Kürt hareketi kuruluşundan itibaren özcü milliyetçi tahayyüllerle arasına mesafe koymuş, ulusal kurtuluşu toplumsal kurtuluş hedefiyle iç içe örmüş, evrensel sol değerlerin yoğurduğu anti-kolonyal bir yurtsever patikada yürümüştür. Hâkim ulus anlatıları misali ulusu, “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kütle” olarak kurgulamamıştır
Rojda Oğuz
2023 Türkiye genel ve Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları muhalefet bloku açısından daha uzun süre tartışılmaya ve sonuçları üzerinden hesaplaşılmaya devam edilecek gibi görülüyor. Uzun süreli bir siyasal baskı ve hukuksuzluk devrinin son bulacağına, yeni baharların görüleceğine olan inanç ve umutla girilen seçimler, muhalefet blokunun tüm bileşenleri ve dışarıdan destek sunan Kürt siyasal hareketi adına şüphesiz büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Bu başarısızlık, özellikle Kürtler cephesinde çok daha yüksek sesle tartışılmaya, siyasal aktörlerin yoğun eleştirilere maruz kalmasına yol açtı. Tabandan yükselen sesler; sorumluların ikna edici bir özeleştiri vermesi, mevcut yönetimin değişmesi, taban demokrasisine dönülmesi, Kürtlerin ulusal statüsünün temel öncelik haline getirilmesi, seçime dayalı ittifak stratejisinin son bulması, nitelikli kadroların karar süreçlerinde daha fazla etkili olması ve ideolojik netlik şeklinde özetlenebilir. Peki, özellikle ideolojik netlik eleştirisiyle kastedilen tam olarak nedir, hangi beklentileri içermektedir?
2012 yılında temelleri atılan HDP’nin kuruluş felsefesi özetle iki eksene dayalı bir politik hattı esas alıyordu: Demokratik bir Türkiye ve Otonom bir Kürdistan. Zaman içerisinde “Türkiyelileşme” olarak anlaşılan ve belli odaklar tarafından da bilinçli olarak çarpıtılan, içeriğinden boşaltılan ve tamamen sisteme entegre bir çizgi olarak mahkum edilen bu doğrultu aslında gayet reel ve birçok sorunun çözülmesini kapsayan bir hedefti. Hem Türkiye’deki sol ve demokratik güçlerle ittitak temelinde bu ülkeyi demokratikleştirmeyi hem de Kürdistan’ı dekolonize etmeyi öngörüyordu. Yani, Kürdistan’da demokratik özerklik temelinde merkeziyetçi yapıyı kırarak, alternatif kurumlarla, tabandaki öz örgütlenmelerle bu devlet egemenliğinin sınırları içinde ikili bir iktidar oluşturmak, siyasal, ekonomik, kültürel alanlarda sömürgeci tahakkümü zayıflatmak ve Kürtlerin ulusal haklarını teslim etmek esasına dayanıyordu. Ancak, çözüm sürecinin bitmesi, AKP iktidarının zamanla yaşadığı güç kaybını faşizmle tahkim etmesi, özyönetim direnişleriyle birlikte yeniden militarist karakterine rücu eden devlet geleneği ve Erdoğan’ın Rojava’da beklediği yenilginin gerçekleşmemesi tüm olası uzlaşı ve çözüm seçeneklerini yok etti. Kürtlerin siyasal iradesi yok sayılarak yerel yönetimler gasp edildi. Kürdistan’daki sokak mobilizasyonu bitti, tüm hakların askıya alındığı bir otokrasi hızla inşa edildi. Bu da Kürt siyasetinin kendi ideolojik hattından saparak, tüm siyasal enerjisini tek adam rejimini devirmeye harcamasını beraberinde getirdi. Kendi idelojik çizgisinin meşruluğunu ve devrimci niteliğini kitlelere kabul ettirmek yerine, Erdoğan’ı devirmek adına düzen içi güçlerle ittifak arayışlarına yoğunlaşmak önem kazandı, her şey Erdoğan sonrası döneme havale edildi maalesef. Özetle ideolojik bir kriz veya bocalamadan ziyade kendi özgürlük paradigmasını berrak bir şekilde görünür kılmayı, halk nezdinde karşılık yaratmayı başaramamış, temsil siyasetinin sınırlarına hapsolan bir siyasal durumla karşı karşıyayız.
Genel kanının aksine Kürt hareketinin aradığı politik şifanın milliyetçilik olmadığı kanaatindeyim. Kürt hareketi kuruluşundan itibaren özcü milliyetçi tahayyüllerle arasına mesafe koymuş, ulusal kurtuluşu toplumsal kurtuluş hedefiyle iç içe örmüş, evrensel sol değerlerin yoğurduğu anti-kolonyal bir yurtsever patikada yürümüştür. Hâkim ulus anlatıları misali ulusu, “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kütle” olarak kurgulamamıştır. Tam aksine Kürtlük denilen hayali cemaat içinde görünmez kılınmaya çalışılan sınıfsal, cinsel, dinsel ve mezhepsel eşitsizlikler daha da görünür kılınmış, bu eşitsizlikleri ortadan kaldıracak bir toplumsal kurtuluş ideali ulusal tahayyülün vazgeçilmez bir parçası haline getirilmiştir. Ulusal fark, ontolojik bir ayrıcalık veya temelsiz bir gurur kaynağı olmaktan çıkarılmış, dünyanın tüm uluslarıyla eşit ve özgür bir ilişki kurma imkânlarını yaratmaya çalışmanın siyasal gururuyla hareket edilmiştir. Dolayısıyla Kürdün kültürel ve milli değerlerini, benliğini parçalayan, kültürel gelişimini engelleyen bu sömürgeci düzenin ortadan kalkması gerektiğini savunan en militan adres olmuş, bu uğurda olağanüstü bir direniş sergilemiş, Kürt ulusal kimliğini yeniden diriltmiştir. Gelinen aşamada Kürdistan’ın bir siyasal egemenlik alanı olarak konumunun ne olacağı, Kürtçenin bir resmi eğitim dili haline getirilmesi için neler yapılacağı, Kürt edebiyatı ve sanatının gelişimini desteklemek için ne tür bir kurumsallaşma gerektiği konusunda bir siyasal muğlaklık olduğu gerçeği yok sayılamaz ve bu beklentiler siyasal programın temel önceliklerini belirlemek zorundadır şüphesiz. Seçim sürecinde tüm seçim propagandasını Kürtçe yapan bazı genç vekillerin yarattığı politik heyecan bile tek başına eksik olan şeyin ne olduğunu ifade ediyor. Halk, dili ve ulusal statüsü konularında berrak ulusal vaatler duymak istiyor, gerçekleşmese bile bu vaatlerin motive edici, harekete geçirici siyasal enerjisi her daim dikkate alınmayı gerektiren mühim bir meseledir. Kimi milliyetçi cenahların dillendirdiği bağımsız devlet hedefi içinde bulunulan şartlar itibariyle elbette gerçekçi ve kısa sürede olması mümkün bir ideal değildir. Hatta tüm siyasal enerjiyi uzak bir hedefe kilitlemek, güncel denklemlere cevap olamamak apolitik bir tutumdan öteye gitmez. Ancak belli ilkeler doğrultusunda bu ulusal beklentiler her daim canlı tutulabilir. Özellikle gençlik örgütlenmelerinde ulusal tarih bilincini güçlendirecek, zihinsel ve kültürel asimilasyona panzehir olacak bir örgütlenme tedrisatı aciliyet arzetmektedir. Yıllarca yüzlerce kültürel sanatsal kurum inşa etmiş, onlarca Kürtçe dergi, gazete, televizyona imza atmış, yok olmak üzere olan bir dilin ve kültürün can suyu olmuş bir hareketin daha güçlü bir şekilde kendi kökleriyle buluşması elbette zor olmayacaktır.
Halkın yüreğindeki ulusal ateşi yeniden harlamak fazlasıyla gerekli görünmektedir, çünkü ulusal kurtuluş umudu sönmüş bir halkı siyasal programla motive etmek, mücadele içine çekmek sanıldığı kadar kolay değildir.
Son olarak bu seçim sonuçlarının gösterdiği en önemli eksikliklerden biri de örgütlenme modelinin değişmesi ve kendisini güncelleme zorunluluğudur. Son yıllarda gittikçe Ankaralaşan, belli düzeyde bürokratikleşen, genel itibariyle seçim dönemlerinde sahaya inen Kürt siyaseti, yıllar yılı temel örgütlenme omurgasını oluşturan mahalle komisyonlarıyla, halk meclisleriyle, gençlik kurultaylarıyla bağını önemli oranda zayıflattı. Bu da halkın isteklerini, hoşnutsuzluklarını, duygu sosyolojisini anlamayı, değerlendirmeyi önemsizleştirdi. Halkın örgütlü gücüne, politik duruşuna olan “emeksiz güven” zaman içinde ciddi bir öfke birikimine sebebiyet verdi. Özellikle aday belirleme süreçlerinde halkın beklentilerinin dikkate alınmaması, yıllardır yerel örgütlenmeleri ayakta tutan insanların önemli oranda yer bulamaması, Iiyakatin esas alınmaması, bu merkeziyetçi yaklaşıma yönelik öfkeyi daha da biledi. Ayrıca gençliğin örgütlenme yöntemlerinde çok köklü bir değişim kendini her anlamda dayatmaktadır. Sosyal medya mecralarının daha etkili bir örgütlenme sahasına dönüştürülmesi, onların ilgisini cezbedecek kısa siyasi ve tarihi videoların hazırlanması, onlarla aynı kuşak dilini yakalayacak öncülere yer verilmesi, parti teşkilatlarının aynı zamanda müzik, sinema, edebiyat etkinlikleri merkezlerine dönüştürülmesi beklenen siyasal enerjiyi yeniden açığa çıkaracaktır.
Kürt siyasal hareketinin zengin siyasal tecrübeleri, sürekli halktan öğrenerek ve dinleyerek yola devam etme kültürü ve pes etmeyen kararlı kimliğiyle bu sorunların elbette üstesinden gelebilir ve çoğu zaman gelmişliği vardır. Yeter ki teşhis doğru yapılsın ve tedaviye erken başlasın…