Kenan Kırkaya
Geçen hafta memleketim Malazgirt’teydim ve oradan Serhat’ın kuralsızlıklarıyla ünlü ilçesi Patnos’a uğradım. Her sokakta, her kahvehanede, sokak arasında, lokantada, taziyelerde, evlerde kurulan divanlarda, kapı önlerindeki sohbetlerde hemen her dakika siyaset konuşuluyor ve yerel siyasetin harareti Ankara kulislerini aratmıyor. Aslında konuşulan sadece siyaset değil, hayata dair her şey var; biraz ezber, sınırları belli olsa da bu kadim yerleşim yerlerinde görüş alışverişinin dinamiğini yabana atmamak lazım.
Geçen yıl aynı vakitlerde babamın vefatı nedeniyle gitmiştim Malazgirt’e ancak cenaze, taziye derken sokağa pek kulak kabartamamıştım. Yıllardır uzak kaldığım memleketimin sokağında atan nabzının keskinliğine, içtenliğine, yaşanmışlıktan süzülen bilgeliğine yabancılaştığımı itiraf etmeliyim. Kimi bozulmalar da var kuşkusuz; örneğin hayatta nasıl kısa yoldan şöhret olunacağı, nasıl kısa yoldan para kazanılacağı da insanların kafasını meşgul ediyor ve ne yazık ki iktidar sahiplerinin bu konudaki kötü sicilleri bu tür yollara tevessül edenlerin temel referansı haline gelmiş durumda. Mesela sürekli olumsuzu örnekleyerek kendi olumsuzluğuna gerekçe yapma eğilimlerini gözlemek mümkün. Yine de insanların hâlâ bir gözü mücadelede, hâlâ insanlar ülke siyasetiyle yakından ilgileniyorlar ve ülke genelindeki bir değişimin kendi hayatlarına etkilerini yaşayarak tecrübe etmişler. Ama bütün bunlarla birlikte yerelde anlatılan skandallar, rüşvet çarkları, yönetim erkinin yarattığı yozlaşma Sedat Peker’in yüksek siyasete ilişkin ifşa ettiklerine rahmet okutacak cinsten.
1999 yılından beri HDP ve önceli partilerin mutlak iktidar olduğu Malazgirt’te 31 Mart seçimlerinde HDP’nin nasıl 3 oyla kaybettiğine ilişkin her biri birbiriyle uyumlu onlarca iddia konuşuluyor, çoğu da bilgi ve belgeye dayalı. Mesela seçimden önce ilçeye 850 özel harekât polisinin kaydırıldığı ve bunlara oy kullandırıldığı, bazı kritik mahallelerdeki sandıkların kaymakamlığa götürülerek sandık sonuçlarına müdahale edildiği en çok konuşulan konular arasında. HDP’li olsun olmasın herkes Malazgirt’te seçimin “çalındığından” hem fikir. Bununla birlikte AKP adına aday olan şimdiki belediye başkanının yurtsever ve HDP’li kimi aileleri özel olarak markaja aldığı, onların oylarını almak için kimi sözler verdiğine ilişkin ilginç bilgiler var. Markaj dediysek ikna siyaseti değil, devlet-yargı destekli şantaj siyaseti yürütülmüş. Mesela seçimden önce çocukları tutuklu olan ailelerin listelerinin emniyetten alındığı ve o ailelere “Eğer oyunuzu bize verirseniz çocuklarınızı cezaevinden çıkarırız” sözünün verildiği bunun karşılığında kimi ailelerden oy alındığı da ispatlı bir şekilde konuşulanlar arasında. Bu insanlardan bazılarının seçimden hemen sonra serbest bırakılmış olması da bu açıdan iddiaları destekliyor.
Kayyımlara ilişkin de çok şey konuşuluyor, “Biz gelmezsek kayyım atanır” şeklinde seçimden önce yapılan kayyım hazırlıkları da. Ama bu toplum yapılanların hiçbirini unutmuş değil. Bunlar halk arasında öylesine bir kayıtsızlıkla da anlatılmıyor, anlatılan her bir iddiaya öfke ve tepki eşlik ediyor. Şu anda yürütülen tartışmalara ilişkin kimi gözlemlerimi de maddeler halinde paylaşayım:
1) Her yerde AKP’ye inanılmaz tepki var. Öncelikle HDP’li olsun olmasın hatta isterse AKP’ye destek vermiş olsun Kürt ilçelerinde herkes HDP’nin yok sayılmasına, HDP’ye yönelen bütün saldırılara tepki gösteriyor. Bu saldırıları kendisine ve kimliğine yönelik bir saldırı olarak nitelendiriyor. Batıda HDP ile görünmemeye çalışanları Kürdistan beldelerindeki insanlar çoktan gözden düşürmüş bile.
2)AKP’liler belki de tarihlerinde ilk kez yerelde bu kadar görünmez hale gelmiş. Çoğu kendisini gizleme gereği duyuyor. Hiçbiri partisini açıktan savunamıyor. AKP siyasetinden nemalananlar bile büyük bir mahcubiyetle söze giriyor ancak sonrasını getiremiyor. Haklısınız diyerek tartışma yerinden uzaklaşmayı tercih ediyor.
3) Geçmişte DYP’ye, Refah’a destek veren daha sonra iktidarın ateşli savunucuları haline gelenler bile seçilmiş belediyelere kayyım atanmasını, seçilmişlerin tutuklanmasını, Kürtçe yer isimlerinin belediyelerden kaldırılmasını “yanlış” bulduğunu söylemek zorunda hissediyor.
4)Geçmişte iktidara yakıştırılan “alnı secdeliler, din iman sahipleri, hakka iman edenler” terimlerini artık hiç kimse iktidar için kullanmıyor, kullanamıyor. İktidarın bugünkü pratiklerinin hiçbirinin bu terimlerle birlikte alınamayacağının yandaşları da farkında.
5) Kürtleri batıdaki insanlarla buluşturan en temel konulardan biri ekonomi. Ekonomik kriz Kürtlerin de gündeminde ve iktidarın bu alanda yarattıklarına ateş püskürülüyor. Üstelik batıdaki kimi kesimlerin aksine “Enflasyonu belirleyen Allah’tır, sorumlu dış güçlerdir, muhalefettir, ülkemize yönelik ekonomik saldırılar var” argümanlarının Kürt bölgelerinde hiçbir karşılığı yok ve hiç kimse de bunu dillendirme cesaretini göstermiyor.
6) Şu anda siyasi tartışmaların yürütüldüğü her kahvehane, her düğün dernek alanı, her taziye evi, her buluşma yeri HDP’nin doğal seçim bürosu işlevi görüyor. Bunu yaratan iktidarıyla muhalefetiyle hemen bütün partilerin HDP’ye yönelik düşmanca tutum, her alanda Kürt kazanımlarına yönelik saldırılarda buluşmuş olması…
Kısacası Ankara’nın derin dehlizlerindeki ayak oyunlarının aksine yerelde son derece sahici, samimi, doğrudan halkın yaşamından süzülen bir siyasi hava hâkim. Bahsettiğim iki bölgede de HDP’nin kuşkusuz bir ağırlığı var. Ama rüzgar artık tümüyle Kürt siyasetinden ve HDP’den yana esiyor, yerelde HDP açısından 7 Haziran havası olduğunu söylemek abartı olmaz.