Geçtiğimiz gün Medya Haber TV’de yapılan bir yayında, Marksist Teori yazarlarından İbrahim Çiçek önemli bir sorunu dile getirdi. Birleşik Devrimci Güçler’in gündemlerini nasıl ortaklaştırırız sorununu. Almanya’da PKK yasağına karşı kampanyanın gündem olması yanında, örneğin MLKP’ye yönelik tutuklamaların o gündemle ortaklaştırılmasındaki zayıflığa değindi. Bütün sorunların aynı gündemde birleştirilmesi zorunluğunun altını çizdi.
Ortaya attığı sorun ciddidir. Çünkü görünüş en temel sorun olan Kürt sorunu ve onun türevleri ile ilgili gündemlerin, diğer sorunları gölgede bıraktığı izlenimi veriyor. Öyle de oluyor. Çıkış yolu nedir?
Örnek Almanya olsa bile, sorun Türkiye’nin sorunu. Çiçek, olağanüstü yoksulluğa değindi. Bu yoksulluğun, sözü edilse de, zaman zaman eylemlere konu olsa da Kürt sorunu ile ilgili gündemler gibi merkezi eylemlerin bir türlü konusu haline gelmeyişini, gündemleri ortaklaştırmadaki zayıflığa bağladı.
Bu sorun ortak bir slogan ya da “gündem başlığı” sorunu değildir. Karşı karşıya olduğumuz sorunlar yumağı ne bir slogana ne de ortak bir gündem başlığına sığar. Çözüm bana kalırsa şudur:
Birincisi, sorunlar yumağının bütün sorunları, esasında kapitalizmin sonucudur, ama bu sorunların kronikleşmesi, akutlaşması ve yıkıcı krize dönüşmesi Kürt sorununda çözümsüzlüğün ve savaşların sonucudur.
İkincisi bu sorunlar zincirinin bütün halkalarını sürükleyecek olan ve tutulması gereken “ana halka” Türkiye’de Öcalan’a özgürlük ve Avrupa’da PKK yasağına son mücadelesidir.
Devrimci güçler hep birlikte bu ana halkaya vargüçle sarılmalıdır.
Üçüncüsü, devrimci güçlerin hep birlikte bu ana halkaya sarılması yetmez, sadece Kürt halkının sarılması da yetmez, Türkiye’de bütün halk çoğunluğunun ana halkaya sarılması gerekir.
Dördüncüsü, eğer gündem sadece “ana halkayı” işaret ederse, Türk halkı için “Öcalan’a özgürlük ve PKK yasağına son” hedefi kesinlikle anlaşılır ve desteklenir bir hedef değildir.
Beşincisi, Birleşik Devrimci Güçler “gündemi ortaklaştırmayı” tek bir kampanyanın kapsamında gerçekleştiremez. Milyonlarca insanın seferber edildiği kampanyanın tek bir sloganı ve tek bir mesajı olmalıdır. Kitleleri harekete geçirecek ajitasyon tek bir slogana ve tek bir mesaja dayanmadığında amaca ulaşamaz.
Altıncısı, demek ki gündemi ortaklaştırmak, hepsi aynı kuvvetle, aynı ciddiyetle ve herkesin aynı kitlesellikle katılacağı kampanyalar silsilesi ile gerçekleşebilir.
Şimdi bunun nasıl gerçekleşeceğini anlatmaya çalışayım:
“Öcalan’a özgürlük ve PKK yasağına son” kampanyasının bildirisi, bu sloganla başlar. Önemi ise, sorunlar yumağını tek tek sıralayarak, hepsinin dayanılmaz hale gelmesinin Kürt sorununda çözümsüzlükten ve savaştan kaynaklandığını anlatır. Burada tek tek sıralanan sorunlar kampanyanın konusu değildir. Ama kampanyanın işte bu sorunlara yol açan nedenleri ortadan kaldırma amacını destekleyen argüman konularıdır.
Mücadele başarı elde edene kadar sürer. Ama kampanyalar sürelidir. Sonsuz kampanya olmaz. Bir tarihte başlar, çeşitli aşamalardan geçer ve sonuçlandırılır.
“Öcalan’a özgürlük ve PKK yasağına son” kampanyası sonlandırıldığında ne olacaktır? Örgütler “istirahate” mi çekilecektir? “Tatil” uyuşturur. Derhal yeni bir kampanyanın “ön hazırlığı” başlayacaktır. Ne hakkında? Diyelim ki “yoksulluğa karşı sendikal özgürlük ve genel grev hakkı” için kampanya yapılacaktır. İşe önce “propaganda kampanyasıyla” başlanır. Sonra yüzlerce yerelde “ajitasyon” kampanyaları örgütlenir. Ardından yine yerellerde “önce sınırlı”, sonra “kitlesel” eylemler yapılır. En nihayet ülke çapındaki eylemle zirve gerçekleşir. Ardından yeni bir kampanyanın ilk adımları atılır.
“Yoksulluğa karşı sendikal özgürlük ve genel grev hakkı” kampanyasının bildirisi bu sloganla başlar. Yoksulluğun temel sebebinin kapitalist modernite olduğu ana tez olarak dile getirilir. Ardından bu yoksulluğun böylesine amansız hale gelmesinin politik nedeni anlatılır. Bu politik neden Kürt sorununda çözümsüzlük ve savaştır. Buna son vermek için tutulacak ana halka “Öcalan’a özgürlük”tür. Eylemin Avrupa ayağında buna “PKK yasağına son” sloganı eklenir.
İlk kampanya eylemi Öcalan’la başlayıp, yoksullara, kadınlara, gençlere vs. çağrıyla biter, ikinci kampanya eylemi yoksullukla başlar, Öcalan’a özgürlükle sonuçlanır.
Eğer bu iki kampanya aynı merkez tarafından yapılır ve aynı merkezin örgütsel, medyasal ve kitlesel tüm güçleri her iki kampanya için seferber edilebilirse, ve bu iki kampanyayı, aynı anlayışla diğer kampanyalar peş peşe izleyebilirse, sorunlar yumağının birbirinden ayrı gündemleri “kampanyaların toplamında ortaklaşır” ve hepsi birden bu “sorunlar yumağının her halkasını sürükleyecek olan ana halka olarak Türkiye’de Öcalan’a özgürlük, Avrupa’da PKK yasağına son hedefi”nde birleştiği için ana gündem hiçbir zaman gündemden çıkmaz.
Devrimci parti ve hareketler devrime aralıksız kampanyalarla yürür. Önce örgüt içinde başlayan kampanya hazırlığı sonra sempatizan çevresine, en nihayet kampanyanın hedef kitlesi milyonlara ulaşma faaliyeti olur. Bir kampanya zirvesel kitle eylemiyle biter, hemen öteki kampanya hazırlığı başlar. Devrimci mücadelede “çalışmaya ara vermek” olmaz. Aradan partiye ya da harekete “tembellik” sızar. Kampanyadan yorgunluk, yeni kampanyaya hazırlık idmanı sırasında giderilir. Enerji toplanır ve kampanya koşusu başlar.
Tıpkı Nazım’ın Bahr-i Hazar şiirinde olduğu gibi:
Dalga bir dağdır
kayık bir geyik!
Dalga bir kuyu
kayık bir kova!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık,
devrilen
bir atın
sırtından inip,
şahlanan
bir ata
biniyor kayık!