlattığı açlık grevi eylemleri ve tutsak yakınlarının aynı taleplerle başlattığı Adalet Nöbeti eylemleri ile dünyanın dört bir yanında mutlak iletişimsizlik ile ağırlaştırılmış tecridin son bulması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için mücadele yürütülüyor. Bu talepler doğrultusunda Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün önemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Öcalan, Kürtler açısından önemli bir lider. Kürtlerin Lozan’dan itibaren sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve her anlamda üzerine bir ölü toprağı atılmıştı. Ve çok pasif bir durumdayken, Sayın Öcalan’ın geliştirdiği mücadele ile adeta Kürtler üzerindeki bu ölü toprak kalktı, ciddi bir özgürlük bilinci aşılama durumu gerçekleşti. O tarihler itibariyle sadece araçsallaştırılan, nesne konumunda olan Kürtlerin, Sayın Öcalan’ın başlattığı mücadele ile özne konumuna geldiğini biz çok açık bir biçimde deneyimledik. Bu durum tamamen objektif bir gerçeklik. İdeolojik ve felsefik anlamda bir öncülük yapması sebebiyle, Sayın Öcalan Kürtler nezdinde önemli bir yere sahip. Özellikle Kürt sorununun çözümündeki pozisyonu, bir perspektif ve proje sunabilme özelliğine sahip bir öncü. Ve bu Orta Doğu açısından da çok önemli. Halklar, demokrasi, özgürlük lehine böylesi çözüm geliştiren bir lider yok. Ve Sayın Öcalan bunu tecrit koşullarında geliştirdi. Tabii Sayın Öcalan’ın başlattığı mücadele ile daha da bilinçlenen Kürtler, bunun farkına vardı.
Mücadelenin Sayın Öcalan tarafından başlatılması ve sürdürülmesi, Sayın Öcalan ile toplum arasındaki bağı daha da güçlendirdi. Sayın Öcalan her defasında projelerle halka ulaşmaya çalıştı. Bu sorunu nasıl çözeceğine dair perspektifler, çözüm önerileri, yol haritaları ortaya koydu. Sadece Kürt halkı değil, Orta Doğu halkları da bunun bilincindeydi. Kürt sorununun çözümsüz kalması ve Sayın Öcalan ile çözümü arasındaki bağı da halklar çok iyi anlayabildi. Bugün bizim ekonomik, sosyal, siyasal anlamda yaşadığımız krizlerin en önemli sebeplerinden biri, Kürt sorununun çözümsüz kalması. Kürt sorununun çözümü de bunu en etkili ve kısa şekilde yapabilecek, bu konuda bir çözüm perspektifine sahip yegane lider Sayın Öcalan. Kürtler ve Orta Doğu halkları bunun farkında. Kurdistan’ın dört parçası ve Orta Doğu’da tanınan, bilinen, etki gücü olan bir lider.
Kürtlerin muhatap konumunda gördüğü bir lider. Dolayısıyla halklar, Sayın Öcalan’ın özellikle onurlu, demokratik çözüm noktasındaki bu pozisyonunun farkında. Bu anlamıyla Sayın Öcalan’a ciddi bir değer biçme durumu var. Tabii bu Sayın Öcalan’ın halkla kurduğu bağdan geliyor. Halklar lehine çözüm geliştirmesi, düşünmesi, her anını bir çözüme ve barışa vakfetmesinden geliyor aslında. Kendisi de 2019’daki avukat görüşmelerinde bu sorunu çözebilme gücünü bir kez daha ortaya koymuştu. ‘Bir hafta içerisinde ben bu savaşı sonlandırabilirim’ demişti. Bir görüşme olması durumunda karşı muhatabı en iyi anlayabilecek, meseleye en iyi çözüm getirebilecek, bunun üzerine düşünmüş, bunun ideolojisini oluşturmuş yegane liderdir Sayın Öcalan. Tamamen Kürt özgürlüğünün temsiliyetidir, ki halklar kendi özgürlüklerini Sayın Öcalan’ın özgürlüğünde görüyor.
Sayın Öcalan İmralı Ada Hapishanesi’ne girdiği zaman burada sadece bireysel olarak değil, Kürt özgürlüğünün tasfiyesinin amaçlandığını belirtmişti ve ilerleyen süreçlerde de bunun bağlantısını çok açık bir biçimde görebildik. Dolayısıyla bunun önemini, Sayın Öcalan’ın çözüm gücünün farkında olan Kürtler ve halklar, dünyanın her yerinde eylemlikler başlattı. Çok kıymetli eylemlikler. Halkın özellikle özgürlük, demokratik modernitenin geliştirilmesi noktasındaki bilincini açığa çıkartarak, bu doğrultuda eylemliklere geçmesi çok önemli. Adalet Nöbeti de bunlardan bir tanesi. Biz Asrın Hukuk Bürosu olarak Adalet Nöbeti eylemine bir ziyaret gerçekleştirdik. Orada da dikkat çeken nokta, bu duruma öncülük edenlerin kadınlar olmasıydı. Sayın Öcalan, kendi tezini belirtirken, ‘21’inci yüz yıl kadın yüz yılı olacak’ diye belirtmişti. Onun yansımalarını çok açık bir biçimde görüyoruz. Her ne kadar Sayın Öcalan’ın toplumla olan bağını koparmaya çalışsalar da, bunu tecritle uygulamaya çalışsalar da, Sayın Öcalan o bağı çoktan kurdu ve bir şekilde ilerliyor.
Ancak halklar Sayın Öcalan’dan ses duymak istiyor. Kendi temsiliyetini, kendi özgürlüğünü orada görüyor. Bu vesileyle Adalet Nöbeti için de bir çağrıda bulunmak istiyoruz. Sadece kadınların değil, toplumdan her kesimin katılması ve sahiplenmesi gerekiyor. Bu hepimizin özgürlüğü ile ilgili. Bugün sadece Kürtlerin yok sayılması, inkar edilmesi, halklarının kullandırılmamasının, kanserli bir hücre gibi toplumun tümüne bulaşma durumu var. Biz bunu şu an çok yakın bir şekilde deneyimleyebiliyoruz. Gerçek demokrasinin sağlanması, esas meseleyi görmezden gelmekle olmuyor. Böyle bir çözüm mümkün değil. Kürt sorununun çözümünün sağlanması, İmralı Ada Hapishanesi’nin lağvedilmesinden geçiyor. Sorunun kaynağına gitmek gerekiyor. Sadece iktidarın sıkıştırdığı alan içerisindeki bir mücadele yeterli olmayacaktır, görüntüde kalacaktır. Gerçek, kalıcı bir demokrasiyi de bize getirmeyecektir. Bu anlamıyla herkesi bu esas hakikati görmeye ve bu hakikat doğrultusunda bir mücadeleye çağırıyorum.
HABER MERKEZİ