İnşaatta çalışmak zorunda kalan Kürt oyuncu Erdal Ayna ile sanatı ve Holywood’dan gelen teklifi konuştuk: Bir bilge şöyle der, ‘Sanatçı, büyük görendir, büyük duyandır, büyük hissedendir’
Yusuf Gürsucu
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada paylaşılan bir video kayıt, sanatçıların günümüz koşullarında büyük zorluklar içinde olduğunu gösterdi. Tiyatro ve sinema sanatçısı Erdal Ayna, pandemi sürecinde çalışamaması sonucu girdiği ekonomik sıkıntılara çözüm üretmek için bir inşaatta boyacılığa başlamıştı. İşte o görüntüde yer alan Ayna, Cirano’nun ‘İstemem eksik kalsın’ tiradını oynarken içinde bulunduğu zorlukları paylaşıyordu. Bu paylaşım sonrasında ise Amerikan Holywood yapımı bir film için teklif alması sanatçıyı gündeme taşıdı. Ayna ile hem Holywood serüvenini hem de pandemi sürecinde kendisinin ve diğer sanatçıların yaşadıkları ve inşaatta oynadığı tirad üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
- * Holywood yapımı filmde bir rol üsteleneceğiniz ve ön anlaşma yaptığınız bilgisi basında yer aldı. Önce söyleşimize buradan başlayalım istersen. Ön anlaşmasını yaptığınız filmden söz eder misiniz?
Aslında pandemiden bu yana yaşadığımız sıkıntılar sadece ekonomik değildi. Psikolojik olarak da çok yıprandık. Bir oyuncu için oynadığı sahne, oynadığı set onun için nefes almak kadar önemlidir ve düşünün 7 aydır setlerden ve sahnelerden uzaksınız. Bir zaman sonra “artık her şey bitti galiba” deyip melankolik, umutsuz bir psikoloji bile yaşıyorsunuz. Ben de böyle bir süreçte bana gelen bu teklif ile moral buldum. İngilizce dilinde oynayacağım bu filmin yönetmen görüşmesinde oudition vermiştim. Amerika ve Türkiye’deki yapımcılar audition’umu beğenmiş, ön sözleşme imzalamak istediler. Amerika ve Türkiye ortak yapımı olacak olan ve Amerikalı yönetmen Darryl D Jhonson’un yonetmenlik yapacağı filmimiz 2020 yılının sonlarında çekilmesi düşünülüyor. Ayrıca yönetmenin sosyal medya hesaplarında hakkımda övgü ile bahsetmesi beni mutlu etti. Şuursuz Aşk filminde İsmail Hacıoğlu ile oynadığım sahnelerden çok etkilendiğini ve bundan sonra uluslararası projelerde de beni destekleyeceğini söylemesi benim için mutluluk verici. Hakkımızda hayırlısını diliyorum.
- Cirano D Bergerac’ın ‘İstemem eksik olsun’ tıradını bir inşaatta çalışırken okudunuz. Sizi böyle bir paylaşımda bulunmaya tetikleyen şey neydi?
Aslında bir nevi çığlıktı o tirad. Ben o tiradı bir sahnede atmak isterdim, bir inşaatta değil. Bu sadece benim hikayem değil birçok oyuncunun hikayesi aslında. Kendi üzerimden örnek vermem gerekirse 16 yıldır hayatıma birçok tiyatro oyunu sığdırdım, çoğunu yönettim, birçoğuna asistanlık yaptım. Birçok sinema ve dizi projesinde oynadım. Kimseye yaranmaya çalışmadan, kimseye sahte gülücükler dağıtmadan kendi emeğim ve alın terimle ideallerimin peşinden koştum. Üstelik koştuğum parkurlarda, setlerle engellerle doluydu. Ne olursa olsun Cirano’nun tiradında da geçtiği gibi, ”Başarıyı alnının teri ile elde etmek” için gayret ediyorum. Bugün o tiradı, sahnede oynadığım karakterin makyajını bozan ter ile oynamak isterdim, inşatta duvarIarı boyarken sırtımdan terler akarken değil.
- Zor dönemlerden geçiyoruz, özellikle sanatın şu anki durumda konumlandırılışıyla ve sanatın toplumdan uzak bir yapıya dönüştürülme politikaları karşısında sizce ne yapmak, nerede durmak gerekiyor?
Bilge biri şöyle demişti sanatçı için, ”Sanatçı, büyük görendir, büyük duyandır, büyük hissedendir”. Eğer bir insan herkesin göremediğini görebiliyorsa, duyup kalbinde hissediyorsa tavrıda ya da konumlanışı da böyle olmalı. Maalesef sanat bilhassa tiyatro üvey evlat gibidir toplumumuzda. Oysa başka ülkeler savaşlar biter bitmez harabe şehirler arasında inşa ettikleri ilk şey tiyatro salonlarıydı, sanat kurumlarıydı. Çünkü müziğin, tiyatronun insanların yaralarını iyleştirebileceğine inanıyorlardı. Sanatın ve sanatçının ünlü ünsüz demeden desteklenip sanatsal faliyetlere teşvik etmek bir politika haline gelmeli. Sanatçılar görüşleri ne olursa olsun ortak akılla hareket edip dayanışma içinde olmalı. Yetkili kişi ve kurumlara şu an can çekişen sanatçı ve sanat grupları için daha güçlü girişimlerde bulunulmalı fikrindeyim. Düşünsenize bu süreçte tiyatrocular ”tiyatromuz yaşasın” diye eylem yaptılar. Bu şu anlama geliyor, tiyatro ölüyor! Ha ölmek üzere olan sadece tiyatro mu değil elbette. Tiyatro ile birlikte binlerce tiyatro emekçisi de ölüyor.
- Sosyoloji, felsefe ve psikoloji üzerine aldığınız akademik eğitimler, sanata ya da tiyatroya bakışınızda ortaya çıkardığı farklılıkların ve ayrıntıların sizin üzerindeki etkileri nelerdir?
Samimiyetle söylebilirim ki ben sosyolojiyi de felsefeyi de psikolojiyi de oyunculuğuma hizmet etmesi için okudum. Sosyoloji ilk başta benim için şuydu; Bir an önce üniveristeye yerleş ve rahat rahat tiyatro yap Erdal diye başladım, ancak sosyoloji eğitimimin oyunculuk çalışmalarım üzerindeki etkisini görünce daha çok önem verdim. Ailem duyarsa kızar ama(!) hiçbir zaman sosyolog ya da psikolog olmak için okumadım. Oyunculuk teknikleri veya yöntemlerini okuyarak veya bazı yerlerden eğitim alarak öğrenebiliyorsunuz.
- Peki ya toplumsal insan psikolojisi?
Ben üzerinde çalıştığım karakterlerin karakter deşifrasyonlarını çıkarırken en çok başvurduğum sosyoloji ve psikoloji alanları oldu. Ayrıca derler ya ustalar ”önce iyi insan ol sonra iyi oyuncu olursun.” Bu cümlenin altında bu var; İstediğin kadar teknik, yöntem öğren sahnede başarılı performasını sergile, eğer toplumun değerlerini, yargılarını tutum ve davranış şekillerini ya da farklı olaylar karşısında verdikleri farklı psikolojik reaksiyonları bilmezsen iyi insan olmanın nasıl olacağını da bilmez insan. Ben iyi miyim bilmiyorum ama her zaman kalbimi sevmeye odaklıyorum.
- Sizce sanat-toplum-sanatçı ilişkisi açısından düşündüğümüzde nerede hata yapıyor olabiliriz?
Buna dair o kadar çok şey denilebilir, ancak ben şunu diyebilirim biz yıllarca abidik kubidik anlamsız, hiçbir manaya gelmeyen sözleri bir araya getiren pop şakıcıları takdim edilirken onlara ünlü sanatçı, diğerlerine sadece tiyatrocu ya da oyuncu diyerek programlarda takdim ettik! Yani sanaçı nedir, kimdir, ne yapmalı bence öncelikle bunun üzerine iyice okumalar, araştırmalar yapmalı. Belki daha sağlıklı sonuçlar çıkarabiliriz. Sanat estetik olmalı. Kısaca estetik ise şudur: Üretilen eserin doğasına uygun olması. Şimdi siz yoksullukla, sefaletle boğuşan, türlü türlü zalimliklere maruz kalmış bir şehrin filmini bir yatta ya da sadece bir sarayda çekebilir misiniz? Ya da kentin acısını anlatan bir türkünün klibini bir yatta 1 erkek ve 10 tane bikinili kadınla viski yudumlayıp dans ederken çekebilir misiniz? Toplumun sosyolojisine uygun ya da güzelleştirmeye dönük bir çaba olmalı. Sanat toplumun aynasıdır derken kastedilen şey estetikti. Şu an pek estetik eserlerin çıkmıyor olmasının sebebi yukarda da dediğim gibi aynalar paslandı.
- Peki sen bu pandemi sürecinin üstesinden nasıl geldin?
Pandemi süreci farklı işledi. Sektör durdu ve nefessiz kaldık. Sonuçta hayatımı çok sevdiğim oyunculuk ile idame ettiren biri olarak tahmin edilmesi zor süreçler yaşadım. Bu süreçte üstüme düşünme fırsatı buldum. Sektör hareketlenmeye başlayınca, “madem kendine, cv’ne shovriline vs. bu kadar güveniyorsun o zaman hadi hareket zamanı” dedim. İşte o an bana Amerika ve Türkiye ortak yapımı sinema filmi oudition geldi ve üstelik İngilizceydi. Benim İngilizcem, ingilizce oudation vermek için oldukça yetersiz bir İngilizceydi. Ama eğer çok istiyorsan anadilinmis gibi çalış ve ouditinu ver dedim kendi kendime. İki gün boyunca içime sinene kadar çalıştım. İngilizce olmaz deseydim, o iş olmayacaktı. Daha sonra bıçağın kemiğe dayandığı bir süreç geçirdim. Tuttum yazdım birçok yapımcıya, birçok yönetmene. Onlarca kişi arasında Tims yapım sahibi bu çığlığıma sessiz kalmadı ve dosyam ile ilgilendi. Hala birlikte çalısmasak da psikolojik olarak çok rahatladım. Ancak Timur Savcı sırf kötü süreçten geçtiğim için değil, gönderdiğim shovrill ve cv’mi inceledikten sonra bana dönüş yaptı. Diyeceğim şey şu, kendini kanıtlamaya çalışan bir oyuncu öz karakterinden ödün vermeden çaba göstermeli, mücadele etmeli eğer olmazsa bile pes etmemeli.
Diyor ya Neruda, “Çok denedin çok yenildin olsun yine dene yine yenil” İşte ben hep buna inandım ama denerken yerimizde saydığımız için yeteri kadar mücadele etmiyoruz. Onun için hep yeniliyoruz. Çok dene diyorum olsun yenil ama yenildiğin halde yeni bir fırsatta aynı hataları yapıyorsam oturup işime olan saygımı biraz daha düşünmeliyim diye düşünüyorum.
Ayna, kendini anlatıyor
Ben kimim sorusuna verdiğimiz cevaptadır aslında hepimizin varoluş hikayesi. Buna cevap veremediğimiz için aslında varoluş hikayelerimizde kendimizden yabancı varlıklar olarak doğup büyüyemeyip ölüyoruz. Çünkü yaşadığımız postmodern dünya bunu istiyor. Kişinin kendi öz kimliğine değil yabancı bir kimliğe böründürmek istiyor. Ancak onun istediği bir özkimliğe sahip olursan kabul edilirlik yaşam buluyor.
Ben sosyoloji mezunuyum, ancak üniversite kayıdını yapmadan önce Aydın ilinde tiyatro yapan ne kadar grup varsa öncelikle onları araştırdım, onlarla buluştum. Sosyoloji öğrenimimi aksatmadan kendimi geliştirmeye çalıştım. Çünkü ben gittikçe sanatın bilhassa tiyatronun aslında toplumların can simidi olduğunu düşünmeye başladım. Birbirinden ötekileşen, uzaklaşan, ayrıştırılan toplumların kalplerine ekilen zehirli tohumların panzehiri olduğuna inandım. Ve sanat geleceğe sıkılan bir silahtır deyip hayallerimin, ideallerimin peşinden koşan hayatımın her anını buna adamaya çalışan bir sanat emekçisiyim.
Biyografi
1989 – Diyarbakır doğumlu. Adnan Menderes Üniversitesi/Sosyoloji, İstanbul Üniversitesi/Felsefe bölümlerinde lisans eğitimini tamamladıktan sonra, Gelisim Üniversitesi’nde Psikoloji Yüksek Lisans eğitimini tamamladı. Oyunculuk üzerine aldığı bazı eğitimler ise; Olusum Drama Enstitüsü (Sertifikalı), Değişim Drama Enstitüsü, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Atölyesi, Akademi İzmir uygulamalı Oyunculuk, Drama Kumpanya Oyunculuk Atölyesi, Tiyatro Simurg Atölyesi, Kayapınar Halk Eğitim Merkezi Uygulamalı Tiyatro Kursu (Sertifikalı), Bitlis Halk Egitim Merkezi Uygulamalı Oyunculuk.
Birçok TV dizisinde rol alan Ayna, Altın Portakal Ödüllü Mavi Ring ve Şuursuz Aşk gibi birçok filmde de rol aldı. Yönettiği ve rol aldığı tiyatro oyunlarının bazıları şöyle: Bekçi Murtaza/Orhan KEMAL (oyuncu- yönetmen), 72. Koğuş/ Orhan KEMAL (oyuncu), Ayı/ Anton Çehov (oyuncu), Tecavüz/Drio FO (Oyuncu-yönetmen), Yalnız Kadın/Dario FO (yönetmen), Özgürlügün Çığlığı/Erdal AYNA, Orda Kimse Var Mı?/ Cem Sait YALIN (Oyuncu).