Abdullah Öcalan 2016’da kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı son görüşmede şu çağrıyı yapmıştı: ‘Barış için mücadele ediyorum. Bu kör bir savaştır, bunun kazananı olmaz! Sorunun çözümü için herkese görev düşmektedir’
Mahsum Sağlam
Kürt sorununun demokratik çözüm yolunu her defasında ısrarla Türkiye halklarının önüne koyarak çatışmalı süreci durduran PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 41 aydır haber alınamıyor. İmralı Ada Hapishanesi için ‘eşi görülmemiş bir tecrit’, ‘yüzen tabut’ gibi benzetmeler çokça yapılmakta ve haber alınamama durumu giderek endişe verici bir hal almakta. Diğer yandan 10 Ekim 2023 tarihinde 74 merkezde başlatılan “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununda demokratik çözüm” kampanyası kapsamında eylem ve etkinlikler devam ediyor. Yine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Eylül ayında toplanması bekleniyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2014 yılında Abdullah Öcalan’ın şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmesine (umut hakkı) dair verdiği “ihlal” kararı da söz konusu toplantıda gündeme gelecek. Komite, AİHM’in ihlal kararlarının ve gerekliliklerin uygulanıp uygulanmadığını denetleyecek.
Öcalan’ın barış çabaları
Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edilmesinin üzerinden 25 yıl geçti. Abdullah Öcalan’ın 1993 yılından bu yana Türkiye ile Kürt sorununu barışçıl bir zeminde diyalog ile çözme gayesi farklı güç ve odakların müdahalesiyle sekteye uğradı. Kürt sorununın çözümsüz bırakılarak çatışmalı sürece dönülmesi son diyalog ve müzakere sürecinin bitmesiyle 8 yıldır yaşanan çatışmalı süreç yaşananları özetliyor. Abdullah Öcalan İmralı sürecinde barış çabalarını formüle ederek Türkiye halklarına ‘yol haritası’ sunarak Kürt sorununun demokratik çözümünü gösterdi.
Bunun ilk ciddi adımı Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Celal Talabani üzerinden Öcalan’la kurduğu diyalog süreci olmuştur. Özal, Talabani üzerinden Abdullah Öcalan’a mesaj gönderir. Talabani kendisinin Turgut Özal ve Eşref Bitlis tarafından özel olarak Suriye’ye gönderildiğini şu sözlerle anlatır: “Hakkari’de komutanlarla toplantıdaydık. Birkaç gün sonra Suriye’ye gidecektim. Jandarma Komutanı rahmetli Eşref Bitlis’e sordum. Dedim ki, eğer Öcalan beni görmeye gelirse bana ne tavsiye edersiniz? Bana cevabı, gidin görüşün oldu.”
Daha sonra Orgeneral Eşref Bitlis, 17 Şubat 1993’te bindiği uçağın düşmesiyle hayatını kaybetti. Peşi sıra Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti gerçekleşmiş, ona yakın olan askerler sırayla hayatlarını kaybetmiştir. Bu olaylar henüz aydınlatılmamış, failler ortaya çıkarılmamış olsa da başlatılmak istenen barış süreciyle bağlı yaşanan ölümlerden biri oldu.
Talabani bu fikri Avrupa’ya taşır
Bu fikrini Avrupa’ya taşıyan Talabani şöyle devam ediyor: “Sonra Avrupa’ya gittim. İngilizlerle ve Almanlarla görüştüm. Onlar da memnun oldular. Tekrar Türkiye’ye davet edildim. Sayın Özal’la ölümünden önce konuştum. Sayın Özal’a “Ben aracı oluyorum” dedim. Özal, bana Öcalan’la birlikte basın toplantısı düzenlememizi tavsiye etti. Ona “Öcalan’ı barış vs… bir ikna yoluna gidelim mi?” diye sordum. Benimle Ahmet Türk de geldi. Basın toplantısı yapıldı. Herkes oradaydı. Suriye’ye gittim. 30 Türk askerinin bir dağ yolunda baskınla öldürüldüğünü duydum. Özal, bunlardan sonra öldü. Demirel, Çiller ve Güreş bana “Biz bu teröristlerle konuşmayız. Aynı masaya oturmayız” dediler. Bunları söyleyenler, Özal’ın ölümünden sonra yönetime egemen olanlar.” Talabani bu sözleriyle o dönemin barış çabalarının nasıl bertaraf edildiğini açıklıyor. 1993 yılındaki görüşme ve diyalog ile Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümü bu yeni NATO- Gladio yapılarıyla bertaraf ediliyor.
Türkiye siyasetini hakimiyeti altına alan bu yapı savaşı daha da tırmandırarak 6 Mayıs’ta Suriye’de bulunan Abdullah Öcalan’a suikast gerçekleştirir. 6 Mayıs tarihinin Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edildiği tarih olması, Türkiye’deki sol sosyalist güçlerle Kürt mücadelesine verilen bir mesajdı. Abdullah Öcalan, 9 Ekim 1998’de başlatılan uluslararası devletlerin ortak işbirliği ve yerel güçlerin (KDP) komplosu ile birçok Avrupa devletine tavizler verilerek 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilir.
İmralı Adası’nda ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası verilen Abdullah Öcalan 1999 yılının 2 Ağustos’unda ateşkes ilan ederek yeniden barış sürecini başlatır. Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine ARGK güçleri çekilme başlatırken, Kandil’den ve Avrupa’dan 8 kişilik iki Barış Grubu Türkiye’ye gelir. Başlayan bu süreç tamamen PKK’yi tasfiye etmeyi amaçladığı için gönderilen barış grupları tutuklanıp cezaevlerine konuldu.
‘Güzel şeyler olacak’
2009 yılında benzer tecrit uygulamaları ve savaş süreci yaşanmış, KCK operasyonları adı altında siyasi soykırım başlatılmıştı. AKP iktidarı Oslo’da PKK ile görüşmeler gerçekleştirmiş, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘Güzel şeyler olacak’ sözüyle görüşmeler doğrulanmıştı. Bu görüşmeler neticesinde Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla barış grupları Kandil ve Maxmur’dan gelmiş, büyük bir coşku ve sevinç yaşanmıştı. Tarihe ‘Habur olayı’ olarak geçen günlerde barış grupları sınırda kitlesel ve görkemli karşılanmıştı. Akabinde bu sevincin yarattığı heyecan kısa sürmüş, gelen barış grupları 1999’da olduğu gibi tutuklanıp cezaevlerine atılmıştı. Tekrardan başlayan çatışmalı süreçle tecrit yine derinleştirilir.
Cezaevlerinde PKK’li ve PAJK’lı tutsakların 2012 yılında başlattığı açlık grevi, Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme sonucu 68. gününde sonlanır. Açlık grevinin taleplerinden biri de Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kalkması, diyalog sürecinin başlamasıydı. Yeni bir dönemin başlangıcı olarak görülen diyalog ve müzakere süreci herkeste heyecanlı bir umut uyandırmıştır. Süreç içerisinde birçok kez HDP vekilleri heyet olarak hem İmralı’ya hem de Kandil’e gitmiş, devlet ve PKK arasında başlatılan süreçte ulak görevi oynamıştır. Abdullah Öcalan tarihi 2012 Newrozu’nda çağrı yapmış ve HPG de bu çağrı doğrultusunda geri çekilmiş ve ateşkes koşulları sağlanmıştı. Silvan ve Cizre’de birçok provokasyon girişimleri olsa da Çözüm Süreci devam etmiştir. 7 Haziran 2015 seçimleriyle güç kazanan Kürt siyasal hareketi, iktidarın seçimi yenilemesi, Amed’de ve Ankara’da patlatılan bombalar, Kobanê’de DAİŞ’in saldırılarına karşı tutumu ve Erdoğan’ın ‘Kobani düştü düşecek’ sözleri, en son da Suruç’ta iki polisin öldürülmesiyle iktidar çözüm sürecini bitirmiştir.
Öcalan: 6 ayda çözerim
Abdullah Öcalan 2016’da kardeşi Mehmet Öcalan ile yaptığı son görüşmede şu sözlerle çağrı yapmıştı: “Barış için, bölgede kanın durması için mücadele ediyorum. Bu kör bir savaştır, bunun kazananı olmaz! Sorunun çözümü için herkese görev düşmektedir. Tecrit durumu devam ediyor. Ama fiziksel olarak bir sorunumuz yok. Bizim burada projelerimiz var. Eğer devlet hazırsa 6 ayda bu projeyi hayata geçirebilirim. Önceki çözüm sürecini biz yok etmedik. Çözüm tek taraflı olmaz, en büyük taraf devlettir; konu ne kadar siyasiyse o kadar da hukuksaldır. Kürt sorunu 100-200 senelik bir sorundur. Eğer devlet samimi olsaydı bu sorun çözülürdü. Bu ülke bunu hak etmiyor. Biraz vicdanlı olan insanlar düşünmelidir. Devlet hazırsa iki adamını buraya gönderir. Bu kör bir savaştır. Kimsenin kimseyi yenebileceği bir savaş değil. 30-40 yıldır devam ediyor, daha da devam eder. Tek taraflı olmuyor bu çözüm. En büyük taraf devlettir. Devlet işaret ederse bu sorun uzun süre devam etmez, çözülür.”
Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği bu barış çabaları Kürt halkı tarafından ‘barışın elçisi İmralı’dadır’ sloganıyla dile gelmiş, ‘Barış Önderliği’ olarak bugün de muhatabını aramaktadır.
Ali Şükran Aktaş
29 Ekim 1999’da Avrupa’dan Türkiye’ye gelen İkinci Barış Grubu’nda yer alan isimlerden biri olan Ali Şükran Aktaş 12 Ağustos’ta yaşamını yitirdi. İzmir’de kanser tedavisi gören Aktaş, uzun yıllar Abdullah Öcalan’ın çağrısından geri adım atmayarak barış mücadelesi verdi. Kandil’den gelen Birinci Barış Grubu’nun tutuklanmasının ardından İkinci Barış Grubu üyeleri Ali Şükran Aktaş, Haydar Ergül, Aygül Bidav, İmam Canpolat, Yusuf Kıyak, Aysel Doğan, Hacı Çelik ve Dilek Kurt da gözaltına alınarak tutuklandı. İstanbul’da yargılanan 8 grup üyesine 7 ila 15 yıl arasında değişen hapis cezaları verildi. 2005 yılında cezaevinden çıkan Aktaş’a, yargılandığı bir davadan “örgüt propagandası yapma potansiyelleri” bulunduğu gerekçesiyle 20 ay hapis cezası verildi. Aktaş, Yargıtay’ın cezayı 4 Ekim 2013’te onaması üzerine tekrar cezaevine girdi ve 9 ay 10 gün cezaevinde kaldı.
Türkiye’ye geldiği günden bu yana barış görüşmeleri ve çabası içinde olan Aktaş, Barış Vakfı’nın kurucularından olup bu vakıfta çalışmalar yürütüyordu. Aktaş Türkiye’ye gelişinden bu yana Abdullah Öcalan’ın çağrısını layıkıyla yerine getirme çabasını göstermiş, yaşamının sonuna dek bunun mücadelesini vermiştir. Sadece Kürt halkı nezdinde değil, Türkiye halkları nezdinde de bir barış şehididir. Bu topraklara barış geldiğinde şüphesiz Aktaş’ın verdiği barış mücadelesinin bunda büyük rolü olacaktır. Aktaş gibi Aysel Doğan, Lütfü Taş ve İsmet Baycan barış grubu üyeleri olarak yaşamlarını yitirdiler.