Kürt sorunuyla ilgili Hafıza Merkezi için hazırladığı raporu gazetemize değerlendiren Akademisyen Dr. Cuma Çiçek: Kürt siyasetinin meselesi sadece Kürtlük değil, ama bu Kürtlüğün nasıl bir Kürtlük olduğuna dair bir mesele. Demokratik konfederalizm, Kürt yoksullarını önceleyen, belli ölçülerde daha çoğulcu Kürtlük tahayyülü olan bir proje
Hüseyin Kalkan
Kürt sorunu ile ilgili birçok çalışması bulunan Akademisyen Dr. Cuma Çiçek, Hafıza Merkezi için Kürt sorununda ademi merkeziyetçilik ve güç paylaşımını konu alan bir rapor hazırladı. Kürt meselesinin çeşitli temalarını derinlikli inceleyen çalışma, bu konuda bilgi üretmeyi, toplumsal aktörlere ve aynı zamanda karar vericilere etki etmeyi amaçlıyor. Bir proje kapsamında hazırlanan bu rapor, tek bir çalışma ile sınırlı değil. Bir dizi başka çalışma bu raporu izleyecek. Raporla ilgili sorularımızı yanıtlayan Çiçek, bu konuda daha çok çözüm sürecini ve sonrasını konu alan ama bunu biraz tarihsel bağlama oturtan, farklı zaman ve mekanlarda meydana gelmiş diğer vaka deneyimlerinden biraz feyz alarak meseleyi ele aldığını belirtiyor. Çiçek, Kürt meselesinin esas olarak bir güç paylaşımı ve ademi merkeziyet meselesi olduğunu vurgulayarak bu meselenin tarihsel geçmişinde kırılmaların birincisinin Osmanlı’nın son döneminde gündeme gelen Batılılaşma, bu bağlamda merkezileşme ile birlikte Kürt hükümetlerinin ve Kür mirliklerinin yerel ölçekteki iktidarlarının bertaraf edilmesi olduğunu söylüyor. Çiçek’e göre ikinci kırılma anı ise 1924 Anayasası ile birlikte Kürt kimliğinin yok sayılması ve homojen bir Türklük üzerinde mekanın, grubun, toplumun yeniden inşasına başlamasıdır. Cuma Çiçek, Kürt meselesinin tarihsel geçmişinin bu meseleyi bir güç paylaşımı olarak ele almamız gerektiğini ortaya koyduğunu ekliyor.
Kürt siyasetinin önerileri
İmralı sürecini, Oslo görüşmelerini ve çözüm sürecini ademi merkeziyet ve güç paylaşımı bakımından değerlendiren Çiçek, İmralı sürecinde Kürt hareketinin kavramsal çerçevesinde çok radikal bir değişim olduğunu belirterek, bu süreçte, Kürt siyasetinin, Kürt sorununu teritorial boyutu olmadan da çözülebileceğini ve Türkiye’nin Avrupa Birliği süreci içerisinden genel bir demokratikleşme içinde Kürtlerin kimlik ve kültür haklarının tanınması ile meselenin çözülebileceğini öne sürdüğünü belirtiyor. Oslo ve çözüm sürecinde ise Kürt siyasetinin, Kürt meselesini sadece genel bir demokratikleşme meselesi olarak değil, bir politik statü meselesi, Kürtlerin kendini yönetme meselesi olarak kodladığını belirterek şunları ekliyor: “Öcalan, Mayıs 2015’te bir görüşme notunda Almanya benzeri bir eyalet sistemine geçilebileceğini söylüyordu. Öcalan, 22-25 bölgeye dayanan bir yarı başkanlık sisteminin, bir ademi merkeziyetin bu meselenin çözümüne katkı sağlayacağını belirtiyordu. Bu devlete sunulmuş merkezle yerel arasında gücün paylaşılacağı, bunun yarı başkanlık sistemi içinde konuşulacağı bir projeydi.”
Öcalan’ın demokratik özerkliği bir toplumsal rıza üretme projesi olarak da tanımladığını belirten Çiçek, “Öcalan demokratik özerkliği bir taraftan devletle bu işin müzakeresini yürütülürken, ama aynı zamanda devleti beklemeksizin Kürtlerin kendi kaynakları ile sağlık sorunlarına, eğitim sorunlarına, kültür sorunlarına, dil sorunlarına çözüm bulacak bir aşağıdan örgütlenme, toplumsal rıza üretme projesi olarak da açıklıyordu” diyor.
Çözüm sürecinde demokratik özerkliğin gündemde olduğunu söyleyen Cuma Çiçek, Kürt hareketinin ademi merkeziyet meselesinin Avrupa Birliği’nin yerel yönetim şartı çerçevesinde çözebileceğini kabul ettiğini belirterek, şunları ekliyor: “Kürt siyaseti güç paylaşım şartını bir anlamda esnetti. Bu bir anlamda karşılık da buldu. Hükümet yerelde bazı reform yasalarını gündeme getirdi, daha çok bazı idari reformlarla merkezin birtakım yetkilerini yerellere devretti. Öte yandan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da partisinin Avrupa Yerel Yönetim Şartı’na sıcak baktığını açıkladı.”
Türkiye için ademi merkeziyet
Cuma Çiçek raporun bundan sonraya dair önerisini şöyle özetliyor: “Uzun sürmüş çatışmalar için eğer çözüm olacaksa yeni bir denklemin kurulması gerekir, der çatışmalara dair literatür. ‘Öyle bir denklem kurun ki iki taraf da barışın onlar için en iyi bir seçenek olduğunu görsün.’ Ben bu raporu yazarken reel olan ne olabilir sorusuna odaklandım. İkinci olarak Kürt sokağı ile Türk sokağının birlikte güçleneceği bir çözüm olabilir mi sorusuna odaklandım.”
Çözüm ve demokrasi
Çiçek, “Rapor şunu iddia ediyor: Kürt meselesinin çözümünü Türkiye’nin en az üç önemli meselesi ile ilişkilendirebilirsek daha kapsayıcı bir model inşa edebiliriz” diyerek bu üç ana meseleden kastının demokratikleşme, ademi merkeziyetçilik aracılığı ile kaynakların daha eşit paylaşımı ve yine ademi merkeziyet uygulayarak kamu hizmetlerinin yereller aracılığı ile geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması olduğunu belirtiyor. Ademi merkeziyetin sadece Kürt meselesini çözmeyeceğini, ama en az iki bağlamda daha Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sağlayacağını belirten Çiçek, birinci meselenin rejimin demokratikleşmesi olduğunu belirterek şunları ekliyor: “Halihazırda bir rejim tartışması var. Cumhurbaşkanlığı sistemi ile gücün aşırı ölçüde merkezileştiği, aynı zamanda sivil alanın, akademik alanın, medyanın yönetimin gölgesine girdiği bir rejim var. Bunun karşısında ise güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisi var. Bu mesele tek başına yargı, yasama, yürütme arasında güç paylaşımı meselesi değil. Yatay düzlemde belki gücü paylaşmanız lazım. Yatay ölçüde gücü ne kadar dağıtırsanız, denge ve denetim mekanizması yaratırsanız demokratik bir yapı inşa edersiniz.” Ademi merkeziyetçiliğin demokratikleştireceği diğer meselenin siyasetin yerelleşmesi meselesi olduğunu belirten Çiçek, bu konuyu şöyle detaylandırıyor: “Türkiye’de üç temel siyasi coğrafyamız var. Bunun bir tanesi İzmir’den başlayıp Mersin’e kadar uzanan kıyı şeridi. İkinci İç Anadolu ve Karadeniz, diğeri ise Kürt coğrafyası. Ama bu bölgelerin her birinde alt bölgeler var. Mesela kıyı şeridinde İzmir ve Adana’nın yapısı birbirine benzemez. Kürt coğrafyasında Diyarbakır başka bir yer Van başka bir yer, Mardin bambaşka bir yer. Buralarda tek merkezli bir yapı kurma şansınız yok. Dolayısı ile Türkiye’de siyasetin yerelleşmesi ve bu yerellerdeki farklı yönetimlerin güçlendirilmesi farklı bir çoğulculuğa da katkı sağlayabilir.”
Kaynak paylaşımı
Çiçek, Kürt meselesi bağlamında az konuşulan bir konunun kaynak paylaşımı olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Türkiye’de Kürt meselesi aynı zamanda kaynakların eşitsiz paylaşma meselesidir. İstanbul coğrafyası, Türkiye coğrafyasının yüzde 0.7’sidir. Coğrafyanızın 0.7’sine siz nüfusunuzun beşte birini, paranızın üçte birini gömerseniz, Marmara Denizi etrafında 30 milyon nüfusu yığarsanız o deniz kirlenir, o denizin bunu kaldırma şansı olmaz. Ama bunu ülkenin kaynak dağılımı ile doğrudan ilişkisi var. Türkiye’nin 30 büyük şehri var. Bu şehirlerin hem nüfus hem kaynak olarak güçlü olduğunu düşünün. O zaman daha iyi bir hizmet için insanların başka bölgelere gitmesine gerek kalmazdı. Türkiye’ye baktığımızda Marmara ve Ege Bölgesi’nin odakta olduğu oldukça eşitsiz bir gelir dağılımı var. Bu maddi kaynakların daha adil dağılımı için ademi merkeziyete ihtiyaç var. Rapor bunu iddia ediyor.”
Üçüncü alan olarak kamu hizmetlerinin yerel koşulları esasa alarak örgütlenmesi olduğunu belirten Cuma Çiçek, “Pandemi ile mücadelede yerel koşullara uygun daha esnek bir mücadele gerektiriyordu. Bu farklılığa uygun bir hızlı cevap verme kapasitenin yokluğunda biz bu kadar büyük maliyet ödedik. Bu kadar insan kaybettik. Dolayısı ile bu tür kriz anlarında çok daha esnek, yerel farklılıklara uyumlu, yerel kaynakları mobilize eden bir model sunuyor ademi merkeziyetçilik” diyor. Ademi merkeziyetçilikle bir yandan Kürt meselesinin şiddetsiz bir zemine kaymasını sağlayacağını ama aynı zamanda demokratikleşme, daha dengeli ve kapsayıcı bir büyüme, kamu hizmetlerinde iyileşme yolu ile sadece Kürtlerin değil, bütün Türkiye’nin kazanabileceği daha iyi bir noktaya varabileceği bir çerçeve çizeceğini belirten Cuma Çiçek, şöyle diyor: “Rapor son kertede bütün bunların konuşulması, tartışılması için bir bilgi üretimi. Başka modeller de olabilir. Başka çözümler de olabilir. Bütün mesele bir tartışma zeminini açmak bir çözüm bulmak. Raporun ideal olma iddiası yok. Ama öyle bir karşılaştırıcı perspektifle, bir tarihi perspektifle meseleyi gündeme taşıyan, tartışan bir rapor. Bu konuların tartışılmasını arzulayan bir rapor.”
Demokratik konfederalizm ya da nasıl bir Kürtlük?
Öcalan’ın demokratik konfederalizm önermesini ademi merkeziyetçilik ve güç paylaşımı açısından değerlendiren Cuma Çiçek, şunları belirtiyor: “Demokratik konfederalizm mevcut siyasi sınırlar değişmeksizin Kürtlerin kendi aralarındaki ilişkiyi mümkün kılacak, aynı zamanda kendilerini yönetebilecekleri, mevcut iç sınırlar dahilinde meseleyi çözebilecekleri bir model. Bir yanda Bağdat’la, Tahran’la, Şam’la ve Ankara ile meseleyi içeriden çözen ama bununla beraber dört devletin siyasi egemenlik altında bulunan Kürtlerin temasını ekonomik, siyasal, kültürel, sosyal temasını mümkün kılan bir alternatif proje.”
Kürt yoksulları ve Kürt siyaseti
Kürt hareketinin sadece bir Kürt alanı inşa etmekle derdi olan bir hareket olmadığını söyleyen Çiçek, Kürt hareketinin bu Kürtlüğün nasıl bir Kürtlük olacağını da dert edindiğini belirtiyor. Çiçek, bu konu ile ilgili değerlendirmesini şöyle sürdürüyor: “Kürt siyaseti bir Kürt alanı kadar, bu Kürt alanının nasıl bir Kürt alanı olacağını da dert ediniyor. Suni bir alan mı olacak? Ama aynı zamanda Aleviliğin, Êzidîliğin, ateizmin olduğu bir alan mı olacak? Bu Kürtlük bir merkezi devletin ya da bir başkentin her tarafı yönettiği bir siyasi rejime mi dayanacak? Yoksa Kürt Aleviliğinin kendisini yönettiği, Mardin’de Kürtlerin Araplarla başka bir model geliştirdiği, Süleymaniye’de gücün paylaşıldığı başka bir model mi olacak? Ya da sınıfsal açıdan bu Kürtlük insanların 2-3 bin TL’ye çalıştığı ama yanı başında başka insanların lüks araçlara bindiği ya da lüks konutlarda kaldığı bir Kürtlük mü olacak? Ya da ekonomik kaynakların adil dağıtıldığı bir Kürtlük mü olacak? Demokratik konfederalizm bir yanı ile mevcut sınırlar dahilinde bir çözüm ama aynı zamanda 4 devletin sınırları dahilinde yaşayan Kürtler arasında ilişkiyi mümkün kılmaya dair, siyasi maliyeti daha düşük bir proje. Demokratik konfederalizm, Kürt yoksullarını önceleyen, belli ölçülerde daha çoğulcu Kürtlük tahayyülü olan bir proje. Aynı zamanda bu Kürtlüğün nasıl olacağına dair de bir proje. Tırnak içerisinde aşağıdan örgütlenmeye dayalı daha çoğulcu bir proje. Bunu hem dinsel bağlamda hem dilsel bağlamda söylüyorum. Kürtlerin dili Kurmanci mi olacak, Sorani mi olacak, Zazaki mi olacak? Üçü birden mi olacak? Örneğin biz Dersim’de Kurmanci eğitimi mi vereceğiz? Diyarbakır’ın 5 tane ilçesi şu anda Zazaki konuşuyor. Diyarbakır merkezde eğitim Zazaki mi olacak, Kurmanci mi olacak, yoksa ikisi birde mi olacak? Bunların tamamı meselenin sadece Kürtlük olmadığı ama bu Kürtlüğün nasıl bir Kürtlük olduğuna dair bir mesele. Demokratik konfederalizm bu meselelere kapı açan, bunları konuşmamız gerektiğini iddia eden bir proje. Ama bu aynı zamanda gücün merkezlerle Kürtler arasında nasıl paylaşılacağına dair bir iç çözüm modeli.”