Kürt sorununun tanımlanması ve çözüm önerileri mevcut koşullarda anketler ile ortaya konabilecek bir şey değildir. Kürt halkının temsilcileri vardır. Örgütlü bir mücadele alanı vardır. Talep ve istekleri bellidir. Eğer bir tanım yapılacaksa ve bir çözüm geliştirilecekse onlarla yapılır
Herdem Fırat
Geçen günlerde Murat Yetkin, İstanbul Ekonomi Araştırma şirketinin yaptığı bir anketin verilerini paylaştı. Ankette ilginç veriler vardı. Tabii Yetkin’e göre ‘daha önce yapılmamış’ bir şey yapılarak 26 ilde 1866 deneğe kendilerini etnik olarak nasıl tanımladıkları sorulmuş. Daha önce yapılmamış dediği ankette deneklere kendinizi “Türk mü, Arap mı, Kürt mü, Zaza mı, Çerkez mi” tanımlıyorsunuz diye sorulmuş.
Buna bağlı olarak Kürt sorunu, PKK sorunu, çözüme dair fikirleri ve Bahçeli’nin son 22 Ekim tarihli konuşması sorulmuş. ‘Daha önce yapılmamış’ bu ankete göre deneklerin yüzde 77’si kendisini Türk, yüzde 17’si Kürt veya Zaza (Kürt 15.1 Zaza 1.7), yüzde 0.52 Çerkez, yüzde 0.40 da Arap olarak tanımlamış. Etnik kökenlerini tanımladıktan sonra diğer sorular sorulmuş ve bazı sonuçlara varılmış. Bu sonuçlara göre:
Deneklerin yüzde 68’i Türkiye’de bir Kürt sorununun olduğunu belirtmiş. Yüzde 22’si de ‘yoktur’ diye fikir belirtmiş.
Çözüm önerilerinde de şöyle bir sonuç çıkmış:
Anketin içeriğinden de anlaşılacağı üzere aslında ‘Kürt sorunu’ vardır derken daha çok ‘PKK sorunu vardır’ ve ‘silahlı faaliyetlerin sonlanması’ çözüm olarak belirtiliyor. Silahların sonlandırılması yönteminde de ‘PKK faaliyetinin sonlanması nasıl olacak?’ sorusuna verilen yanıtlarda ilk sırada yüzde 48 ile “TSK’nin PKK’yi askeri olarak ortadan kaldırması”, İkinci sırada yüzde 39 ile “PKK’nin koşulsuz silah bırakması”, son sıradaysa yüzde 13 ile “PKK’nin müzakereler sonucu silah bırakması” yer alıyor.
Tabii bu anket ‘daha önce yapılmamış’ bir şeyi yapmış ya, Yetkin’e göre çok etkili bir anket olmuş. Sonuçları da ilginçmiş. Oysa yöntem ve sonuçlara bakıldığında hiç de ilginç sayılacak bir anket olmadığı, tam da aslında Kürt sorununun esasını görmezden gelen devlet aklının bir yansıması olduğu anlaşılıyor. Bunun yanında ‘Kürt mü Zaza mı’ diye sorarak devletin bilinçli olarak Kürt ve Zaza ayrımını da körüklemiş oluyor. Zazalar Kürt değil, tartışmasına yeni bir anketin sonuçları da eklenmiş oluyor.
İstanbul Ekonomi Araştırma şirketinin bu anketin yapılma önerisini nerden aldığını bilmiyorum. Ama sonuçlarına bakıldığında tamamen bir merkezden ve sipariş üzerine yapıldığı, bazı konularda algı oluşturulmak istendiği açık bir şekilde görülüyor. Kürt sorunu derken yine mesele ‘güvenlik sorununa’, silahlar susmalı derken ‘son PKK’li kalana kadar savaşa devam edilmeli’ mesajı ortaya çıkıyor. Bunun daha önce yapılmamış bir tarafı yok. Yıllardır anket şirketleri kendilerine göre araştırmalar yapıyorlar ve tartışma programlarında ‘gazeteci ve yazarlar’ sorunun muhatapları olmadan tartışma yürütüp çözüm önerileri geliştiriyor. Bu ankette de yüzde 77’nin kendini Türk olarak tanımladığı deneklere Kürt sorunu soruluyor ve açığa çıkan cevaplar büyük bir araştırma sonucu olarak veriliyor.
Türkiye’deki ekonomik krizi eleştirmenin bile suç sayıldığı bir ortamda, ‘Türk’ dışında bir etnisitenin kabul görülmediği, Kürtçe’nin meclis tutanaklarında ‘bilinmeyen dil’ olarak geçtiği bir zeminde insanlara ‘kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz’ diye soru sorup açığa çıkan sonuçları ‘bilimsel sonuçlar’ olarak vermek, gerçeklikle tek kelime ile belirtirsek alay etmektir. Gerçeklikle oynamaktır. Kuantum fiziğinin gözlemleyen-gözlemlenen ilkesine göre en uygun laboratuvar ortamında bile gözlemleyenin gözlemlenenden etkilendiği açıkken, toplum üzerinde bu kadar baskının olduğu, Kürt halkının haklarını savunduğu için gözaltı ve tutuklamanın eksik olmadığı gün yokken, ‘kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz’ sorusunun nasıl bir gerçekliği açığa çıkaracağı elbette sorgulanması gereken bir durumdur.
Tabii konu sadece Kürtler değil. Gayrimüslimler kendilerini güvende hissetmiyor. Hrant Dink cinayeti hala canlılığını koruyor. Ondan sonra onlarca kez gayrimüslimler hedef haline geldi. Mülteci ve göçmenlere dönük kin ve nefret bu kadar ayyuka çıkmışken birilerinin kendilerini Arap ve Kürt olarak resmi bir ankette tanıtması nasıl beklenir? Esas mesele de budur. Anketin amacı bir gerçekliği açığa çıkarmak değil, olması gerekeni teyit etmektir. Kime göre, neye göre? “Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır” diyenlere göre olması gerekeni ortaya koymuş. “Bu ülke Türklerindir” diyenlere göre olması gerekeni ortaya koymuş.
Kürt sorununun tanımlanması ve çözüm önerileri mevcut koşullarda anketler ile ortaya konabilecek bir şey değildir. Kürt halkının temsilcileri vardır. Örgütlü bir mücadele alanı vardır. Talep ve istekleri bellidir. Eğer bir tanım yapılacaksa ve bir çözüm geliştirilecekse onlarla yapılır. Kendini Kürt olarak tanımlamayan biriyle Kürt sorunu tartışmanın, ondan çözüm önerileri almanın bir anlamı yoktur. Bu şuna benzer. Evcilleşmiş bir hayvana sorunlarını sorup ortaya çıkan sonucu tüm hayvanların sorunu olarak kabul etmeye benziyor. Evcilleşmiş bir kuş için yaşam alanı evin içi olabilir, gıdası hazır daneler olabilir. Evcil kuşun ‘avcı problemi’ olmayabilir. Hatta avcıdan haberi bile olmayabilir. Ancak bu durum gerçekte hayvanların yaşadığı sorunları ortadan kaldırmaz.
İktidar içinde yer alan Kürt’ün avcı sorunu, ölüm ve kaybedilme sorunu yoktur. Onun dil ve kültür sorunu da yoktur. Ancak Kürt olarak yaşamak isteyenler her an avcı ile karşı karşıyadırlar. Kendilerini koruma, varlıklarını sürdürme sorunları vardır. Kendini Türk olarak tanımlayan Kürt’ün kimlik sorunu olmayabilir. Ancak bugün kendi kimliği ve iradesi ile yaşamak isteyen milyonlarca Kürt vardır. Sorunun muhatapları da bunlardır. Kırk yıldır TSK PKK’ye karşı savaşıyor, ne değişti? Hala savaşın devam etmesi neyi değiştirecek? Bu anketi bu şekilde vermenin ülkeye ne faydası olacak? Ben toplumda kendi halinde yaşayan biri olsam bunu gerçek olarak kabul edip yoluma devam ederim. Peki böyle yapınca sorun çözülüyor mu? Bırak çözmeyi daha da derinleşiyor. Çünkü sorunun tanımı yanlış yapıldığı için çözümü de yanlış oluyor. Sonuç olarak hiçbir sorun çözülmüyor.
Türkiye’de anket şirketlerinin yaptığı araştırmalar partiler için ‘oy kazanma ve kaybetme’ eksenli araştırmalar yaptıkları için yapılan araştırmalar ‘gerçeği açığa çıkarmaktan’ ziyade ‘hangi yöntemle daha çok oy kazanılır’ üzerine yoğunlaşıyor. Haliyle şöyle bir şey ortaya çıkıyor: kim ne kadar gerçeği manipüle ederse o kadar oy kazanıyor. Dolayısıyla hangi söylemin oy kazandığının peşine düşülüyor. Bu ankette bile partilerin Kürt sorununa dönük söylemlerinden dolayı oy kaybı yaşadığı belirtiliyor.
Sonuç olarak eğer gerçek ve kalıcı bir çözüm geliştirilmek isteniyorsa bunun yol ve yöntemi bellidir. Öyle belli bir algı odaklı anketlerle sorunun çözülemeyeceği bilinmelidir. Kim sorun yaşıyorsa sorun onunla çözülür. İradesi ipotek altına alınmış bir Kürt’ün duygu ve düşünce dünyası bir iktidar mensubu tarafından bilinemez, anketlerle ölçülemez. Zaza mı, Kürt mü, Arap mı, Türk mü, Ermeni mi sorularını sormadan önce demokrasi var mı sorusunun gerçekliği ortaya konulmalı. Demokrasi ve özgür ortamın olmadığı bir yerde sorulan sorulara ‘gerçek’ cevaplar verilmesinin beklenmesi bilimsellikten son derece uzak bir yaklaşımdır.